Afife Ödülleri, bilet fiyatları, eşitsizlikler: Bağımsız tiyatro engelli koşuda!
MUSTAFA KARA
Zorlu PSM mi pahalı, Devlet Tiyatrosu mu? Böyle atacaktım yazının başlığını ve hangisinin bize kaça patladığının peşine düşecektim. Ben vakit bulup yazana kadar Afife Jale Ödülleri ve DT meselesi patladı. Olsun, öyle de sorarız, böyle de. Hepsini soralım.
Aslında ne güzel olurdu Zorlu’lar, Yapı Kredi’ler, vergiler, muhtasarlar, ayaklar, kıyaklar, dolaplar olmadan sadece ama sadece sanatı konuşabilsek. Ama olmuyor, her şeyi ve herkesi eşitleyen jüri kararlarını heyecanla bekliyoruz.
Cihangir Atölye Sahnesi’nin ekonomiyi kasten anlaşılır hâle getiren oyunu “Neredeyse Eşittir”e kulak vererek başlayalım: “İşverenler, zengin halalar ya da kazı kazanlar, bize hakkımız olanı verir mi? Peki bu sistemin dışına çıkmadan eşitlik mümkün mü?”
Hayır, sonda söyleyeceğimizi başta söylemedik. Soruyu soralım ki, yanıtı bulabilelim.
Göğsünü gere gere gururla anlatmış biraz “Kültür”, bolca “Turizm” Bakanı Mehmet Nuri Ersoy: “2024 yılında DT’nin sahne sayısını 59’a çıkardık, 75 yıllık rekorları aşarak 2 milyon 269 binden fazla seyirciye ulaştık.” 45 saniye içinde tükenen biletler, biletleri yok satan temsiller. Hey ki, hey, hangi sanat dostu bu rekorlarla mutlu olmaz ki! “Sanat her yerde” vizyonuyla yeni bir dönemin kapılarının aralandığını söylüyor Bakanlık kaynakları!
Allah artırsın.
DEVLET TİYATROSU SAHİDEN UCUZ MU?
Örnek olsun diye bir oyun seçelim, mesela genel müdürün bizzat oynadığı Drakula. Hem Okan Bayülgen’li “adaş”ı da Zorlu PSM’de oynuyor, sonra karşılaştırırız. Evet, kaç lira Drakula’nın bir bileti? Öyle gişeye bakarak anlayamayız. Anlaşılır hâle getirelim, basitleştirelim. Bakacağımız iki sayısal veri var. Biri 2024 yılı için Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un açıkladığı “2 milyon 269 bin seyirci”. Diğeri Sayıştay tarafından geçen ay incelenip onaylanan Devlet Tiyatroları 2024 yılı bütçesi: “DTGM’ye 2024 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile aşağıdaki tabloda da gösterildiği üzere 2.751.127.000,00 TL ödenek tahsis edilmiş, yıl içerisinde yapılan aktarma ve eklemeler sonucunda nihai ödenek 3.503.587.000,00 TL olmuştur. Nihai ödeneğin %96,41’i olan 3.377.903.691,74 TL’si kullanılmıştır.”
Evet kuruşu kuruşuna 3 milyar 377 milyon 903 bin 691 lira 74 kuruş harcamış DT. Yetmemiş yeniden yeniden istemiş. Mülkiyet gelirleri ve gişeden elde ettiği gelir toplamı ise 108 milyon 314 bin 125 bin 82 kuruş.
Hiç lafı dolandırmadan basit matematikle söyleyelim, tek bir izleyicinin maliyeti 1500 lira! Bu senenin parası değil, 2024’ün parasıyla 1500 lira. Koy üstüne enflasyonu, bir “bilet”in maliyeti düz hesap 2000-2500 lira bandında.
Kim ödüyor bunu? Sen, ben, hepimiz! Ucuz muymuş Devlet Tiyatrosu?
Mevzu çok, uzatmayalım, Zorlu PSM Turkcell Platinium Sahne’de sahnelenen Okan Bayülgen’den Drakula’nın biletleri VIP 2.750 TL, 1. Kategori 2.420 TL… En ucuz bilet de 990 TL. Kaldı ki bu pahalı oyunlardan biri, Zorlu PSM’de en popüler oyunların biletleri 2 bin lira bandında seyrediyor. Yani bilet pahalıysa, ikisinde de epey pahalı. Drakula’nın BKM-Dada yapımı olduğunu elbette biliyorum, zaten mesele bir Zorlu değil ki! Dedik ya, bunlar hep simge, yalnız değiller. Kalabalık kalabalık geliyorlar üstümüze.
KAÇA PATLIYOR BİR DRAKULA?
“Elmayla armutu karşılaştırıyorsun, biri devletin tiyatrosu biri ticari tiyatro?” seslerini duyar gibi oluyorum. Burada Zorlu PSM bir örnek, simgesel bir örnek, birkaç benzeri daha var. Evet biri ticari tiyatro ama nedense benim deprem toplanma alanımın üzerinde, eski kamu arazisi üzerinde yükselen bir AVM-Plaza kompleksinin içinde.
Kıyaklar, vergi indirimleri, destekler, vergi ödememeler falan kısımlarına hiç girmiyorum. Kültür sanat gazetecisi olarak elbette takip ettiğim, ancak uzmanı olmadığım alanlar. Bu holdinglerin ne kadar vergi verdikleri/vermedikleri üzerine sayısız makale yazıldı. Tüm bu süreçler içinde devletin hangi yardımlarından, hangi feragatlarından, hangi muafiyetlerinden yararlanılmış, öğrenmesi güç değil, yazıyor bunu ekonomi gazetecileri. Bakın efendim.
Evet muhtemelen tüm bunlar hepsi yasal, hadi ortada bir usulsüzlük de yok varsayalım. Etik mi peki? Biz sanatı bu kent suçları içinde izlemek zorunda mıyız? Her sanat organizasyonun başında bir holding ismi, bir banka ismi görmek zorunda mıyız?
Gölgesini satamadıkları ağacı kesen bu sınıf, babasının hayrına sanata yatırım yapmadığına göre, bu tezgahtan nasıl bir fayda sağlıyor?
Yani 2 bin liraya bilet satan o şaaşalı gösterilerin ardından bu halkın kaç lirası var, kıyaklarla peşkeş çekilmiş hangi malı mülkü var, bakmayalım mı oralara?
Sahi bu halka maliyeti kaç lira bunların, kaça patlıyor bir Drakula?
DT’YE YÜRÜYEN BANT, BAĞIMSIZA ENGELLİ KOŞU
Bilet fiyatları 400 ila 800 arasında seyreden, İstanbul’un 70’ten fazla sahnesinde izleyici ile buluşan, büyük bir özveri ve emekle perde açan tiyatroları nereye koyacağız? Bilet gelirinin bir bölümünü bilet satış platformuna, kocaman bir bölümünü vergi vs. olarak devlete ödedikleri herkesin malumu. Bağımsız tiyatroların vergi yükünü merak edenler Selçuk Aydoğan’ın Moda Sahnesi TV’de kalem kalem anlattıklarına bakabilir.
Devlet bu işin neresinde peki? Her yıl verdikleri Özel Tiyatro Destekleri hangi derde derman oluyor? Ona da bakalım. Aynı yıl, yani 2024’te yine rekor kırmış Kültür ve Turizm Bakanlığı ve 55 milyon lira dağıtmış toplam 476 tiyatroya. Hem verilen parada, hem destek alan tiyatro sayısında rekor bu! Hey maşallah.
Yine basit matematikle gidelim. Toplam meblağı, 476 tiyatroya bölünce “ortalama destek miktarı”nı buluyoruz. 115 bin 546 lira 21 kuruş! Bozdur bozdur harca. Bu parayla ister prova süresindeki yemek masraflarını ödersin, ister asgari ücretten 3 kişiyi sigortalı çalıştırırsın. Bir ay! Ancak ona yeter. Dekordur, kostümdür, teliftir, müziktir falan hiç girmiyorum. Birazdan geleceğiz gerçi ya, yeri gelmişken söyleyelim, 3,5 milyar verdiğin kurumun oyunuyla, 115 bin lira verdiğin kurumun oyunu dekor, kostüm ve daha bir sürü kategoride yarışıp, “adil ve tarafsız” jüriler önüne çıkar, ne adalet!
Devlet Tiyatroları bir sürü kategoride aldığı ödüller ile Afife Jale’nin adını taşıyan sahneden “teşekkür şovları” yaparken, engelli koşan bağımsız tiyatrolar izleyici koltuklarında.
Kimler mi? Mesela geçen yıl Özel Tiyatrolara Devlet Destekleri’nden bir kez daha keyfi biçimde yararlandırılmayan, açık mahkeme kararlarına rağmen hukuksuz biçimde yardım alması engellenen Moda Sahnesi var. Moda Sahnesi’ne yardım vermeyen “komisyon”da Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Karadağlı da bulunuyormuş. Evet, Afife Jale’nin adını taşıyan sahnede, Genel Müdür Yardımcısı’nın teşekkürlere boğduğu Genel Müdür!
Ne güzel tezgah!
Bir özel tiyatroya devlet desteğini engelleyen komisyondasın, sonra onun desteklenmeyen oyunu ile yarışıyorsun, senin kamu bütçesinden aldığın para 3,5 milyar lira! Sen yürüyen bantta keyifle yolculuk ederken, bağımsız tiyatro bir kilometre engelli koşu ile hedefe varmaya çalışıyor. Sonra senin ödül aldığın, sana teşekkür edilen gecede belki ödül gelir diye izleyici koltuklarını dolduruyor.
Yasal mı bilmem ama hiç etik değil.
Bitti mi, bitmedi.

LİYAKAT ESKİ BİR SEMT ADI BİLE DEĞİL!
Sadece soruyorum!
Kim atadı bu Genel Müdür’ü, hangi vasıflarla? Hangi vasıflarla özel tiyatrolara verilen kamu desteğini belirleyen komisyonda yer alabiliyor?
Sahnede en iyi kadın oyuncu ödülünü alan kişi, Devlet Tiyatroları Genel Müdür Yardımcısı ve Başrejisörü. Tamer Karadağlı’nın yakın arkadaşı. Hiç oyun yönetmeden başrejisör, yani baş yönetmen olmuş. Doğru mu bu? En tepede yönetici olan birinin, sezonun en büyük projelerden birinde başrolü kendine alması etik mi? Bir benzerini Genel Müdür Tamer Karadağlı da yapıyor. Madem ki mühür bende, öyleyse neden en “afili” rolü ben kapmayayım? Öyle mi yürüyor işler?
Bir de bunu “Bakın, müdür/müdür yardımcısı olmamıza rağmen oynuyoruz” diye reklam malzemesi yapıyorlar. Hobi olarak yine oyna istersen de, niye hep star rolleri, bir kere de mızrakçı olamaz mısınız?
Devlet Tiyatrosu’nun bu ülke halkına 3,5 milyara mal olan “olanaklar”ı, Jüri’yi etkilemek için kullanıldı mı? Jüri üyelerine DT’nin ödül alan oyununu izlemeleri için özel araç tahsis edildiği iddiaları, doğru mu? Hem jüriyi, hem DT’yi zan altında bırakan bir iddia bu.
Daha örnek çok, ellerini kollarını bağlamışlar, koş diyorlar bağımsız tiyatrolara, kendileri milyarlık bütçelerle, özel olanaklarla… Ödül sahnesinde kötü bir oyunculukla gülerek bastıramazlar bunu.
ŞEYTANIN AKLINA GELMEZ: AMİR ADAY, MEMUR JÜRİ!
Ya Afife Jale Jürisi?
Onu da atlamayalım, madem sözü etikten açtık.
Ödüle adını veren Yapı Kredi, mesela kredi verirken böyle mi oluşturuyor karar mekanizmalarını? Jüride kim var, kim yok, niye var, niye yok hiç mi bakmıyor?
Hiç öyle kişisel, “hak edip etmeme” tartışması yürütmüyorum. Değerli hocalar, sanatçılar var. Çok basit bir sorum var yine, “Etik” dersinden: Amiri aday olan bir memurun jüri üyesi olması doğru mudur?
Öyle ya, Devlet Tiyatroları kurumsal olarak aday, hem de bir sürü dalda. Jüride Devlet Tiyatrosu’ndan birinin, birilerinin olması abesle iştigal değil mi?
Mesela Devlet Tiyatrosu’nun ödül alan yönetmeni geceye katılamayınca ödülünü onun yerine “jüri üyesi” bir yakın arkadaşı alıyor. Oyun ekibinden bir sürü kişi oradayken, onlar değil de ödülü veren jürinin bir üyesi alıyor. Bu da mı hayatın olağan akışına uygun?
Jüride mesleğine Devlet Tiyatrosu’nda çalıştığını yazan 2 kişi var. DT’den olduğunu belirtmeyi tercih etmeyenler de olmuş. Ayrıca İstanbul Şehir Tiyatroları, Bakırköy Belediye Tiyatroları, Kocaeli Belediye Tiyatrosu gibi diğer ödenekli tiyatrolardan da epeyce jüri üyesi var. Özel tiyatrolardan birkaç kişi olması da bu durumu haklı çıkarmıyor, bilakis iyice saçmalaştırıyor işleri.
Mesela Moda Sahnesi aday, Oyun Laboratuvarı aday, Atlas Tiyatro Araştırmaları aday, jüride bu topluluklardan 2-3 kişi olsa, büyük bir skandal olmaz mı?
Devlet Tiyatrosu Genel Müdür Yardımcısı’na ödül veriliyor ve ödül konuşmasında iktidarın DT’ye müdahalesinin simgesi olmuş Genel Müdür’e teşekkür ediliyorsa, jürideki kalabalık DT varlığını sorgulamak en doğal hakkımız değil mi?
Bakın mesele “Eşit koşullarda yarışmıyorlar/eşit koşullarda tiyatro yapmıyorlar” gibi görünebilir. Doğrudur da bunlar. Ama tezgah daha büyük. Adaylar arasına bolca bağımsız tiyatro alan Afife Ödülleri, sonuçta devletin tiyatrosuna biat ediyor. Açık ve berrak. Bunu yukarıda anlattığım biçimde “ahlaklı olmayan” yollardan yapıyor, en temel “etik kuralları” ihlal ediyor.
Hayır yarışmıyorlar! Ortada adalet yok. Kamusal bir iş yapan bağımsız tiyatrolar olağanüstü imkansızlıklara, iktidar aygıtının ekonomik ve siyasi baskılarına, köşeleri tutmuşların haksızlıklarına rağmen hayatta kalmaya çalışıyor, üretiyor, direniyor. Tüm bu ticari-ödenekli tiyatrolar sistemini ise bu halkın parası finanse ediyor, bakmayın siz ödüllerin, kurumların başlarındaki holding isimlerine bu çark alınterinden çalınanlarla dönüyor.
Şimdi yantı verelim o baştaki soruya: “İşverenler, zengin halalar ya da kazı kazanlar, bize hakkımız olanı verir mi? Peki bu sistemin dışına çıkmadan eşitlik mümkün mü?”

