Şuan Okunan
Şekspir herkes için: Krala tacını ters giydir!

Şekspir herkes için: Krala tacını ters giydir!

Hamlet olarak da, kendileri olarak da herkesin alışageldiği düzeni alaşağı ettikleri kesin. Mesela tacını ters giyen kral! Kendi var oluşundan çıkan ve tüm algıları alt üst eden tek hareket! Üstelik birden fazla kez yapıyorlar bunu, her seferinde farklı imgelerle. Şimdi o “normal”inizi, o iktidarlarınızı alın ve ne yapıyorsanız yapın!

MUSTAFA KARA

Kültür ve sanatı toplumun tüm kesimleri için erişilebilir kılma” diye özetlenen bir “amaç” çerçevesinde izliyoruz Perulu topluluk Teatro La Plaza’yı. İKSV’nin düzenlediği İstanbul Tiyatro Festivali’nde Hamlet oynuyorlar. “Erişilebilirlik” deyince akla ilk olarak merdiven-asansör ya da üst yazı gibi küçük adımlar gelse de, mesele “orada bir sanat var ve herkes ona erişmeli”nin çok ötesinde. Yumruğu havada, berrak bir dille tüm haklarını isteyen, bunu kültürel üretime katılma hakkını kullanarak yapan ve “Boğma beni hayırseverliğinle” diye haykıran 8 Down Sendromlu oyuncu var sahnede.

Teatro La Plaza’nın kurucusu ve sanat yönetmeni Chela De Ferrari, İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahnelenen Hamlet’i serbest bir uyarlama olarak, kolektif bir var olma öyküsü olarak yeniden yaratmış. Öyle ki, “Olmak ya da olmamak…” diyen o meşhur monologdaki sorulara daha önce bu kadar net yanıtlar verilmemiş olabilir. Evet, Octavio Bernaza, Jaime Cruz, Lucas Demarchi, Manuel García, Diana Gutierrez, Cristina León Barandiarán, Ximena Rodríguez, Álvaro Toledo… Anlaşılmak için çıktıkları yolculukta İstanbul’a kadar geldiler, İstanbul’da da Hamlet oldular.

SİZ, HEPİNİZ, EN İYİLERİNİZ; BİZ TEK!”

Oyunun en temel özelliği Down Sendromlu oyuncuların Down Sendromsuz oyuncular gibi oynamaya zorlanmaması. Hamlet’in tiradını ezberleyememeyi, repliklerini unutmayı ya da kekelemeyi bir kusur olarak görmüyorlar mesela. Kendileri olarak sahnedeler, hatta sahneye aldıkları izleyicileri oyuncuya dönüştürürken de bunu talep ediyorlar, “Bizim gibi oynayın”. Aralarında tartışıyorlar da bunu: “Bizim gibi yapamazlar ki!” Üstelik, d-algalarını sadece gönüllü olarak sahneye çıkan izleyici-oyuncularla geçmiyorlar. 1948 tarihli kült film Hamlet’in oyuncusu ve yönetmeni Laurence Olivier’i dev ekrana vererek abartılı oyunculuğunu öyle bir alaya alıyorlar ki… Aman Allah’ım! Nasıl eşsiz bir ders bu, nasıl güzel, nasıl komik, nasıl özgüvenli…

Bilinen en iyi Hamlet’ler dev ekrana yansırken “En iyileriniz gelsin, siz hepiniz ve en iyileriniz, biz tek!” diye cesurca çıkıyorlar hayatın sahnesine. Hepsi birer Hamlet olarak üstelik. 2024’teki “Hamlet” filminin efsane oyuncusu Ian McKellen’la da inceden dalgalarını geçmeyi ihmal etmiyorlar. Görüntülü aramasında Ian McKellen’a 7 soru soruyor bizim Hamlet. Ezber güçlüğü yaşayıp yaşamadığından sahnede çişinin gelip gelmediğine, sahnede öylece kalıp kalmadığından açılışta ağlayıp ağlamadığına pek çok soru. Hepsi bizim Hamlet’in dertleri. “7 çok” deyip tek soru istiyor McKellen, teredütsüz bir soru geliyor: “Peru’ya ne zaman geleceksin?” Ötesinin çok da önemi yok, gelsin de Hamlet görsün tabi Ian McKellen! Davet bu. Herkesin kendi Hamlet’ini bulması gerektiğine inanmışlar çünkü. Oyunun bütünü bizi de buna inandırıyor.

SORGULAYAN, DİRENEN, MÜCADELE EDEN BİR YAPI

Sahnedeki 8 oyuncunun kendi Hamlet’lerini, Claudius’larını, Gertrude’larını, Ophelia’larını, Horatio’larını bulmaları sadece oyunculuğa dair bir yöntem değil. Acı çeken, hayal kırıklığı yaşayan Hamlet ile sınırlı kalmıyorlar. Hayalleriyle düşünen 8 oyuncunun kolektif çalışma sürecine bakmak sorgulayan, direnen, mücadele eden bir yapı koyuyor ortaya. Müziğinden dansına, bölüm başlıklarından özenle seçilmiş temalara, beden hareketlerinden dile yansıyan isyanlara bütünlüklü bir yapı bu. Herkesin kusur saydığını doğal sayan, teklemelerin hayatın doğal akışındaki gibi yaşandığı oyun, hüzünlü, neşeli ve direngen bir var oluş hikâyesi sunuyor.

Kapsayıcılık”, “çeşitlilik”, “erişilebilirlik”, “hak”, “haksızlık”, “ötekileştirme” ve daha pek çok kavramın tam anlamıyla içinden geçiyorlar ve yüzeysel yaklaşımları hatırlayarak utanma duygusuyla kalakalıyoruz. Hele de farkındalık! Sahici bir deneyimle farkındalığın aslında ne olduğunun farkına varıyoruz… Sahici, çünkü Hamlet’i oynamak için bir araya gelmiş Down Sendromlu oyuncular ile karakterlerin hikâyeleri birbirine karışıyor, trajediden komedi, komediden güçlü bir hak talebi çıkıyor.

Oyunculardan Jaime’nin üç başarısı varmış hayatta. Üçüncüsü İstanbul’da Hamlet olmak. Farklı anlarda farklı oyuncular oynuyor Hamlet’i. Avrupalı bir eleştirmen “Shakespeare’i demokratikleştirmek” demiş bu yaklaşım için. Shakespeare kısmını bilmem ama dışlanmış prens Hamlet olarak da, kendileri olarak da herkesin alışageldiği düzeni alaşağı ettikleri kesin. Mesela tacını ters giyen kral! Kendi var oluşundan çıkan ve tüm algıları alt üst eden tek hareket! Üstelik birden fazla kez yapıyorlar bunu, her seferinde farklı imgelerle. Şimdi o “normal”inizi, o iktidarlarınızı alın ve ne yapıyorsanız yapın!

KİM SAVUNABİLİR AŞKI, HAYALİ?

Aşk, cinsellik gibi netameli konulardaki cesur çıkışlarıyla da büyük bir alkışı hak ediyor oyun. “Kim savunabilir aşkı?” diye sorduğunda kamera izleyici koltuklarına dönüyor, seyirci ışıkları açılıyor. Dev ekrana el kaldırma cesaretini gösteren üç beş kişi yansıyor. Onlarsa alaycı bir sözle yeniden kendilerine dönüyorlar ve aşklarını anlatıyorlar. Savunuyorlar da. Anlata anlata değil, göstere göstere savunuyorlar.

2 saate yakın süren oyunda böyle o kadar çok an, öyle çok kavramsal tartışma var ki. Down Sendromlu olduklarını unutturup unutturup, daha sarsıcı bir tokatla yeniden hatırlatıyorlar. Bir oyunculuk başarısından söz etmiyorum, o zaten var da, sanki bakış açılarımızdaki zayıflıklarımızı oltanın iğnesine takmışlar habire sallıyorlar. Zihnimizi alt üst ettikten sonra da öylece fırlatıyorlar sahnenin bir köşesine. Buyrun bu duyguyla ne yapıyorsanız yapın!

Üç Ophelia’nın yan yana oturup “hayallerini hayat ettikleri” sahne hepimizin gerçeği. 8 yaşındaki çocuğuyla bir aile hayal eden Ophelia, sosyal medyada yazıştığı arkadaşında gerçek aşkı hayal eden Ophelia ve sevdiği işi yaparak kendi kendine bakabilmeyi hayal eden Ophelia. Shakespeare’in Hamlet’inde hayaline kavuşamadan ölen Ophelia’dan farkı bir kader çiziyorlar kendilerine. Hayalleri ve hakları için ayağa kalkarak.

FARKLILIK HAKKINDA DEĞİL, HEPİMİZ HAKKINDA”

Oyunun başında yer alan sert doğum sahnesi, sonrasında gelecek ölüm-yaşam tartışmalarının ve nihayetinde hayata dair verilen güçlü mesajın girizgahıymış meğer, izledikçe anlıyoruz. Yönetmen Chela de Ferrari, izleyiciyi de oyuna dahil ettiği kurgusunda bildiğimiz Hamlet’in peşinde değil. “Oyuna yeni bir anlam katacak oyuncular”ı bulmuş ve sahnede izleyiciyi de ortak ettiği yeni bir anlam kuruyor. Başka türlü bir Hamlet’i mümkün kılan bu yaklaşım, “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu” diye başlayan monologdaki tüm sorulara en doğru yanıtları veriyor.

Çürümüş bir şeyler var Washington’da” diyen politik fikir, Hamlet’i dönüştüren özgüven, yıldız oyuncu yerine herkese taç taktıran eşitlik duygusu ve dördüncü duvarı yıkarak oyunun sonundaki büyük buluşmaya hazırlayan kurgu kolektif bir akılla birleşiyor, söz, dans, video ve müziğin eşsiz uyumuyla bambaşka bir Hamlet çıkarıyor ortaya.

İstanbul seyircisine “Kalbinizi açarak gelin. Bu, farklılık hakkında bir hikâye değil; hepimiz hakkında bir hikâye. İnsan olmanın kırılganlığı ve gücü hakkında. Bırakın oyuncular sizi şaşırtsın” diye seslenmişti Yönetmen Chela de Ferrari. Öyle de oluyor. Bir kelime oyunuyla Jaime ile Hamlet’i birleştirerek adını Haimlet olarak söyleyen oyuncu şaşırtıyor bizi. Tek kromozom fazlalığıyla doğanın bir kusuru olmadıklarını hatırlatıyor, Hamlet ya da Jaime olmanın “aynı zorlukta” olduğunu söylüyor. Down Sendromlu oyuncu olmakla ilgili dile gelen “Tiyatro acı çekmeye değer mi?” sorusu baki. Hepimiz için.

 

Hamlet

Oyuncular: Octavio Bernaza, Jaime Cruz, Lucas Demarchi, Manuel García, Diana Gutierrez, Cristina León Barandiarán, Ximena Rodríguez, Álvaro Toledo

Yazan, yöneten: Chela De Ferrari

Ayrıca Bakınız

Yardımcı yönetmenler, Dramaturji Danışmanları: Claudia Tangoa, Jonathan Oliveros, Luis Alberto León

Dramaturji: Barbara Métais-Chastanier

Koreografi: Mirella Carbone

Ses Eğitimi: Alessandra Rodríguez

Görsel tasarım: Lucho Soldevilla

Işık tasarımı: Jesús Reyes

Yapımcı: Siu Jing Apau

 


Tüm Hakları Saklıdır 2024 - Tasarım: Merhaba Grafik