Büyük Yalnızlığa Devam: Çağdaş bir ozanın ayrıcalıksız hayatı

MUSTAFA KARA
Müzisyen Umut Adan “Büyük Yalnızlığa Devam” ile sahneye çıktığında, izleyiciyi bildik kalıpların ötesinde bir gösteri bekliyor. Yer yer stand-up’çı, bazen bir oyuncu, ara sıra çağdaş bir ozan, çoğunlukla umutvar bir yalnız… Büyük yalnız hem de!
Umut Adan, yirmi yıllık İtalya serüveninin ardından Türkiye’ye dönen bir sanatçının zihninde ve ruhunda biriktirdiklerini büyük bir açıklıkla paylaştığı bir gösteri sunuyor. Sahici bir insanı en saf haliyle sahnede gördüğümüz bir gösteri bu.
“Büyük Yalnızlığa Devam”ın odağında Türkiye’de yaşayan herkesin hayatını şu ya da bu biçimde etkileyen, çoğunlukla da dar eden bir sözcük var: Ayrıcalık! Umut Adan, İtalya günlerinde unuttuğu bu sözcüğü, Türkiye dönüşü hafızasının derinliklerinden çıkarmış. Algıda seçicilikle hemen her yerde gözüne batmaya başlamış üstelik. İki kültür arasındaki farkı imleyen bir metafor olarak dilinde epey döndürüyor bu sözcüğü. Gösteri bu kavram üzerinden ilerlese de, iki kültür arasında karşılaştırma, hiyerarşi belirleme ya da “kendine oryantalist” bir tarzla mizah çıkarma gibi ucuzluklara düşmüyor Umut Adan. Onun odağında sokaklar, hayatlar, dokunduğu insanlardan öğrendikleri var. Evet, yaşadıklarından öğrendiği bir şey var Umut Adan’ın; bu deneyimler onu “kapitalizm ve tüketim kültürünün bireyi sürüklediği o derin anlamsızlık ve yalnızlık hissi”ne götürüyor.
“Kızıltoprak ışıklar” gibi takılıp kalınan bir yer orası. Anlaması zor, aşması daha da zor. Tam da bu hayatın içindeki bu duraklardan yola çıkıyor Umut Adan’ın eleştirisi; toplumsal olana, bireysel olanın ayak izlerine basarak varıyor.
EDEBİ ANLATI, SICAK SOHBET, EŞSİZ ŞARKILAR
“Anlat-çal” gibi bir tekniği var Umut Adan’ın ve gösterinin odağında üç ana unsur var. Biri edebileşen günlük anlatıların derinliği, ikincisi seyirciyle kurulan anlık sıcak sohbetler, üçüncüsü ise şarkıların evrensel dili. Aşık Mahzuni Şerif’in mızrabı Pasolini’nin dünyasıyla, Fikret Kızılok’un dehası Neil Young’ın mızıkasıyla en ufak sürtüşme, çatışma olmadan buluşuyor. Umut Adan’ın sürtüştüğü ve çatıştığı yer bambaşka çünkü.
Bu dört isim ve gösteride geçen daha onlarcası Umut Adan’ın entelektüel ve duygusal birikimine dair önemli ipuçları veriyor. Başka bir coğrafya burası, ne Doğu ne Batı. Hem hiçbiri hem hepsi. Bu anlamda zor bir işe girişiyor Umut Adan. Bir noktada durup gerisine saydırmak daha kolay. Yeni bir nokta belirleyip belirli bir dengede ilerlemek daha zor. Tiyatro oyunculuğu gerektiren anlatı kısımları ile kendi olmaya yaklaştığı sıcak sohbetler arası geçişler ve bir de üstüne buralardan şarkılara uzanan geçişkenlik gösterinin en kırılgan yeri. Anlatıdan şarkıya, sohbetten metne geçişlerin daha belirgin dramaturjik bağlarla güçlendirilmesi gösteriyi de başka bir seviyeye taşıyacaktır mutlaka. Üstelik tüm bu geçişlerde seyirciyi de yanına alıp taşıması gerekiyor Umut Adan’ın ve bu da kolay bir iş değil.
SİNEK KUŞU, KARINCA VE YANGINLAR
Dünyanın pek çok kültüründe anlatı olarak yer bulan ve Anadolu’da anlatılan karınca hikayesine çok benzeyen bir anekdot anlatıyor Umut Adan. Bütün hayvanlar yanan ormandan arkalarına bakmadan kaçarken ters yönde uçan minik bir sinek kuşu … Ağzında taşıdığı bir damla suyla yangını tek başına söndürmeye çalışıyor. “Yapamazsın” diyenlere ise “Ben üzerime düşeni yapmış olurum” diye yanıt veriyor. Malum, bizim karınca hikayesinde İbrahim’in ateşini söndürmeye giden karıncaya da “Söndüremezsin” diyorlardı da, “Safım belli olur hiç değilse” diyordu ya, o hesap.
Sinek kuşu Umut Adan’ın sanatıyla yapmaya çalıştıklarının özeti olan bir metafor. Aşık Mahzuni Şerif ile Pasolini arasında yaptığı sentezle tüketim kültürünü alt edebilir mi bilinmez ama “üzerine düşeni yapan” bir yerde. Kişisel olarak üzerine düşeni yaptığı için mutlu ama bir o kadar da yalnız. Bu kişisel direnişin bir parçası olan “Büyük Yalnızlığa Devam” gösterisi de cilalı, ışıltılı ya da kusursuz bir prodüksiyon değil. Umut Adan, hatasıyla günahıyla yaşayan, nefes alan ve seyircinin de katılımıyla her seferinde yeniden biçimlenen bir gösteri oluşturmuş. En büyük gücü samimiyeti ve izleyiciyi saran sıcaklığı. Demlenmeye, kendini yenilemeye çok açık bir ton burası. Şarkılar daha fazla olsaydı diyebilirsiniz, tiyatral bölümde anlatacak çok şey vardı da, mizahi bölümler artsın da isteyebilirsiniz, sohbet koyulaşsın da. Hepsi haklı, hepsi mümkün. Sonuçta Umut Adan’ın kişiliği, yaklaşımı ve en saf haliyle benliğini izliyoruz.
Sinek kuşu ve karınca gibi, o da üzerine düşeni yapıyor işte, safını belli ediyor.
* Umut Adan “Büyük Yalnızlığa Devam” ile 31 Ağustos saat 18.00’de Moda Sahnesi’nde olacak.
Biletler BiletiniAl’da.