ÖZCAN YAMAN
Sevgili Sennur Sezer İstanbul bir masal derdi. Masalın görüntülerini ise fotoğraflar oluşturuyor. Kentlerde yaşam belleklere yerleşen görüntülerle sürmekte. Özellikle İstanbul dendiğinde çelişkiler ve kaostan söz edebiliriz. Bu anlamda İstanbul’un kadim tarihinden başlarsak İyi/kötü, çirkin/güzel, emek/para, reklam/sanat, kentsel dönüşüm/rantsal bölüşüm Eğlence/hüzün gibi karşıtlıkların iç içeliği ile ülkenin kültür başkentliğini üstlenmiştir.
Dün yaşananları Tarih, Bugün yaşananları güncel ve yarın yaşanacakları tahayyül etmeyi sanat olarak düşünebiliriz.
Fotoğraf bu süreçlerin görsel hafızası olarak kendini gösterir.
…Dışarıya çıktığınızda çevrenize biraz dikkatle bakın. Kentleşme adına bir çok yaratıcı çalışmalar görsel iletişimin tüm kanallarını zorlanmış durumda olduğunu göreceksiniz. Hareketli, renk renk LCD veya LED monitörlerden yayınlar-reklamlar, Binaların çatılarından, bodrumlarına kadar devasa birçok görseller. Caddeler, sokaklar parklar bahçeler ayaklı panolarla ışıl ışıl reklamlar, Her duvar dibi yollar ve duraklar ışıklı ve ışıksız Billboardlarla dolup taşmakta. Bunları uzatmak mümkün.
Kısaca; Kent kültürü diyerek kamusal alanlar parası olanlara ve onların her alanda ideolojik saldırılarına sahne oluyor. Oysaki kentli nüfusun çoğunluğu yoksul ya da yoksulluk sınırının altında yaşayan alt gelir grubuna ait. Ama bu grup dış kamusal alanlarda temsil edilemiyor. Kendini ifade edemiyor. Tek taraflı bir temsiliyet de demokrasi olamaz.
“İktidarın belediyesinden, kentlinin belediyesine” çabalarını son yıllarda görmekteyiz. Bu çabaların artarak demokratik belediyecilik ve devletin demokratikleştirilmesi mücadelelerinin sürmesi dileğimizdir.
Bu sergi bir hafıza sergisi olarak da okunabilir.
“Kentsel dönüşüm(!) adıyla başlayan rantsal bölüşüme karşı verilen mücadeleyi Sulukule’den bu yana hatırlatan Kemal Cengizkan ve Ufuk Koşar’ın fotoğrafları…
Sami Solmaz’ın Fikirtepe fotoğrafının gösterdiği direngenliği, Özcan Yaman’ın beton mezarlığına dönüşen rantsal bölüşümün son noktasını…
İstanbul’un talanını ironik olarak gösteren Sakine Yıldıran, Yasin Akgül ve Mehmet Kaçmaz’ın karelerinde insan denen öznenin çaresizliğini…
Bir parka, bir kültür merkezine sahip çıkmanın kenti korumak olduğunu ve ülke tarihinin en büyük direnişini simgeleyen Engin Çolakoğlu ve Kemal Aslan’ın ikonlaşan Gezi Direnişi fotoğraflarıyla…
Ara Güler ülkenin belgesel fotoğraf tarihini akla getirir. Gülgün Günal’ın Ara Güler’e saygı niteliğindeki fotoğrafı…
Aysun Ataç’ın ‘Dünyayı Yerinden Oynatacağız’, Yusuf Aslan’ın ve Sedat Suna’nın 8 mart fotoğrafıyla kadının direngenliğine tanık olurken…
Mehmet Özer’in Cumartesi Anneleri/insanları 12 eylül sonrasında demokrasi mücadelesinin meşalelerini Galatasaray’da yakışlarından bu yana geçen yılları hatırlatır.,,
Gültekin Alkurt ve Özcan Yurdalan’ın fotoğrafları emek mücadelesinin kent sokaklarında hak arayışlarını gösterir…
Kentin duvarları bazen görsel gazete olabiliyor. Niçin? Diye sorarız. savaş niçin, çocuk istismarları niçin, Metin Ekinci’nin fotoğrafında bir anne çocuğuyla bu soruları bize soruyor bir kez daha…
Rantın talanın yoksula bölüştürüldüğü bir çaresizliği Eylem Nazlıer Tozkoparan’dan aktarıyor…
Yıllarca İstanbul’un çilesini damarlarında tüm heybetiyle çeken ve bizleri sahiplenmeye çağıran Haydarpaşa Garı’nın nostaljik güzelliğiyle paylaşıyor Dayk Danzig
Göçlerin kenti İstanbul’da özlemlerini ve haklarını alıncaya kadar yüzünü dönmeyecek olan Hanzala’yı Süleymaniye’ye çizdiren umut ve geleceği Yeşim Oğuz sergiye taşırken, Hülya Mutlu Kent yoksulu olmanın ağırlığını hissettiriyor…
Kentlerin detayları önemlidir. Meral Güler, Berna Yazıcı, Günseli Baki ve Tolga Sezgin artık yok olmaya başlayan mahalle kültürünü hatırlatıyor…
Nursen Bilgin Kadayıfçıoğlu hayali kurulan bir istanbul’u yaratmaya çocukları katarken, Reis Çelik İstanbul’la özdeşleşen Galata köprüsü ve balıkçılarıyla haliçin anılarımızdaki tarihini canlandırıyor.
Ve sokaklardaki çok sesliliğin neşesini Aylin Leblebici Öztürk, Zerrin Yat ve Mert Can Bükülmez gösterirken, Ufuk Akarı Marmara denizi, kız kulesi ve martıların çığlıklarını yansıtıyor…
Mustafa Kara Boğazın S.O.S veren sesine can simiti olma halini ikiye bölünmüş bir İstanbul olarak gösterirken, Atila Atala çocukların kaderinin bir dünya markasının kağıttan bardağına sığdırılması gayretine itirazını yaşıyoruz….
Bu sergiyi gerçekleştiren otuzdört fotoğrafçı ile minicik bir bellek tazelemesi yapalım istedik.
Masallarda hep kötüler yenilir. İstiyoruz ki; İstanbul kenti içinde bu masalların güzel biteceği günlere özlemle dünü ve bu günü hatırlatalım istedik. Hepsi bu.