Şuan Okunan
Elektrikli Sandalye İçin Elektrik Yok: Esir olan kim?

Elektrikli Sandalye İçin Elektrik Yok: Esir olan kim?

“Elektrikli Sandalye için Elektrik Yok”, 60 dakika boyunca gerilimin dozu yüksek, sisteme ve özgürlüğe dair sorgulamaların baskın olduğu ironik, hatta alaycı bir oyun vadediyor. 
MUSTAFA KARA

Kapının ardında felaketi yaşayan bir dünya, geride kimse kaldı mı o bile belli değil. Dünyayla birlikte toplumsal düzen de çökmüş. İnfaz edilmeyi bekleyen bir mahkum olsanız ne düşünürsünüz? Ya infazı gerçekleştirecek cellat olsanız, ne yaparsınız? Alışılagelen her şey değiştiğinde etik kurallar da değişir mi? Eski düzen yeniden inşa mı olacak, yeni bir düzen mi kurulacak? Dahası yeni kuralları kim belirleyecek? Muhtemel ki tarihin sonuna gelinmiş; peki o noktada ne kalır geriye? Hiçlik mi, yeni bir başlangıç mı? Karanlık mı, ışık mı? Eski sistemin sürdürücüsü cellat mı belirleyici olacaktır, yoksa özgür düşünceyi simgeleyen ölüm cezası mahkumu mu?

KARANLIKTA ANLATILAN ÇATIŞMALI BİR HİKAYE

Boa Sahne’nin “Elektrikli Sandalye İçin Elektrik Yok” oyunu mutlak karanlık içinde çatışmalı bir hikaye anlatıyor. Tüm dünyanın bir “ölüm odası”na sığdığı bir hikaye bu. Bulgaristanlı yazar Alexandar Sekulov, bu oyununda bir distopya kurmakla kalmıyor, bu distopya içinde kimin kurban, kimin suçlu olduğunun birbirine girdiği derinlikli bir tartışma zemini oluşturuyor. Bir haçı andıran platformun kesiştiği yerdeki boşluğun içine konulmuş ahşap elektrikli sandalye dekorun başrolünde.

Oyun boyunca buradan kalkmadan oynayan Aytekin Atabey’in canlandırdığı mahkum Socratesçi bir yaklaşımla sistemi sorguluyor. Özgürlük kavramını da… Elektrikli sandalyede bağlı mahkum mu daha özgür, yoksa zihni çürümüş bir sistemin esiri olan cellat mı?

Elektrikli sandalyenin sahnenin orta yerinde eski sistemin çökmez, yıkılmaz bir simgesi gibi durduğuna bakmayın, sonuçta üzerinde bir insan var! Ve geçmişten bugüne biz bir insanın sözünün koca koca sistemleri nasıl alt edebildiğine aşinayız.

OYUNCULARLA BİRLİKTE İZLEYİCİYİ DE GÖZLEYEREK…

Boa Sahne’nin geçtiğimiz Ekim ayında prömiyerini yaptığı oyunda sahnede olan Aytekin Atabey ve Gökay Müftüoğlu’nun bu derin felsefi sorgulamayı etkili biçimde görünür kıldığını söylemekte fayda var. Cihan Aşar’ın etkileyici sahne tasarımı ve bu tasarımın etrafına işlevsel biçimde çerçevelenmiş izleyiciler etkiyi artırıyor. Utku Güçoğlu’nun müzikleri ve Ammar Özçelik’in ışık tasarımı da oyunu bütünleyen diğer unsurlar. Sadelik ile işlevselliğin buluştuğu reji, aynı zamanda oyunun çevirmeni olan Bilge Emin’e ait. Boa Sahne’yi meydan sahne formunda kullanan, seyircilerin sahne ve oyuncular ile birlikte birbirlerini gözlemleme şansı bulduğu başarılı bir kurgu bu. Vicdani sorgulamaya girerken ve özgürlüğü anlamaya çalışırken oldukça işlevsel.

Oyunun tanıtımında “Birinin hayatını bildiğimizde daha mı iyi yargılarız? Bir insan gerekli bilgiye sahip olmadan, özgür iradesi ve tecrübesiyle hareket ederken, neyin doğru olduğuna nasıl karar verilebilir?” notu düşülmüş. Sahiden de celladın da, mahkumun da geçmişleri hakkında pek bir bilgimiz yok. İzleyici için dışarıdaki dünyayla ilgili belirsizlik gibi, karanlık bir alan burası, o anın bilgisiyle ve elbette havada uçuşan sorgulamaların etkisiyle düşünülecek. 

“KAÇARAK DEĞİL, KALARAK ÖZGÜRLÜK”

“Elektrikli Sandalye için Elektrik Yok”, 60 dakika boyunca gerilimin dozu yüksek, sorgulamaların baskın olduğu ironik, hatta alaycı bir oyun vadediyor. Oyunun tanıtım metinlerinde de göze çarpan “Kaçarak değil, kalarak özgürlük” sözü insanın sistemle kurduğu ilişkinin özüne dair bir yaklaşım. Sahnede buna uygun davranan mahkum, felsefi bilgisi ile celladın fersah fersah ötesinde. Bir yanıyla “Socrates’in Savunması”nı dinler gibi hissetmemiz bu yüzden. Sisteme itirazı öğütlüyordu Socrates öğrencilerine, okuduklarını sorgulamayı, duyduklarını değil düşündüklerini söylemelerini, kendi içinde olup bitenleri aktarmalarını söylüyordu. “Başkalarının ağaçlarından meyve yeme alışkanlığından sıyrılarak, kendi bahçenizin fidanlarını yetiştirin. İşte o zaman, meyve yemenin zevkini tadacaksınız” diyordu mesela. Geçmişlerini bilmediğimiz iki karakteri tam da Socrates’in terazisine vurmak mümkün. Özgürlüğün nasıl kazanılacağına dair bir manifestodur bu, “Sizin istediğiniz gibi konuşup yaşamaktansa, kendim gibi konuşup ölmeyi yeğlerim” diyen bir manifesto. Bunu bilince mahkumun neden ölüm cezasına çarptırıldığını bilmek şart değil. Celladın neden çarptırılmadığını biliyoruz çünkü. Hâl böyle olunca oyunun finali çok da mühim değil zaten. Sonuçta her izleyici finali görmeden kendi safını seçmiş olacak.

Biliyoruz, tarih boyunca bazen özgürlük kazandı, bazen otorite. Bitmedi daha o kavga!

* “Elektrikli Sandalye İçin Elektrik Yok” oyunun 27 Şubat, 28 Şubat, 18 Mart ve 27 Mart günleri Kadıköy Boa Sahne’de izleyebilirsiniz.

 


“Elektrikli Sandalye İçin Elektrik Yok”

Yazan: Alexandar Sekulov

Çeviren ve Yöneten: Bilge Emin

Ayrıca Bakınız

Dekor Tasarımı: Cihan Aşar

Işık Tasarımı: Ammar Özçelik

Müzik: Utku Güçoğlu

Reji Asistanları: Ahmet Balta, Tılsım Tüfekçioğlu, Ada Yarar

Yapım Koordinatörü: Kemal Tosun

Oyuncular: Aytekin Atabey, Gökay Müftüoğlu

Genel Sanat Yönetmeni: Aytekin Atabey


Tüm Hakları Saklıdır 2024 - Tasarım: Merhaba Grafik