Kahrolsun DT, CIA, Kontrgerilla!
MUSTAFA KARA
Başlıktaki söz dizgesi kadar saçma tartışmalar yaşamak zorunda mıyız? Yere sağlam basan, tepetaklak olmuş yaklaşımları ayakları üzerine dikecek bir tartışmayı hayata geçiremeyecek miyiz?
Devlet Tiyatroları’nın hem şimdiki genel müdürü Tamer Karadağlı’nın sanatçıları suçlayan, hem de eski genel müdürlerinden Nejat Birecik’in herkesi suçlayan açıklamalarıyla gündeme gelmeleri sürpriz olmadı aslında. İki üç yılda bir yaşıyoruz bunu. Kurumun içinden ya da dışından iktidara yakın isimler, “Cumhuriyet mevzisi” saydıkları bu kurumu “sanatçıların az çalışması, maaşları ve ikramiyeleri” üzerinden hedef alıyor. Siyasal iktidarın DT tartışmaları biraz “muhafazakar sanat” tartışmalarına benziyor, “kültür sanat alanında bir türlü iktidar olamayan muhafazakar rahatsızlığı” depreşiyor.
Yine öyle oldu.
Tamer Karadağlı alıntı yapmaya bile değmeyecek, “çalışmıyorlar” eksenli bir açıklama yaptı kendi yönettiği kuruma dair. Antalya’da kendi tiyatro salonunun harabe görüntüsünden belediyeyi suçlayan bir zihniyetten ne beklenir ki!
Asıl bomba eski genel müdürlerden Nejat Birecik’ten geldi, ki bu durum tartışmanın öyle hiç de tesadüfen açılmadığını gösteriyor.
İşte tam da bu yüzden, tiyatro dünyamızın hazırlık yapması, meselelerini hemen hiç konuşmadığı “odadaki fil”e dair dile getirilmemiş tezlerini tahkim etmesi şart!
MİT, CIA, KONTRGERİLLA VE DEVLETİN TİYATROSU
Özetle şöyle diyor Nejat Birecik: “Fikri Sağlar, Erdoğan’a küfrediyordu. Kızının terfisini yapmadım diye görevimden ayrılmak zorunda kaldım. Ayağı kokan müslüman, diyenleri daha fazla yönetmek istemedim. Devlet Tiyatrosu genel sekreterini CIA belirledi.”
Hayda!
2016 yılında “Devlet Tiyatroları Genel Müdürü” sıfatıyla resmi davetli olarak gittiği Hırvatistan’da “hiçbir etkinliğe katılmadığı, dil bilmediğinden Türkiye’nin Zagrep Büyükelçiliği’nden turist rehberi istediği” için gezinin masraflarını üstlenen UNESCO Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (ITI) Hırvatistan Merkezi Başkanı Zeljka Turcinovic tarafından Türkiye’ye şikayet edilen Nejat Birecik’e bak sen!
Demek MİT, CIA, Kontrgerilla ha!
15 Temmuz sonrası DT’nin yeni sezonunu duyururken, “Milli, manevi duyguları pekiştirmek için hümanist vatan milliyetçisi sanatçılar olarak vatan bütünlüğüne, birliğine katkıda bulunmak amacıyla sadece yerli oyunlarla sahnelerimizi açıyoruz” diyen büyük milliyetçi (!) Nejat Birecik…
Fikri Sağlar’ın hangi dönem Kültür Bakanlığı yaptığını, Nejat Birecik’in o dönemden 20 yıl sonra DT Genel Müdürü olduğunu, hatta Fikri Sağlar’ın oyuncu kızı Gerçek Sağlar’ın zaten o tarihte daha mezun bile olmadığını falan bir kenara bırakalım hadi. Tarihi kendi kafasına göre yazan “muhazafakar akıl” için küçük şeyler bunlar. Amerikan gizli servisi CIA’nın, Devlet Tiyatroları’na müdahalesi ve tescilli CIA Ruzi Nazar’ın adını vermesine bakalım.
CIA AJANI RUZİ NAZAR KİMLERDENDİR?
Yurdunu satmış Sovyet askeri, önce Nazi işbirlikçisi, sonra ABD ajanı… Nazilerin yenilmesinden ömrünün sonuna kadar CIA ajanı olarak çalışan Ruzi Nazar’ı Türk milliyetçileri iyi tanır aslında. Yerli ve milli bir sanatçı olarak sadece Türk oyunlarını oynayan Nejat Birecik’e de, mesela Devlet Tiyatrosu’nun Atatürkçü, solcu, hatta liberal sanatçılarından çok daha yakındır.
“Askeri ve siyasi casusluk”, “Devlete ait bilgileri CIA’ya servis etmek” ve “FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği” suçlarından ağır hapis cezasına çarptırılan, Türk milliyetçisi, eski MHP yöneticisi ve MİT’çi Enver Altaylı yazmış hocası Ruzi Nazar’ın hikayesini. Kaç sayfa kitap. Hala Prof. Dr. Ümit Özdağ, Taha Akyol, Mümtazer Türköne gibi isimlerin övgü cümleleri eşliğinde kitap sitelerinde satılıyor.
Kitabın adı “CIA’nın Türk Casusu: Ruzi Nazar”. 1969-1971 yılları arası hareketli dönemde Türkiye’de resmi görev yapıyor Ruzi Nazar ve bu kitapta “Alparslan Türkeş’i idamdan kurtardığı” iddia ediliyor. Çünkü Ruzi Nazar’ın görevi “Türkiye’de Türkçü akımları desteklemek, Türk milliyetçi örgütlenmeleri kurmak, geliştirmek, özellikle ordu içindeki sol grupların önünü kesmek” vs. Komünizmle Mücadele Derneği’nin kurulmasına öncülük ediyor, MİT ile çok yakın çalışıyor. 1971’den sonra gittiği Almanya’da da oradaki ülkücü örgütlenmeler ve kontrgerilla ile temas halinde.
Sözü çok uzatmayalım, Türkiye’de ölen ve gizlice gömülen Ruzi Nazar’ın hayat hikayesi bilinen haliyle bile kitaplara sığmayan pek çok önemli detaya sahip.
İşte Nejat Birecik’in adını vererek Devlet Tiyatroları’nı şaibe altında bırakmaya çalıştığı CIA ajanı Ruzi Nazar böyle bir isim. Adam yıllarca istediği isimleri MİT’e sokuyor, MİT’e! Değil ki DT!
Konumuza dönersek, bizzat iktidar medyası tarafından parlatılan bu iddianın ucu dokunsa dokunsa iktidarın küçük ortağı MHP’ye, ülkücü hareketin kurucusu Alparslan Türkeş’e ve yakın dönem siyasal tarihin kontrgerilla tarafına uzanır! Geride bıraktığı katı atığında boncuk bulmuş gibi heyecanla söylenen “DT Genel Sekreterini CIA atıyordu” iddiası doğruysa bile, kimlere gidip hesap sorulacağı çok açık. Halep oradaysa, arşın burada! Pensilvanya göndermeleri de farklı değil. Nejat Birecik, tıpkı Hırvatistan’da olduğu gibi çalışması gereken yerlere çalışmamış, dersleri ekmiş anlaşılan.
DT’YE BİR SİYASİ OPERASYON HAZIRLIĞI MI?
Devlet Tiyatrosu’nun oyuncusu, yönetmeni, dekorcusu ile tüm bunların ne ilgisi var? Ortaya öylesine atılmış yalan yanlış iddialarla Devlet Tiyatroları’na çekilecek siyasi bir operasyonun amacını kestirmek zor değil. O kısmı biliyoruz, bin kere izledik. Şimdi çekilen operasyonu da görüyor, anlıyor, hissediyoruz.
Burada hemfikirsek, nasıl direneceğimiz konusunda da konuşmamız, bu saçmalıklar yerine Devlet Tiyatrosu gerçeğini tartışmamız gerekmez mi? Devlet Tiyatrosu tüm azametiyle “odadaki fil” olarak orta yerde duruyor. Görmezden gelmeye devam edeceksek, Tamer Karadağlı, Nejat Birecik ve benzerlerinin sözlerini konuşmaya devam etmekten başka seçeneğimiz kalır mı?
Bir şeylerin yanlış gittiği, hatta gitmediği, yapısal bir sorun olduğu, ödenekli tiyatro sisteminin çoktan iflas ettiği gerçeğini kabul etmemiz gerekmez mi mesela? Cılız bir iki ses dışında bu devasa meseleyi konuşan yok, risk alan yok, yolunda gitmeyen işlerin nasıl hale yola gireceğine dair fikir söyleyen yok. “DT’nin kurumsal yapısını körü körüne savunmak” ile “DT’yi CIA yönetiyor” demek arasında kocaman bir gri alan var ve tiyatro dünyamızın bu alanda fikir üretmesi, çözümler geliştirmesi, yasa ve özerklik talep etmesi, özel tiyatrolarla ilişki formlarına kafa yorması gerekiyor.
Her yapısal eleştiri “DT’nin halka ucuz tiyatro götürmesinin nasıl bir gereklilik olduğu” ve “DT’deki sanatçıların kazanılmış hakları” replikleriyle yanıtlanabilir mi yahu! Tabii ki sanatçıların hiçbir hakkı berhava olmasın, tabii ki halka ucuz tiyatro götürülsün.
Pek oluyor mu böyle? Nasıl olacak bu iş?