Dortmund’da bir anıt mezar: Ağaçların hafızası ya da katili hatırlamak
“Hayat Güzeldir” filmini bilirsiniz. Küçük oğlu için toplama kampını oyun alanına çeviren, en ağır koşullarda hayatta ve mutlu kalmasını sağlayan babayı anlatır. Son gün öldürülür o baba. Faşizmden kurtulmasına saatler kala ölür. Böyle kaç hikâye var acaba; tam kurtulacakken hayata veda eden kaç masum insan?
İnsanların yıllarca büyk bir hasretle bekledikleri gün, 8 Mayıs oldu. 8 Mayıs’ta Berlin düştü, Nazi faşizmi tarihin en büyük yenilgisini tattı. Bu yazı “o tek gün”ü beklerken, son anda yaşamını yitirenlere dair. Biraz da hafızaya, unutmamaya. Almanya’nın Dortmund kentinde Nazi hapishanesi Steinwache ve bir gestapo karakolunda tutulan 300’ü aşkın insanın ormanda kurşuna dizilmelerini hatırlamak mesela. 7-12 Nisan 1945 günleri; tam ertesi gün yani 13 Nisan 1945’te müttefik Amerikan askerleri Dortmund’a gireceklerken yaşandı bu hikâye. Alman muhalifler, Rus tutsaklar, Fransızlar, Polenler, Sırplar, Flemenkler… İşçiler, işsizler, aydınlar, komünistler, antifaşistler, liberaller… 300’ü aşkın kişi, muhtemelen müttefik kuvvetlerin çok yakında olduğundan habersiz, kurşuna dizildiler. Ama yenilginin kokusu gizlenemez, dikkatli bir göz rahatlıkla görür, zaferin yakın olduğunun kokusunu alır. Anlamışlardır mutlaka.
Bittermark ve Rombergpark’taki ağaçlık alanlara götürülüp kurşuna dizilenler, bugün bize önemli bir detayı hatırlatıyor. Faşizm yenilgi yaklaştığında, hatta kaçınılmaz olduğunda daha da saldırganlaşabilir. Köşe sıkışan bir canavar gibi, son havliyle hücum edebilir. En saçma, en olmaz denen adımları kolayca atabilir. En iyi bildiği işi yapar ve öldürür! Son kez olduğunu bile bile, sonucun değişmeyeceği bile bile yapabilir bunu.
Ağaçların bir hafızası olduğunu, etrafında olup biteni bir şekilde kaydettiğini okumuştum. Hatta, “Ağaç İrfan” diye bir oyun vardı, Sabahattin Ali’nin katline dair. Bir ağaç parçasıyla dövülerek öldürülen yazarın hikâyesini Istranca ormanlarındaki ağaçların tanıklığı ile anlatıyordu. 700 yıllık çınar, gölgesinde büyüyen meşe ve dahi dalıyla cinayete ortak olan gürgen… Rombergpark’ta ağaçların türünü ayırt etmeye çalışarak yürürken, bir yandan da ağaçlara asılı insan portrelerine bakıyor, afişlerden hikâyelerini okuyorum. Önce “Ağaç İrfan” geliyor akla, sonra, Ülkü Tamer’in “Üşür Ölüm Bile” adlı o ölümsüz şiiri: “Bir soğuk yel eser, üşür ölüm bile / anlatır akan kanı beyaz sesiyle…” Ülkü Tamer “O dönemde peş peşe kaçırılıp öldürülenlerin haberini alıyorduk… Ben de oturun genel bir kurgu yaptım. Şiir bir kişi için değil, o dönemde öldürülen nice genç için yazıldı?” Aklıma gelen ilk soru, “Ülkü Tamer bu şiiri hangi dönem için yazdı?” 1960’lar, 1970’ler, 1980’ler ya da 1990’lar… Ne fark eder? Ve dahi bugün! “Kaçırılıp öldürülenler” ne vakit eksik oldu ki, şimdi eksik olsun? Türkiye’nin hangi dönemi azade “ölümü bile üşüten soğuk yeller”den? Hangi kuşak ve hangi fikir? Hiçbiri.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında da taraftar gruplarında “antifa” çizgi yoğun olsa gerek ki, ağaçlar arasında kurşuna dizilenlerden biri de Heinrich Czerkus’tu. Rengini biranın sarısından ve kömürün siyahından alan Borussia Dortmund’un “metal işçisi, eski komünist ve bir ara da belediye meclisi üyesi” olan amigosu. Büyük savaş başlayınca mücadelesini yer altında sürdüren bir antifaşist, taa ki Nisan 1945’e kadar! Adına bugün bir dernek ve taraftar grubu var Heinrich Czerkus’un. Her yıl Paskalya Cuması’nda ormanda yapılan ve öldürülenlerin anıt mezarında son bulan yürüyüşe oldukça kalabalık biçimde katılıyorlar. Üzerlerinde sarı siyah formaları… Bu önemli hafıza etkinliklerine, Rombergpark’ta bulunan anıt mezar ev sahipliği yapıyor. Öldürülenlerin çoğunun kimlikleri bilinmediği için bazı mezar taşlarında isim yok. Bir anıt mezar etrafında farklı uluslardan insanlar yan yana yatıyorlar. Farklı uluslardan insanlar ile Dortmundlu antifaşistler her yıl buraya yürüyüş düzenliyorlar, bir hatıra koşusu yapıyorlar ve bu hazin olayda yitirilenleri anıyorlar.
-
Dortmund’da Nazi hapishanesinin önündeki alanda Neonazi cinayetlerinde ölenlerin anısına yaptırılan anıt. (Fotoğraf: Mustafa Kara)
Dönemin Nazi hapishanesi olan Steinwache, Dortmund merkez tren istasyonunun yakınında bulunuyor ve savaş suçları müzesi olarak ücretsiz olarak gezilebiliyor. Heinrich Czerkus gibi pek çok insanın tutsak kaldığı, işkenceler gördüğü bir ölüm evi burası. Duvarlarına kazınmış ve aniden çizilerin son bulduğu takvimleri, daracık hücreleri ve vura vura ezilmiş ağır demir kapıları görmek mümkün. İşkence odasını da, direniş için kullanılan partizan matbaaları da…
İnsanların hafızası ağaçlar kadar güçlü değil çünkü. Kolayca unutuyorlar. Hatırlamaları için sık sık tekrar etmek, hafıza mekanları yaratmak ve anlatmak gerekiyor. Bıkmadan, usanmadan anlatmak. Istranca’nın Ağaç İrfan’ı gibi, Rombergpark’ın ağaçlarının hafızasındakileri de açığa çıkarmak mühim. Yol üzerindeki ağaçlara sıra sıra asılmış kurban portreleri ve afişlerde yazılı insan hikâyeleri bunun için. Biraz kulak kesilince, ağaçların ve dalların da fısıltıyla bir şeyler anlattığını duymak, hissetmek mümkün. Görmek isteyene ibret, her yerde! Steinwache’nin hemen önünde Neonazilerin 2000’li yıllarda işlediği cinayetlerde ölenler için dikilen bir anıt var mesela. NSU örgütü bağlantılı bu cinayetlerin bir yanı hâlâ karanlık. Çünkü Bertolt Brecht’in dediği gibi faşizmi “doğuran karın hâlâ verimli.” İlacı ise bolca hafıza, biraz cesaret.
“Sizler şu an batmakta olan geminin duvarlarına çiçek resimleri yapıyorsunuz ve bunun adına sanat diyorsunuz” demişti Bertolt Brecht, Nazi döneminin suskunlarına. “Hayat Güzeldir” filminde toplama kampının kurallarını oğluna çeviren baba da, “Korkakların puanları gider” diyordu. Evet, elbette ayıp değil, ama korkan puan kaybeder! Ve şurası kesin, tıpkı “Hayat Güzeldir”de olduğu gibi, filmin sonunda gururla “Oyunu biz kazandık” denilecek. Bazıları ise bu mutlu sonu göremeyecek. Filmlerde bile “mutlu son”lar, biraz eksiktir çünkü. Geride birileri mutlaka kalır. Onların hikâyesini de ağaçlar anlatacak.
Istranca’nın, Rombergpark’ın ağaçları gibi.