Kafa Yakan Bir Dizi Sıcak Kafa: İnşallah sürtünme dürtüsünü silindir nefretine kurban etmezsin!
Konuyu duyar duymaz aklınıza “Covid-19 salgını” gelebilir, gelmesin; 2 Aralık’tan itibaren Netflix’te izleyici ile buluşan “Sıcak Kafa” Afşin Kum’un 2016 yılında yayınladığı aynı adlı romandan uyarlanmış. Pandemiden sonra “salgın distopyaları”nın daha fazla dikkatimizi çektiği doğru. Belki de geçmişte “çok saçma ya” diye es geçeceğimiz bir çok konuyu “daha iyi anlayabiliyoruz” artık.
Her neyse, “Sıcak Kafa”, son dönemde gündeme gelen yerli diziler arasında en “kafa yakan”lardan biri. Yakın geleceğin İstanbul’unda geçen dizinin konusu bir “delilik salgını”. Konuşmaları duyarak yayılan bu salgının bir sürü “abuklayan” bir sürü “abuk” yaratıyor. Yalan yok, izlerken aklıma İspanyol yapımı “La Valla” geldi, “Benzetmişler” dedim içimden. Sonra baktım ki; “Sıcak Kafa”nın romanı daha eskiymiş meğer.
DİSTOPİK DÜNYADA BİR İSTANBUL
İstanbul’u distopik bir dünyada, etrafı duvarlarla çevrili bölgeler halinde izlemek ilginç bir deneyim. Boğaz’ı, köprüleri, Galata Kulesi’ni farklı görmek. Dizideki efektlerin bu açıdan oldukça başarılı olduğunu söylemek mümkün. 8 bölümlük dizide toplam 1485 görsel efektli sahne varmış. Kolay iş değil.
Dizinin başkahramanı “Murat Siyavuş”u Osman Sonant canlandırıyor. Murat Siyavuş, Osmanlıca konusunda uzman bir dil bilimci. Mevzubahis hastalık “sözcükler” yoluyla bulaştığı için tedavi araştırma süreçlerinde alanda çalışmışlığı var. ARDS denilen hastalık ya da halk arasındaki adıyla “abuklama”ya bir “abuk”u dinleyerek yakalananlar anlamsız cümleler kurmaya ve bilinçlerini yitirmeye başlıyorlar. “İnşallah sürtünme dürtüsünü silindir nefretine kurban etmezsin” gibi cümlelerle kulaktan kulağa yayılan bir hastalık abuklama. Kulaklık ile kendilerini korumaya çalışan insanlar, sert karantina-kapanma koşulları ve tüm bu hengame içinde hayatta kalmaya çalışan insanlar… Çok katmanlı ve ilgi çekici bir hikayesi var “Sıcak Kafa”nın. Farklı karakterlerin hayat deneyimleri, travmaları ve arayışları da hikayeyi daha derinlikli bir hale getiriyor.
UMUT VAR MI?
“Abuk”layan sadece hasta yurttaşlar değil; Salgınla Mücadele Kurumu tarafından otoriter bir rejim inşa edilmiş. İnsan haklarının ve yasaların rafa kalktığı, salgın bahane edilerek kurulan bir güvenlik toplumu yaratılan. Kenti “güvenlik dereceleri”ne göre bölen ve duvarlarla birbirinden yalıtmaya çalışan tuhaf bir rejim. Elbette direnenler de var. “Artı 1” diye bir örgüt hem bu baskı rejimine itiraz ediyor, hem hastalığın çaresini bulmaya çalışıyor, hem de “abuk”ların haklarını savunuyor.
Bir de radyosu var bu illegal örgütün; halkı eyleme çağırırken şöyle sesleniyor mesela: “Yarın yokmuş gibi yaşadığımız hayatlarımız, ipotekli evlerimiz, kredi kartı borçlarımızdı derdimiz. Kiminin verimsiz ekini, kiminin hep yanlış gelen kahve siparişi… Sonra anladık ki, bir anda öylece yıkılabiliyormuş gerçekliğimiz. Salgın, bildiğimizi sandığımız her şeyi sınadı. Bir sürü soru sordurttu bize. İnsan nedir? Bilinç nedir? Ve zorla öğretti. Böbürlendiğimiz pek çok şeyi yitirince, geriye sadece birbirimizle olan bağımız kalıyormuş. Yok diyenlere inat, hala umut var.”
Afşin Kum’un romanından Mert Baykal tarafından 8 bölümlük dizi olarak uyarlanan “Sıcak Kafa”, salgının pençesindeki İstanbul’da bir hayatta kalma ve direniş hikayesi anlatıyor bize.
“KARANLIĞIN İÇİNDE BİR UMUT HİKAYESİ”
Osman Sonant, Şevket Çoruh, Haluk Bilginer, Tilbe Saran, Hazal Subaşı ve Gonca Vuslateri gibi usta isimlerle izleyici karşısına çıkan dizi filmle ilgili olarak Mert Baykal şöyle diyor: “Bir okur olarak çok keyifle okuyup sevdiğim bir kitap oldu. Okuduğu kitabın büyüsüne kapılmış bir filmci şapkasıyla baktığımda, müthiş potansiyeli olan bir fikri vardı, diğer yandan dizi formunda uyarlamak adına da zor bir roman Sıcak Kafa. Bilim kurgu ya da distopik veya post-apokaliptik oluşuyla, daha doğrusu içine girdiği kategoriler ile ilgilendiğim zamanları da çok geride bıraktım sanırım… Kurmaya çalıştığımız hikaye tür olarak bir macera en temelinde, bir koza karakter hikâyesi, dramadan da komediden de, başka bazı alt türlerden de faydalanan, fon olarak sırtını distopik/post-apokaliptik bir İstanbul’a yaslayan ve sonuçta bütün bu karanlığın içinde bir umut hikâyesi anlatan bir iş.”
“PANDEMİDE ÇEKMEK TUHAF HİSSETTİRDİ”
Bir salgın dizisi olan “Sıcak Kafa”nın çekimlerinin pandemiye denk gelmesi de ayrı bir ironi. Mert Baykal, hazırlık, çekim ve post prodüksiyon süreci boyunca 8000’den fazla Covid testi yapıldığı, 100.000’den fazla maske kullanıldığı bilgisini veriyor. Başroldeki Osman Sonant da bir röportajında, “Mizah bu işte rahatlatıcı bir unsur olarak ihtiyaçtı, biz de çok ciddiyeti bozmadan ama arada nefes almak için başvurduk mizaha. Nasıl bugün sıkıntılarla ancak mizah sayesinde başa çıkabiliyorsak Sıcak Kafa evreninin de doğal bir mizahı olmalıydı” diyor. Rol arkadaşı Hazal Subaşı da, pandemi dönemi çalışmayı şöyle tanımlıyor: “Gerçekten bazı zamanlar çok tuhaf hissettirdi. Kayıtta maskeleri çıkarıp kulaklık takmak o an yaşadığımız pandemiyi daha çok düşündürdü. İstanbul’u doğalında öyle boş görmek, özel izinlerle, sadece sokakta biz varken çekim yapıyor olmak Sıcak Kafa dünyasını da daha fazla hissetmemize neden oldu.”
“Sıcak Kafa”nın ilk sezon 8 bölümünü Netflix’te izlemek mümkün. Şimdi izleyicilerin sorduğu soru “Sıcak Kafa’nın ikinci sezonu olacak mı?” Hikayenin akışı devamının geleceğini düşündürüyor, ancak bu konuda henüz resmi bir açıklama yapılmış değil. Hikayenin gri alanlarının çözülmesi, “abuklama” ile “yapay zeka” arasındaki bağın somutlaşması için de devamı şart. Merakla ve heyecanla bekleyeceğiz.