Şuan Okunan
Yörük Türkmenler: Gönülleri hala yürümekten yana

Yörük Türkmenler: Gönülleri hala yürümekten yana

Yörükler göçebe Türkmenlerdir… Sözcüğün kökü de zaten “yürümek”ten gelir. Ama bütün Türklerin göçebe olduğu zamanlardan kalan bir isim değildir bu. Etnik olarak Oğuz Türklerinden gelseler de, bu tanım bütün Türkler için kullanılmaz. Selçuklu döneminde sadece Anadolu’da kullanılmıştır. Anadolu’dan Balkanlar’a ve Kıbrıs’a da uzanmıştır, o kadar…

11. yüzyıldan itibaren Batı’ya göçe başlayan Yörükler, Osmanlı’nın Türkleştirme politikalarında çok aktif rol aldılar. Geleneksel ve kültürel olarak göçebe olduklarından ve geniş meralara, yaylalara ihtiyaç duyduklarından bu iş için biçilmez kaftandı yörükler. Üstelik, Osmanlı ailesinin soyu da onlara dayanıyordu. Osmanlı padişahlarının çoğunun da Karakeçili Yörük Türkmenleri, “soyumuz, kökümüz, ailemiz” gibi sözlerle yücelttiği bilinir.

Yörükler, Osmanlı döneminde ele geçirilen geniş topraklarda yeni hayatlar kurdular. Şimdilerde Doğu’dan Batı’ya Toroslor’da, İç Anadolu’da, İç Ege’de olsalar da; bir ucu Balkanlar’a uzanır yörük Türkmenlerin bir ucu Ortadoğu’ya…

Yörüklerin, yerleşik hayata geçme süreci yüzyıllarca sürdü. 19. yüzyıl ortalarından itibaren ise mecburi iskana tabi kılındılar. “Yörük Türkmen” adı da böyle çıktı ortaya. Daha önceleri yerleşik hayata geçen Yörüklere Manav denirdi… Yörükler ise biraz küçümseyeci bir ifadeyle “Yatık” ya da “Yatuk” derlerdi geleneği terk edenlere… En son yerleşenler ise Yörük adını bırakmadı. Böylece Türkmenler, iki adla anılır oldular: Yörükler ve Manavlar… Aynı Türkmen boyundan gelenler bile, Manavlar ve Yörükler olarak ikiye ayrılırlar. Manavlar ile Yörükler arasında zaman içinde farklılıklar da oluşmuştur. Bu durum en fazla, kız alıp vermede kendini gösterir. Yerleşik hayata geçmeyle oluşan yeni kültürel farklara dair efsaneler de çoktur.

Bugün Toroslar’da hala göçebeliği sürdüren, yarı göçebe yaşayan Yörükler az değildir. Çoğu Yörük ise yerleşik hayata geçmiş olsalar da, anayır, keşkek, kıl çadır, deve güreşi gibi gelenekleri sürdürür. Alevisi de olur, Sünnisi de… Yollara düşmezden evvel zaten Şaman’dır hepsi… Geleneklerinde, kültürlerinde, dillerinde hala Şamanizmin izleri görülebilir.

Steplerin, bozkırların izini de taşır yörükler. Koyunlar, keçilerle birlikte dağ bayır dolaşırlar. Aşiret adlarında da geçer bu. “Karakeçili”, “Sarıkeçili”, “Akkoyunlu”, “Karakoyunlu” en bilinen Yörük aşireti adlarıdır. Tesadüf olmasa gerek!

Karakeçililer… Bugün de yaşayan, Türkiye’nin en kalabalık Yörük aşiretlerinden Karakeçililerin soyu Oğuzlar’ın Kayı boyuna dayanır. Yani Osmanlı’yı kuran boya… Osmanlı döneminde Batı illerinden, Kürt illerine, İç Anadolu’dan Akdeniz’e geniş bir coğrafyada yaşadıkları söylenir. Bugün Türkiye’nin pek çok kentinde yerleşik olarak yaşarlar.

1900’lü yılların başında Karakeçili aşiretinin kendi yaptığı sayıma göre, yerleşik olan Karakeçili Yörük sayısı 14.500 olarak çıkmış. Üstelik, Manisa ve Balıkesir’deki yörükler ile göçebe yörükler bu rakama dahil değilmiş… Bugün sayılarının çok daha fazla olduğunu ve Türkiye’nin dört bir yanına dağıldıklarını söylemek mümkün.

Göçebe Karakeçililerin dilleri de öztürkçeye en yakın, en bozulmamış haldedir. Özellikle masallara, hikayelere dayanan sözlü kültürleri önemli bir tarihsel miras olarak yaşar. Kayı, Bayat, Dodurga, Avşar, Kızık, Peçenek, Eymir, Yüreğir, Kınık gibi isimler taşıyan göçebe boyları, Anadolu’daki pek çok yerleşim yerine de adını vermiştir. Özellikle de Orta, Güney ve Batı Anadolu’da…

Urfa’nın Karacadağ’ının eteklerinde yaşayan Yörük Türkmenlerin hikayesi de oldukça ilginçtir. Siverek, Viranşehir gibi kentlerde yaşayan Karakeçili aşiretine bağlı yörükler, daha sonra Milli aşiretine bağlanmış, bir süre sonra da Kürtçeyi anadilleri bellemişler. Türk olduklarını reddetmeyen, Kürtçeden de vazgeçmeyen bir göçer topluluğudur. Osmanlı kaynakları da, Türkani göçebe yörüklerin İç Anadolu’dan Suriye’nin Rakka kentine uzanan bir coğrafyaya dağıldığından söz eder.

Yazları serin olan yaylalarda, kışları ise sıcak veya ılık kışlaklarda geçiren Yörüklerin, yaylalara gidiş gelişleri, belli bir düzen içinde yapılır. Bir başka ünlü yörük boyu Sarıkeçililer, bugün Çukurova ve İç Ege’de yörük kültürünü sürdürürler. Kışı ilçelerde geçirip, yazları yaylaların yolunu tutarlar. Bu göçebeliğin 1200 kilometrelik yolculuğu bile toplamda 4 aya yakın sürer. Sarıkeçililer, yılın 3 ayını yaylalarda, 5 ayı ise denize yakın obalarda geçirir. Çocuklar da bu arada okula devam ederler.

Yörük hayatının vazgeçilmezi kıl çadırlar, yer tezgahlarında keçi kılından dokunur. Kirmen ile eğirilen yünler, daha sonra dokunarak kumaşa, en sonda birleştirerek çadıra dönüşür. Çadır dikme gününde imece gibi bir araya gelen komşular, hayır duaları ve kurbanlar arasında çadırı tamamlar.

Doğayla iç içe yaşayan yörükler, çocuklarının elma gibi kırmızı yanaklarıyla çok sağlıklı göründüğünü söylemeye bile gerek yok. Yörükler, yeni doğan bebekleri önce toprağa yatırır, sonra buz gibi suya batırırlar. Bu geleneğe “çelikleme” denir, yani bir nevi insana “çifte su verme”… Çocuk dayanıklı olsun diye yapılan bu ritüel ile, insanın topraktan geldiği ve toprağa döneceği de simgelenir.

Yörüklerin yayla çıkışta ya da inişte 2 ay süren yolculuğunun hazırlığı da önemlidir. Kurbanlar kesilir, dualar okunur, göç yükü hazırlanır. Yol için dayanıklı yiyecek içecek hazırlığı yapılır. Kurutulmuş incirden yapılan “kak”, yufka ekmekleri, buğday, mısır, nohut haşlamasıyla yapılan evtik gibi yiyecekler çokca hazırlanır. İçine helvalı arpa kavurması konan göç böreğinin de enerji için özel bir yeri vardır.

Yörüklerin mutfak kültürü elbette hayvansal gıdalar ağırlıktadır. Süt ve süt ürünleri ile etli yemekler Yörük mutfağını belirler. Tarhana gibi dayanıklı çorbalar da önemli yer tutar. Yörükler, Ortaasya bozkırlarından Toroslar’a getirdikleri birikimle yoğurdu, ayranı vazgeçilmez sayarlar. Ve elbette dağlarda bolca bulunan otlar… Yörükler, hem mutfakları açısından, hem de şifa kaynağı olarak otlara sıklıkla başvurur.

Ayrıca Bakınız

Doğayla içiçe yaşayan yörüklerde şifalı bitkiler ile ilgili derin bir kültür de bulunur. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu bilgiler, hem insanların, hem de yörük hayatının vazgeçilmezi hayvanların tedavisinde önemli yer tutar. Hangi otun yenebileceğinden, havanın nasıl olacağına pek çok konuda hayvanlara güvenir yörükler. Hayvanlar hızlı hızlı yemeye, kuşlar toplanmaya başlayınca, havanın bozacağını anlarlar.

Doğum adetleri de göçebeliğin doğasıyla uyumludur. Çocuk doğunca tuzlanır, mersin yapraklarına sarılır. Yeni doğan bebekler kırkı çıkana kadar tombulak tozu katılmış suyla yıkanır. Kırkı çıktığında vücuduna bal sürülüp, toprak tozuyla kundaklanır. Diş çıkaran çocuk için buğday kaynatma geleneği de yörüklerden gelir.

Geleneğe bağlı yörüklerde evlilik genelde görücü usulüyle yapılır; ama öncesinde kızın gönlü de yoklanır. Kızlar genelde 17’sinde, erkekler 22’sinde evlendirilir. İsteme, nişan, düğün ile devam eden pek çok ritüeli vardır yörük düğünlerinin…

Nişanda “Toy” denilen yemekli bir eğlence yapılır. “Kırkım” denilen törenle herkes durumuna göre para, eşya, takı gibi hediyeler vererek yeni kurulan aile ile dayanışmada bulunur. Anadolu’da yaygın olarak yapılan kına gecesi de, yörük adetlerindendir.

Düğünlerde cirit, halay, arap oyunu gibi oyunlar da oynanır. Yörük kültürü, geleneksel tiyatronun da dayandığı köy seyirlik oyunları açısından da zengindir. Yüksük, tongavıt, deve botlaması, köşker, kız kaçırma gibi oyunlar, kurgusu, karakterleri olan özel gün oyunlarıdır.

Bin yıl önce Anadolu’ya kitleler halinde göç eden Oğuz boylarından bugüne uzanan yörükler, yüzlerce yıl dağlarda, yaylalarda farklı bir hayat sürdü. Çoğu kez kentlerdeki kaos ve karmaşaların dışında kalmayı becerdi. Yine de Osmanlı’nın “güvenilir nüfus” ihtiyacı oldukça oradan oraya sürüklenmekten kurtulamadı. Ve sonunda yine “güvenlik” gerekçeleriyle Padişah fermanıyla düze indi, indirildi…

Hasretleri hala dağlara, yaylalara dair… Gönülleri yine yürümekten yana…


Tüm Hakları Saklıdır 2024 - Tasarım: Merhaba Grafik