Şuan Okunan
Güneşin halkı: Ezidiler

Güneşin halkı: Ezidiler

Tavus kuşunu nasıl bilirsiniz? Ya Melek Tavus’u? Güneşin halkı Ezidiler iyi bilirler. İyi bilinenin aslında kötü, kötü belletilenin aslında çok çok iyi olabileceğinin örneğidir Ezidi halkı. Soykırımlarla, trajedilerle, onlara beslenen nefretle yüklü tarihlerine rağmen, her güne güneş ışığı gibi umutla uyanırlar.

Bazen bir etnik köken gibi algılansa da; Kürt halkının bir parçasıdır Ezidiler. En eski, en köklü parçalarından biri hem de. Ezidi inancına bağlı Kürtler, bugüne değin üç dağ arasında yarı göçebe bir hayatla bugünlere geldiler. Diyarbakır, Mardin ve Urfa’ya uzanan Karacadağ, Suriye’nin Haseke kentindeki Abdülaziz Dağı ve Irak’ın kuzeyindeki Şengal Dağı… Bugün üç ayrı ülkenin sınırları içinde kalan bu üç dağın gölgesinde hayatta kalma mücadelesi veriyorlar.

Ezidiler hakkındaki önyargıların, hatta tarihten gelen nefretin kaynağı Semavi dinlerin algılarıyla kökten zıt bir inanç sistemine sahip olmaları. “Şeytan’a tapanlar” diye nefretle söylenen cümlelerin ardında bu var. Oysa, Ezidiler Melek Tavus’u insanlığın var oluş nedeni olarak görüyor. Tanrının buyruğuyla insanı yaratan, yeryüzüne indiren, dünyevi hayatı başlatan Melek o çünkü…

Ezidilere göre ne kötülüğün kaynağı, ne ‘düşkün’ bir melek… İnsan önünde eğilmeyerek asaletini kanıtlamış, 40 bin yıl yanarak cezasını çektikten sonra gözyaşlarıyla ateşi söndürmüş ve Tanrı’yla barışmış. Melek Tavus, artık tanrısal iradenin yeryüzündeki vücut bulmuş hali ve sonunda insanlığın başına geçmeyi hak etmiş. Onlar için öylesine mukaddestir ki; adı bile ağza alınmaz.

Yaradılış inancı farklıdır Ezidilerin. Babil Kulesi efsanesini anımsatır. Aynı anda hem diğer milletlerin, hem de Ezidilerin yaratılış destanıdır bu. Melek Tavus’un yarattığı iki insandan 80 çocuk doğar. Ancak ilk iki insan “ideal insan” olduğu konusunda anlaşmazlığa düşer. Sınav vaktidir. Ruhlarını, düşüncelerini bir küpe doldururlar, sonunda erkeğin küpünden güzel bir genç, kadının küpünden akrepler, çıyanlar, sürüngünler çıkar. Daha sonra Melek Tavus, yarattığı bu iki insanı takdim etmek üzere Azda’nın yanına gider ve Azda, Melek Tavus’a “Bundan sonra bu iki insana tâbî olacaksın” der. Bunun üzerine Melek Tavus, “Bu iki insanı yaratan, yoktan vareden benim. Niçin onlara tâbî olayım? Ben sadece beni yaratan sana tâbî olur, sana ibadet ederim” der.

Erkek o genci o kadar sever ki; 80 çocuğuyla ilgilenmez olur. Kıskançlık çıkar, cinayet planı yapılır. Melek Tavus cinlere 80 çocuğun ağzına üflemelerini söyler. Artık hepsi ayrı dilden konuşmaktadır, anlaşamazlar. İşte, bu 80 çocuktan süren nesiller bütün milletleri oluşturur. Küpten çıkan gencin soyu ise Ezidilerdir. Ezidiler bu efsanedeki ilk erkeğin; yani semavi dinlerin inanç sistemindeki Adem’in terinden yaratıldıklarını düşünür; diğer milletler ise Havva’nın terinden olmadır. Ezidi adı da; tanrıya verdikleri isim olan Azda’dan gelir; “tanrıya tapanlar”dır onlar. Adı bile “tanrıya tapmak”tan gelenlerin, iftiralarla “kötülüğe tapmak” ile itham edilmesi, bu nedenle katli vacip sayılması ne acı…

Ezidiler doğayla barışık bir inanca sahip; doğanın korunması ve doğaya saygıyı esas alır. Işık saçan her şey kutsal sayıldığından, en büyük ışık kaynağı güneşe dönerler ve günde üç kez ibadet ederler. Kutsal günleri Çarşambadır, cumartesi günleri de dinlenirler. Nisan ayında evlenmezler. Kutsal ağaçlara taparlar, ceylan eti yemezler. Marul, lahana, balık yemezler. Horozu kutsal saydıklarından; bazı dindar Ezidiler tavuk ve horoz da yemez. Ateş zorunlu olmadıkça söndürülmez. Özellikle kara yılanlar kutsaldır, asla öldürülmez. Ezidi çocukları hem vaftiz, hem de sünnet olurlar. Ezidi kadınları saçlarını kesmez, kutsal renk olduğundan mavi-lacivert kıyafet giymezler. Osmanlı’nın son dönemi Ezidilere yapılan “askere alma zulmü”nün zorla mavi üniformalar giydirerek yapıldığını da not düşelim

Ezidilerin geleneğinde Mirler, Şeyhler, Fakirler, Pirler, Kavvallar, Koçekler, Müridler gibi katmanlardan oluşan farklı bir kast sistemi bulunur. Her Ezidi’nin bir ustası, bir şeyhi, bir piri, bir mürebbisi ve biri erkek, biri kadın iki ahiret kardeşi olur. Ezidi kızları rızası alınmadan evlendirilmez, inanışa göre kadın kocasını kendisi seçer. Boşanma hakkı da karşılıklı olarak tanınmıştır, ama pek boşanan olmaz.

Sersal dedikleri yeni yıl bayramı her yılın Nisan ayının ilk Çarşambası kutlanır. Kurban da kesilir. Aralık ayının birinci günü Güneş Bayramı kutlarlar; üç gün oruç tutarlar. Şubatta da üç gün oruç tutup Hızır İlyas bayramı kutlarlar.

Ezidiler için, Şeyh Adiy’in Laleş’teki mezarı hac yeridir. Eylülün son haftası bu türbe ziyaret edilir, dini törenler yapılır, ilahiler söylenir, semahlar dönülür.

Ezidi inancı, hem tarihin eski zamanlarından kalan ritüellerin, hem de semavi dinlerdeki pek çok ritüelin bir arada vücut bulduğu çok özel bir inanç sistemi. Semavi dinlerin aksine, ahirete inanmazlar; cennetleri de cehennemleri de bu dünyadadır… Gökkubbe altında cenneti de, cehennemi de yaşarsın. Ezidilerin payına çoğunluk cehennem azabı düşürenler bilmez elbette bunu. Ya da bilir de, bilmezden gelir.

Ezidiler, tarih boyunca gördükleri baskıların yanı sıra, son 50 yıldır uygulanan “yerleşik hayata geçme” zorlamasının da mağduru.Özellikle Irak ve Suriye’de. Yerleşik hayat Ezidiler’i yeni çatışmaların hedef haline getirdi. Asli vatandaş görülmedikleri bu topraklarda, dağları özlediler, dağların gölgesine sığındılar. “73 fermana rağmen ayakta kalan halk”tı onlar; yine yüzlerini Güneş’e dönerek, yine dağlara sığınarak direniyorlar. Nefrete direniyorlar.

Ezidilerin dünya üzerindeki sayısı 800 bin civarında. Bunların 650 bini Irak’ta yaşıyor. Daha doğrusu yaşıyordu; çünkü IŞİD sonrası büyük bir nüfus göç etti, bir kısmı Almanya’ya gidebildi; bir bölümü de Türkiye’de mülteci durumunda. Almanya’da 60 bin, Suriye’de 50 bin, Rusya’da 40 bin, Ermenistan’da 35 bin Ezidi var. Türkiye’de 1980’e kadar 80 bin civarında Ezidi yaşıyordu. Bu tarihten sonra yoğunlaşan göç nedeniyle 1985’te 23 bine inen Ezidi sayısı, bugün 400’ün bile altında. Cunta yıllarında ne Kürtlükleri, ne dini inançları tanınan Ezidiler, ağır baskılara maruz kalmışlar. Nüfus cüzdanlarındaki din hanesine uzun süre çarpı ya da eksi işareti konulmuş, ya da boş bırakılmış.

Bugün Urfa, Batman, Mardin ve Diyarbakır’da çok az sayıda Ezidi yaşıyor. Viranşehir 250 civarında Ezidi nüfusu ile en yoğun oldukları kent. Türkiye’den Avrupa’ya son 35 yılda göç eden Ezidilerin bir bölümü geri dönüyor, dönmek istiyor. Ancak, en büyük dert köylerine korucuların yerleşmiş olması. Özellikle Batman’da bu konuda pek çok davanın sürdüğü biliniyor.

Ünlü Kürt destanı “Dewreşe Evdi”nin geçtiği yer Viranşehir… Şengal’den gelen Ezidi Dewreş ile müslüman paşa kızı Edül’ün aşkını konu alan destan, Sünni Kürt aşiretlerin Ezidileri aşağılamasını ve elbette Ezidilerin kahramanlıklarını anlatıyor. Dengbejlerin yüzyıllardır dilden dile aktardığı destan, sözlü ağırlıklı Ezidi kültürünün de önemli bir parçası.

Ayrıca Bakınız

Zaten, bütün aşk destanlarının altını biraz kazıyınca ortaya çıkan da bu gerçek değil mi? Kız alıp vermeler, halklar ve inançlar arası ayrımcılığın düğümlendiği nokta çünkü. Ezidiler de, her dönem bu ayrımcılığa maruz kalmış, bugün de kalıyor. Ezidilik soyla sürdüğü için onlar da farklı inançlardan gençlerin evliliğine oldukça mesafeli. Ezidi inancında farklı dinden olanlarla evlilik yasak ve yapanlar afaroz ediliyor.

Ezidiler, kadim bir halk olarak sadece tarihten efsaneler getirmiyor; yeni efsaneleri de hemen kültürlerinin bir parçası yapıveriyorlar. Farklı dinden biriyle evlilik deyince ilk akla gelen Bege Samur’un hikayesi gibi. 1958 yılında hiç evlenmeden ölmüş bir Ezidi kadını Bege. Urfa’nın Suruç ilçesi Mishacerk köyünden. Dilden dile efsaneye dönen hikayesi, aşiretinin zorla müslümanlaştırılması ile başlıyor. Direniyor Bege. Aşağılanıyor, taşlanıyor; ama direniyor. Evlenmesi için ağırlığınca altın veriliyor; “Ben Ezidi’yim, bütün aşiretim müslüman oldu, evlenmeyeceğim” diyor ve evlenmeden ölüyor. Ve Bege, artık her çarşamba ve cuma mezarına gökten ışık indiğine inanılan bir azize… Mezarının toprağının hastaları iyileştirdiğine inanılan, mezarı üstüne yemin edilince akan suları durduran bir azize.

Mezardan söz etmişken, cenazelerden de söz etmeli. Ezidiler cenaze törenlerinde farklı bir dua okurlar. “Dünya ne Lokman hekim, ne Sokrates, ne Platon’a kaldı” derler. İnsanın geçiciliğine vurgudur elbette, ama bir hekim ve iki filozofun seçilmiş olması çok ironik değil mi? İşte, tüm ötekileştirmelere, ayrımcılığa ve açık katliamlara rağmen yaşayan bir inanç olduğunun en açık kanıtı! Üstelik, tarihsel birikimi yazılı kültüre değil, sözlü kültüre dayanan bir halktan söz ediyoruz. Ezidilerin iki kutsal kitabının eski kopyaları eski bir Kürt lehçesi ile Arami yazısına benzeyen, ancak nadir ve şifreli bir yazıyla ile yazılmış. Sonrasında Arap harfleriyle yazılı kopyaları da hazırlanmış. Ama asıl taşıyıcı yine de kuşaktan kuşağa aktarılan bilgiler, efsaneler… Türküler, masallar, vaaz ve dualarla taşınan kadim bir sözlü kültür. Ve en önemlisi Tanrıyı ve kutsal varlıkları övmek için yazılmış dini şiirler, yani “Qewl”ler… Bu şiirler Ezidi inancını, kültürünü taşıyan, fikir veren en önemli kaynaklar.

Tüm milletleri ayrı, kendilerini ayrı kandan sayan Yaradılış inanışına bakıp; Ezidileri farklılıklara düşman bellemek en büyük hata olur. Tüm dualarında 72 millete ve 15 bin canlıya güzel dileklerde bulunan barışçıl bir halk Ezidiler.

Kimbilir belki de bu yüzdendir, başlarından belanın eksik olmayışı. Ve şimdi; Türkiye’nin ardından Irak ve Suriye’de de anavatanlarından kitleler halinde ayrılmak zorunda kaldılar. Üç dağın halkı başka topraklarda yaşayacak artık.

Yüzünü yine güneşe dönerek…

Neyse ki; güneşin ışığı her yerde onlarla.


Tüm Hakları Saklıdır 2024 - Tasarım: Merhaba Grafik