Tarihin En İyi At Binen, Savaşçı Halklarından Biri: Tatarlar
Tatarlardan söz eden ilk yazılı kaynak Orhun Kitabeleri. Yani tarih sahnesine çıkışları Türkler ile aynı zamanlar. Kitabede Tatar adı İstemi Han’ın bir törenine katılanlar listesinde geçiyor. Kitabelerde adları Türk kavimleri ile bağlantılı geçen Tatarlar’ın Batı’ya ilk büyük göçü de Atilla ile, yani Hunlarla birlikte olmuş. İkincisi ise Moğol Hükümdarı Cengiz Han ile. İlk göçle Balkanlar’a yerleşen ve devletler kuran Tatarlar, ikinci göçün ardından bugünkü Rusya topraklarında hüküm süren Altınordu devletini oluşturmuş. Kıpçak Türklerinin coğrafyasındaki bu devlet, bugünlere uzanan Moğol-Türk karışımı bir Tatar kimliğinin de kaynağı.
Eski Rus kaynakları 13. yüzyılda dünyayı sarsan Moğol istilasını şöyle anlatır: “O yaz, günahlarımız yüzünden kim olduklarının bilmediklerimiz kafirler çıkageldiler. Kimse onlar hakkında bir şey bilmiyordu. Kimdiler ve nereden geliyorlardı, hangi dine mensuptular ve neye inanıyorlardı, kimse bilmiyordu. Ama adları Tatar idi.”.
Arap ve Ermeniler de Türkler ve Moğollar’dan söz ederken ortak isim olarak “Tatar”ı kullanıyor. Sözcüğün köküne bakınca da, Türk değil Moğol oldukları anlaşılıyor. Çünkü, Tatar kelimesinin kökü Türki dillere uzanıyor ve “diğer insanlar” anlamına geliyor. Osmanlı fermanlarında ise ilk defa 1696 yılında Kırım Hanları için “Tatar” sözcüğü kullanılıyor.
Tatarlar bugün Türkiye dışında Rusya’dan Özbekistan’a, Kazakistan’dan Ukrayna’ya, Litvanya’dan Çin’e uzanan geniş bir coğrafyada yaşıyor. Nüfuslarının önemli bölümü bugün Rusya Federasyonu topraklarında. Volga Tatarları Tataristan’da, Kırım Tatarları Kırım’da yaşıyor… Başkurtistan’da da bir milyona yakın Tatar yaşıyor. Çin’de de ciddi bir nüfusa sahip oldukları biliniyor. Osmanlı İmparatorluğu’na göç etmeyen Romanya Tatarları ise halen Dobruca’da yaşıyorlar.
Karadeniz’in kuzeyindeki Kırım için “dünyanın boynuna asılmış şık bir kolye gibi duruyor” derler. Kırım, anakaraya ince kollarla bağlı bir yarımada olarak Karadeniz’e uzanır. Bugün azınlık olarak kalsalar da Kırım Tatarlarının anayurdu.
Kırım Tatarlarının yakın tarihteki dönüm noktalarından biri de 18 Mayıs 1944 sürgünü… Çarlık döneminde de defalarca sürgüne ve göçe maruz kalan Tatarlar, son olarak ikinci dünya savaşı günlerinde sürgüne maruz kaldı. Sovyetler Birliği, bölgeyi Nazilerden temizledikten sonra sonra onlarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle Tatarları Rusya’nın iç bölgelerine sürdü. Yıllar sonra sürgünden dönebilenler şimdi topraklarında olsa da, bu sürgün Tatarların hayatında derin izler ve büyük bir korku bıraktı. Bugün hala diasporada yaşayan Kırım Tatarlarının sayısı, kendi toprağında yaşayanların 15 katı…
Türkiye’deki Tatar nüfusu hakkında kesin bir bilgi yok. Eskişehir, Bilecik çevresi başta olmak üzere, pek çok kentte Tatarlara rastlanıyor. Türkiye Tatarları ağırlıkla Kırım kökenli. 19. yüzyılın ortalarında Kırım Hanlığı’nın Osmanlı’nın elinden çıkınca önce Balkanlar’a göç etmiş… 93 Harbi’nde Balkanlar da elden çıkınca, Anadolu’nun farklı yerlerine yerleşmişler. Türikye Tatarları deyince ilk akla gelen kent kuşkusuz Eskişehir, sonra da Ankara’nın Polatlı ilçesi. Ayrıca Ankara’nın diğer ilçeleri, Balıkesir, Tekirdağ, Konya, Çanakkale, Adana gibi kentlerde Tatar köyleri bulunuyor. Kente göçlerle şehir merkezlerinde de ciddi bir Tatar nüfusu mevcut. Bunun dışında pek çok bölgede Tatarların zamanla yöre halkıyla kaynaştığı söyleniyor.
Tatarların milli bayramı Sabantuy, insanların birlikte dua ettiği, güneş tanrısı ve atalarının ruhlarına kurban kestiği bir Şaman geleneği. Bugün Tatarların ezici çoğunluğu Hanefi mezhebinden Müslüman. Az sayıda Karaim Yahudisi de var.
Türkler gibi, Ortaasya bozkırlarında göçebe bir tarihten geliyor Tatarlar. Dünyanın en büyük hidopromlarından birinin bugün Volga Tatarları’nın yaşadığı Tataristan’ın başkenti Kazan’da olması tesadüf değil. At biniciliği ve avcılıkla geçen yüzyıllardan gelen Tatarların mutfağında bugün de mutfaklarında et yemekleri yoğun. En meşhurlarından biri “beliş” denen bir tür et çöreği… Elbete “çiğ börek” de halen Türkiye Tatarlarıın en bilinen yemeği. Tatar mutfağında hamurişleri de, “Tatar hamursuz doymaz” atasözüne neden olacak kadar önemli. Çiğ börek halen Türkiye’deki en meşhur Tatar yemeği olarak biliniyor. Günlük hayatlarında hayvancılık da önemli bir yer tuttuğunda bir atasözü de bununla ilgili vardır. Tatarlar, “İnek varsa, ikram da var” derler.
Bebek doğduğunda “cıyın” adlı bir kutlama yapan Tatarlar, geleneksel “köbete” böreği yerler, hoşaf içiyorlar. Kıygaşa denilen mayalı hamur ise, ölü evlerinde, arife ve kandil günlerinde pişirilerek konu komşuya dağıtılıyor. Torun sahibi olan erkeklerin sakal bıraktığı törende ise “katlama” pişiriliyor ve özel bir kutlama yapılıyor.
Düğünlerden önce de konuklar için karanfilli yağlı kurabiyeler, kuruyemişler, şekerlemeler hazırlamak adetten. Tatar düğünlerindeki geleneklerden biri de “Horoz telleme”. Renkli renkli elişi kağıtlarıyla horoz maketi süsleniyor. Tüyleri kabaran horoz aslında damadın simgesi. Horoz maketi düğün boyunca elden ele dolaşıyor.
Köklü ve özgün bir kimliğe sahip olmasına karşın Tatar müziği Türkiye’de pek bilinmiyor. “Havalar” ve “Yırlar” geleneksel Tatar müziğinin iki ana kolu. Horondan Tatar danslarına, hatta ağır havalara uzanan saz eserleridir Havalar… Ünlü Tatar dansı “kaytarma” da bu Havalar ile oynanır. Kaytarma oyunlarının ilk bestelerini Kırımlı bir Ermeni’nin yapması Tatar müziğinin nasıl bir etkileşim içinde olduğunu da gösterir. Yunan müziği ile de benzerlikler taşır. Anadolu’nun farklı müzikleri ile zaten içiçedir Tatar müziği.
Kim kimden almış, kim kimden etkilenmiş tespiti zor ama; “Recebim” türküsünden “Çakıcı”ya, “Adalar Sahili”nden “Darıldın mı Cicim Bana”ya uzanan çeşitlilikte pek çok türkünün varyasyonları Tatar müziğinde de var.
Pek çok halkta olduğu gibi, Tatarlarda da geleneksel kültürün taşıyıcısı sözlü kültür. Şarkılar ve müziğin yanı sıra, Tatar kültüründe bilmeceler de sözlü edebiyat içinde özel bir yer tutuyor. Tatarca Tapmaşa, Nogayca cumak denilen bilmecelerin yanında, masallar, destanlar da var. Ancak, Türkiye Tatarlarlarında çok az destan bugünlere ulaşabilmiş. Kırım’da bugün de yaygın olan mani geleneğinin de yok olmaya yüz tuttuğunu söylemek mümkün.
Tatarlar’dan söz etmişken Nogaylardan söz etmemek olmaz. Bu iki halk arasında kesin bir ayrım yapmak pek mümkün değil çünkü. Gelenekleri, yaşayışları birbirine çok benzeyen bu iki halk, kökenleri ne olursa olsun yüzyıllardır birlikte yaşıyor. Türkiye’de ise Nogay köyleri daha çok Eskişehir ile Ankara’nın güneyinde, Tuz Gölü kıyılarında, Konya ve Aksaray yollarının kesiştiği yerlerde. İki bölgenin Nogayları arasında da fark var. Eskişehir’dekiler dil ve kültür olarak Tatarlar ile neredeyse aynı iken; diğer bölgedekiler dilleri benzemesine rağmen farklı bir etnik bilince sahipler. Tatarlar ile aralarında da içiçe geçmiş bir durum ya da yakın sosyal ilişki görülmez. Bir de çoğunlukla Alpu’da yaşayan Gipsilerden söz etmek gerekir. Dışarıya karşı Tatar olduklarını söyleyen Gipsiler, Tatarlar ile yakın ilişki halinde olsalar da aynı değillerdir.
Köklü ve göçebe bir geçmişten Karadeniz’in Kuzeyine hükmedilen yüzyıllara; ve büyük acılar yaşatan sürgünlere rağmen Tatarlar bugün dünyanın pek çok yerinde hayatta kalma kavgası veriyor.
Volga Tatarları Rusya Federasyonu’na bağlı Tataristan’da yaşarken; Kırım Tatarları bugün artık Kırım’da azınlık durumunda. Ukrayna’daki çatışma sürecin ardından Rusya’nın Kırım’ı ilhakı da kaygıları artırıyor.
Türkiye Tatarları da uzun süre bağ kuramadıkları akrabaları için kaygılı.
Her ne kadar Türkiye devleti ile en az sorun yaşayan halklardan biri olsalar da, dilleri ve kültürleri risk altında.
Ve onlar da Türkiye’deki pek çok halk gibi yok olmaya dilleri, kültürleri için endişeleniyor.