Antik çağlarda Kolhis denilen; Milattan Sonra 1. yüzyıldan itibaren Lazika diye anılan Lazistan’ın 4 bin yıllık kadim halkıdır Lazlar. Yunanlıların Kolhis dediklerine Romalılar Laz, yurtlarına da Lazika demeye başlar. Daha çok Orta Karadeniz için kullanılan ve halen yöredeki dağlara adını veren Canik kavramı da “Tsanika”dan gelir; yani Yunanlıların kullandığı “Laz ülkesi” sözünden.
Osmanlının son dönemine kadar, hatta ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bile kullanılan Lazistan, zaman içinde küçülse de hemen hemen tüm Doğu Karadeniz’i kapsayan bir coğrafyanın adıdır. Bugün de, sadece Lazlara değil de tüm bölge halkına Laz denilmesinin ardından bu tarihsel durumun olduğunu söylersek yanılmış olmayız.
Lazistan coğrafyası bugün Doğu Karadeniz’indeki küçük bir alana sıkışmıştır. Türkiye Lazları Artvin’in Hopa, Arhavi, Borçka ile Rize’nin Fındıklı, Ardeşen, Pazar ve Çamlıhemşin ilçelerinde yoğun olarak yaşar. 93 Harbi’nde Rusya’dan göç eden Lazlar ise Gölcük, Yalova, İzmit, Kocaeli, Sapanca gibi bölgeler ile Orta Karadeniz’de bugün de varlığını sürdürür.
Başta Batum kenti olmak üzere Gürcistan’da 32 bin civarında; eski Sovyetler Birliği ülkelerinde ise 5 bin civarında Laz yaşar.
Osmanlı’nın son dönemlerinde Lazistan Sancağı’nın nüfusu 600 binden fazla iken, zaman içinde 400 binden fazlası iskan ve sürgün politikalarıyla yerinden yurdundan oldu. Müslüman olmayan Lazlar’sa zaman içinde ya Rum’laştılar, ya Gürcü’leştiler. Yaygın asimilasyon politiklarıyla nüfusları iyice azaldı. 1935 Nüfus Sayımı’nda Lazca konuştuğunu söyleyen kişi sayısı 72 bine kadar düşmüştü. 1975 sayımında ise 90 bini Doğu Karadeniz, 25 bini Batı Karadeniz’de olmak üzere sadece 115 bin Laz kalmıştı. Son yıllardaki araştırmalar ise Türkiye sınırları içinde 200 bin kişi Laz olduğunu söylüyor.
Araştırmacı İsmail Avcı Bucaklişi, Lazca konuşanların sayısının 500 bini bulduğunu savunuyor. Gürcistan Diaspora Bakanlığı da benzer bir rakam veriyor. UNESCO’nun Türkiye için verdiği rakam ise 150 bin civarında. Kısacası Lazlar da, Türkiye’deki diğer pek çok halkla aynı kaderi paylaşıyor, tam olarak kaç kişi oldukları bile bilinemiyor.
Lazuri Nena, yani Lazca Dili diğer Kafkas dilleri ile akraba. Lazların Hıristiyan akrabalarının konuştuğu Megrelce ile de özel bir bağı var. Lazlar ve Megrel dilleri, birbirlerini rahatlıkla anlayabilecekleri kadar birbirine benziyorlar. Antik Kolhis krallığından bugüne uzanan Laz kültürü, zengin bir sözlü edebiyata sahip olsa da, yazılı yönü zayıf. Destanlar, masallar, şiirler bugünlere sözlü olarak geldi, ancak son iki yüzyıldır yazıya dökülmeye başladı.
6. yüzyıla kadar pagan olan Lazlar, bu dönemde Laz Kralı Gubaz’ın hıristiyanlığı devlet dini olarak ilan etmesiyle ortodokslaştı. 15 yüzyılda ise Osmanlı hakimiyeti ile müslümanlaşma başladı. Bugün Lazların çok büyük çoğunluğu Müslüman ve Hanefi mezhebinden.
Lazların pagan inancında evren gökyüzü, yeryüzü ve yerin altı olarak üç katmandan oluşuyordu. Gökyüzü aydınlık ve mutluluk kaynağıydı. Ana tanrı Ğormoti, ana tanrıça Şana ile güneş, ay ve yıldız tanrıları burada yaşıyordu. İyilik yapanların gideceği cennetti gökyüzü. Lazlar, bugün hala “Göğe yüksel” diye iyi dileklerini ifade ederler. Laz kültüründe Hıristiyanlığın etkileri de devam eder; yaşlı kadınlar Şeker ve Kurban bayramlarında kırmızı boyalı yumurta dağıtırlar. Tıpkı Ortodoks Paskalyası’nda yapıldığı gibi… Ölüleri tabutla gömmek de Hıristiyanlıktan kalan ve bugün de devam eden bir gelenektir.
Tekke, türbe, evliya, ziyaret gibi yerlerin olmadığı Laz coğrafyasında İslamın izleri de belirgindir. İslamiyet öncesi güneşin doğduğu yere bakan evlerin ve mezarların yönleri bugün Kıble’ye dönmüştür.
Lazistan’ın dillere destan coğrafyası bugün HES’lerle, madenlerle tehdit altında olsa da, yüzyıllardır bütün görkemiyle bu kadim halka ev sahipliği yapıyor. Bizanslı tarihçi Agathias, 6. yüzyılda Lazlar’ı “Kadim zamanlardan beri herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk” diye anlatır. Lazistan coğrafyasını ise “gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı dağlar” olarak tanımlar.
Lazlar toprağı işlemekte mahir değillerdir; zaten toprak da işlemeye uygun değildir. Engebeli, taşlık ve verimsiz toplaklar baskındır. Öteden beri küçük kayıklarla yapılan denizcilik Laz yaşayışında önemli bir yer tutar. Feluka adını verdikleri küçük kayıklar Laz balıkçılığının geleneksel özelliğidir. Kayıklarını kendileri yapar, ağlarını kendileri örerler. Lazlar kuşlarla da yakından ilgilidir; kuş avlarlar, atmaca yetiştirirler.
Lazların Osmanlı dönemlerinden bugünlere uzanan geleneksel mesleklerinden biri de inşaattır. Daha o dönemlerde ülkenin farklı yerlerine ve hatta Rusya’ya inşaat işleri yapmaya gidilir. Kesme taştan ya da ahşaptan ev yapmakta mahirdir Lazlar. Gürcistan’ın Batum kentinde yer alan Orta Camii, renkli ve özgün süslemeleriyle Laz mimarisinin tüm yönlerini yansıtır. 1886 yılında iki Laz kardeşin yaptığı camii, bugün kentin faal tek camisidir.
1993 yılı, uzun yıllar suskunluğa itilmiş Lazlar için yeni bir milat sayılabilir. Sadece 6 sayı çıkabilen Ogni dergisi, Lazların “biz de varız” dediği bir ses olarak gündeme gelir. Kısa sürede davalar, baskılar, hedef göstermelerle kapanır. Aynı yıl bir de müzik grubu çıkar. Bir müzik grubu ne yapabilir demeyin sakın… Bir dergi ve bir müzik grubu, bardağa düşen son damla olmuş, Lazlar için “kültürel rönesans” başlamıştır.
“Zuğaşi Berepe”, yani “Denizin Çocukları”, Lazca yaptıkları müzikle kadim zamanlardan getirdiği sesi, modern bir müzikle harmanlar ve kısa sürede ortalığı sallar. Bu grup da uzun ömürlü olmaz; ama bu adım sonrasını da belirler. Pek çok müzisyen ve grubun öne çıktığı, Laz müziğinin ülkenin her yanında dinlenmeye başladığı bir altın dönem başlar. Zuğaşi Berepe’den çıkan Kazım Koyuncu Laz müziğini bir adım daha öteye, hatta zirveye taşır. Derlemeleri ve Rock formunda ürettiği şarkılar ile Lazca’yı müzik yoluyla yeniden bilinir, görünür hale getirir. Yüzyıllar boyu sözlü olarak taşınan Laz kültürü, son 20 yıla damgasını vuran çıkışını yine sözle, müzikle yapmıştır.
Binlerce yıllık uygarlığın biriktirdiği müzik, iç içe geçen halkların kaynaşması ile özgün bir soluğa dönüşmüştür. Özü insan sesine dayanan Laz müziği, geleneksel kültürün de sözlü taşıyıcısı olarak yaşar, yaşatılır. Kemençe ve tulumun enstrüman olarak öne çıktığı Laz müziğinde, ezgiye kaide denir. Laz şarkılarının büyük çoğunluğu sevdaya dairdir. Bölge ekonomisinin ağırlıkla gurbette çalışmaya dayanması sevda ile hasreti içiçe geçirir. Geleneksel Laz düğünlerinde de horonun ayrı bir yeri vardır. Üç gün süren düğünlerde tulum ve kemençe eşliğinde tepilen horonlar vazgeçilmezdir.
Laz halk oyunlarında da denizcilerin yinelediği beden hareketlerinin izleri yaygın biçimde görünür. Bir laz deyişi, “Çalıya tutunup horon oynuyor” der. Lazların horona tutkunluğunu anlatır bu söz. Lazların horonu, bölge halklarınınkine benzese de formları farklılık gösterir. Laz horonunda oyuna sözle eşlik edilir, ancak Trabzon horonunda olduğu gibi omuz silkme yoktur. Türkiye dışındaki Lazlarda da “horumi” ve “gandagana” denilen danslar horonun türevleri olarak yaygındır.
Laz mutfağı, bölgenin coğrafi koşulları nedeniyle komşu halklarla büyük benzerlikler gösterir. Mısır, karalahana ve hamsinin baş köşede olduğu laz mutfağı, geleneksel pişirme yöntemleriyle öne çıkar. Büyükşehirlerde Laz mutfağını esas alan restoranların yaygınlaşması bunun en önemli göstergelerinden sayılabilir. Muhlama çeşitli yapılış biçimleriyle farklılık gösterse de tipik laz yemeklerinden biridir. Lahananın bir çok farklı yemeği bulunur. Laz mutfağının karakteristiklerinden biri de tatlı ve tuzlu yemeklerin kolayca içiçe geçebilmesidir. Öyle ki; bir tatlı olan Laz böreğinin vazgeçilmezi karabiberdir. Ya da pilava, makarnaya şeker koymak adetten sayılır.
Lazlar, Karadeniz’in çok kültürlü yapısı içinde en çok Hemşinliler ile içiçedir, komşudur, alışveriş halindedir. Aynı zamanda geleneksel sorunlara da sahiptir. Lazlar ve Hemşinlilerin köyleri ya yan yanadır, ya da aynı köylerde içiçe yaşarlar. Bu iki farklı halkın yüzyıllar içindeki kültürel alışverişi bir yana, bölge ortalamalarının çok çok üstünde aydın ve ilerici değerlere sahip oldukları bilinir. Dini yaşayış biçimlerinin de Doğu Karadeniz’in diğer halklarına göre daha esnek olduğu söylenebilir.
Lazlar; eşsiz doğası ile göğe yükselen bir coğrafyanın halkı… Anadolu’nun binlerce yıllık kadim halkı, bugün yok olmaya yüz tutan dilini, erimeye yüz tutan kültürünü korumaya çalışıyor.
Anadolu’nun diğer kadim halkları gibi…