Faillerin kayıtlarına karşı ortak belleğin isyanı: Maskeler, Süvariler, Gacılar
Yazarının izleyemeyeceği bir oyun “Maskeler, Süvariler, Gacılar”, çünkü Pınar Selek hâlâ sürgünde. Oyun, 1996 Habitat’ı öncesi yaşam alanları ağır bir saldırıya uğrayan, mahallelerinden sürülen transları anlatıyor. Tiyatro Alesta, bizzat tanıkların anlatımlarından hazırlanan kitabı oyunlaştırıyor ve özneleri sahneye taşıyarak oldukça anlamlı bir iş yapıyor.
MUSTAFA KARA
“…nihayetinde herkesin yaşam çevresini sürdürülebilir bir şekilde iyileştirmek için koşullar yaratmaktır. Bu kapsamda, yaşam kalitesi ve kalkınmaya katılımları dışlanma ve eşitsizlik nedeniyle engellenmiş olan kadınların ve hassas sosyal grupların ihtiyaçlarına ve katkılarına özel önem verilmelidir.” deniyordu uluslararası zirve Habitat II’nin amaçları sıralanırken.
Bizim deneyimimiz öyle olmadı. 1996 yılında bu zirveye ev sahipliği yapan İstanbul’un ötekileri ve “hassas sosyal grupları” çok farklı deneyimlediler süreci. Sadece, yasaklanan Cumartesi Anneleri eylemlerinde binlerce insan haftalar boyu gözaltına alındı. İşte, üzeri Türk bayrağı örtülü masa da Beyoğlu’ndaki Ülker Sokak’ın girişine o günlerde kuruldu. Bölgede yaşayan translara yönelik sistemli bir baskı ve yıldırma politikası uygulandı. Polis, medya ve belirli rant çevrelerinin iş birliği ile yürütülen bu operasyon, bir “dışlama” ve “sürgün” operasyonuna dönüştü. En yetkili ağızlar bu amaçlarını açıkça ilan ettiler zaten. Bir yıl içinde 13 insan hayatını kaybetti, yüzlerce kişi saldırıya uğradı, tek tek evler boşaltıldı.
Bugün sürgünde yaşamak zorunda bırakılan Sosyolog Pınar Selek, bu trajedinin tanığı olarak, taraflarla görüştüğü bir kitap hazırladı: “Maskeler, Süvariler, Gacılar”. Şimdi kitap satış sitelerinde aradığınızda “Tükendi”, “Gelince haber ver”, “Şu anda mevcut değil” gibi notlar karşılıyor sizi.
GERÇEK TARİHİN BAŞKALDIRISI
Tiyatro Alesta, Ülker Sokak direnişinden neredeyse 30 yıl sonra, olayın doğrudan tanıklarının anlatımlarıyla hazırlanan “Maskeler, Süvariler, Gacılar”ı sahneye taşıyor. 10 ve 11 Ocak günleri İstanbul’un iki yakasında prömiyer yapan oyun, “gerçek tarihin, ortak belleğin isyanı”nı hatırlatmak, diri tutmak üzere sezon boyu perdelerini hepimiz için açacak. “Hepimiz birer ötekiyiz aslında. Hepimiz bize dayatılan üst kimliğin altında bir yerlerde konumlanıyoruz, hepimiz kaybediyoruz, birbirimizi anlamayarak ve birbirimize yabancılaşarak kaybediyoruz.” notuyla birlikte şiddeti uygulayanın tuttuğu kayıtlara karşı gerçeğin başkaldırısına tanıklık ediyor.
Cihangir Mahallesi’ndeki Ülker Sokak’ta translara karşı uygulanan iktidar destekli toplumsal şiddet ve buna karşı gösterilen direnişin simgeselliği ortada. Oyun, bu gerçeği sahnede yaşatmayı başarıyor ve izleyiciyi izleyici olmaktan çıkarıp, hikayenin içine çeken yapısıyla zihindeki direnişin bir parçası yapmayı başarıyor.
DÜNYAYA BAKILAN PENCERE
Pınar Selek’in kitabından Orçun Ucal ve Nevra Ayşem Savaşçı tarafından uyarlanan, Orçun Ucal tarafından yönetilen oyunda Ecrin Bolkar ve Liya Toprak Şahin rol alıyor. Her iki oyuncu transların yaşadığı sıkışmışlığı anlatırken de, yaşanan hayatlar ve hayallerden söz ederken de, karakterler neşeleriyle korkularını bastırmaya çalışırken de oldukça başarılı. Özellikle Ecrin Bolkar hem izleyiciyle etkileşimli bölümlerin üstesinden ustaca geliyor, hem de Lubunca başta olmak üzere o kültüre ait tüm simgeleri başarıyla aktarıyor. Oyunun sade, işlevsel ve gerçekçi dekorunun uygulaması Oğuz Gülen’e ait. Kostümlerin stil danışmanlığını Hilal Polat yapıyor, aksesuarlar Emel Karslıoğlu’nun imzasını taşıyor. Dış seste ise Kerem Karabuğa var.
Orçun Ucal’ın interaktif rejisi ilk dakikadan itibaren tüm izleyicileri oyunun bir parçası yapıyor, 7 izleyici ise doğrudan ve sahnede oyuna dahil oluyor. Evin içinde olan biteni izliyor, dışarıdaki dünyayı ise “haber okur gibi” aktarılan gelişmelerden ve pencereden bakan transların anlatımlarından öğreniyoruz.
Refiz Mehdizade’nin ışık tasarımı ise rejiye bambaşka bir boyut katıyor. Bir eve hapsolmuş iki insanın dünyaya baktıkları bir pencere yaratan Rafiz Mehdizade, iki dünya arasında anlamlı bir kapı aralıyor. Dışarıya baktıklarında gördükleri seyirciler aslında.
Evet sadece tanığı değiliz Ülker Sokak’ta yaşanan sürecin, eve sıkışmış perdenin arkasından dışarıya baktıklarında gördükleri dünyanın bir parçasıyız. Onlara bakıyoruz.
YAZARININ İZLEYEMEDİĞİ OYUN
Yazarı Pınar Selek, oyununu izleyemeyecek. Elbette izlemek istiyor ve interaktif bir oyunun sadece videosuna erişebilecek. Çünkü sürgünde. Henüz 20’li yaşlarının ortasında yaptığı bir araştırmanın bugün bambaşka bir disiplinle, bir tiyatro oyunu olarak, konunun özneleri tarafından sahneleniyor oluşunu göremeyecek. Pınar Selek kitabında şu sözlerle anlatıyordu Ülker Sokak’ta kaldığı bir geceyi: “Akşam olduğunda, ışıkları yakmadılar. Korkuyorlardı. Gitmemi istemediklerini, belki kendileri için güvence olabileceğimi düşündüklerini hissettiğim için o gece onlarla kaldım. Sonraki günlerde de dışarı çıkamayanlara simit, sigara vs. taşıdım. Kısa zamanda anlaşıldı ki operasyon, korkutmaya değil, onları sokaktan silip atmaya yönelikti. Yani sokak sürekli alev alev yanmıyordu ama her an her şey olabiliyordu.”
“Maskeler, Süvariler, Gacılar” ile sahnede öyle bir günü izliyoruz şimdi. Oyun bir gün içinde başlayıp bitiyor ama 1980’lerin “kafa kazıtmalı, şehir dışına bırakmalı” baskılarından da söz ediliyor arada. Ortak hafızaya işleyen bu baskı ve şiddetin ardından “direniş” çabası da sözlere yansıyor. Yönetmen Orçun Ucal, ANKA’ya verdiği röportajda, “Maskeler, Süvariler, Gacılar”ın, LGBTİQ örgütlerinin ilk direniş sembolü olduğunu söylüyor ve şöyle diyor: “Metni iki trans kadın oynuyor. Oyuncuların, oyunculuk deneyimine sahip, olayın öznesi kişiler olmasına dikkat ettik. Oyunun aynı zamanda interaktif bir yapısı da var, seyirci de dahil oluyor oyuna, onların da oyunun içinde küçük rolleri olacak. Seyirci sadece tanık olmayacak, bu kez dahil de olacak kurguya, ondan dolayı bayağı heyecanlıyız. Çıkış noktamız da 1996’dan beri mentalitenin değişmemesi.”
LEYLEĞİN DEĞİL PEGASUS’UN GETİRDİĞİ KADINLAR
Kendilerini bir leyleğin değil Pegasus’un getirdiğini gururla söyleyen, fanilere pek meraklı Zeus’la yattıklarını keyifle anlatan trans karakterler, kendileriyle de diğer insanlarla da barışık. Yaşadıkları trajediyi biliyorlar, arkasında yatan rantı da, toplumsal nedenleri de anlayabiliyorlar ama anlamlandırmakta güçlük çekiyorlar. Eski sevgililerin, esnafın, ev sahiplerinin de dahil olduğu lincin hayatlarında bıraktıkları izleri de görüyoruz. Elbette evleri yakılırken birilerinin saçlarını taradığının farkındalar. Her şeye rağmen hayatı yeni bir yerde sıfırdan kuracak gücü kendilerinde buluyorlar. Başka çareleri de yok zaten.
Evet, bugün Ülker Sokak o haliyle yok ama oyun provalarına yardımcı da olan “Bayram Sokak Kızları” var. 1996’da Ülker Sokak’ta yaşananları farklı boyutlarıyla bugün onlar yaşıyorlar. Baskına uğruyorlar, evleri mühürleniyor, direniyorlar.
Transların kendi tarihlerini yazma, ortak belleği inşa etme mücadeleleri sürüyor. Bundan 10 yıl öncesinde transların anlatımlarına dayanarak sahneye taşınan “80’lerde Lubunya Olmak” Elmadağ’daki Mekan Artı’da perde açmış ve bir başka dönemi gözler önüne sermişti. O oyun hâlâ Berlin’de Ufuk Tan Altunkaya tarafından sahneleniyor. Peşine “Pride ‘93” de geldi. Tiyatro Alesta’nın sahneye koyduğu “Maskeler, Süvariler, Gacılar”, başka bir dönemi en berrak haliyle anlatıyor şimdi.
İzleyin, tanık olun, ortak belleği yaşatın. Ülker Sokak’ta transları tehditlere rağmen aç bırakmayanın Dersimli bakkalları olması gibi, ezilenler, ötekiler birbirine sahip çıkar. Çıkmalı.
“Maskeler, Süvariler ve Gacılar”
Yazar: Pınar Selek
Uyarlayan: Orçun Ucal, Nevra Ayşem Savaşçı
Ayrıca BakınızYöneten: Orçun Ucal
Stil Danışmanı: Hilal Polat
Işık Tasarım: Rafiz Mehdizade
Afiş Tasarım: Dilek Seferoğlu
Dekor Uygulama: Oğuz Gülen
Fotoğraf: Majid Sakhidel
Aksesuar: Emel Karslıoğlu
Oyuncular: Ecrin Bolkar, Liya Toprak Şahin
Dış Ses: Kerem Karaboğa