Yazar ve sahne amiri Burak Akyüz: Tiyatro sanatının bir misyonu var
İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahne amiri olarak görev yapan tiyatrocu ve yazar Burak Akyüz ile tiyatronun toplumsal işlevini, DT’nin misyonunu ve tiyatronun geleceğini konuştuk.
İSMAİL SARP AYKURT
Sizi oyunlarınızdan ve çalışmalarınızdan tanıyoruz. Ancak siz kendisini nasıl anlatırsınız? Sizi kendisinizden dinlesek?
9 Eylül Üniversitesi Drama Yazarlığı ve Dramaturji Anasanat Dalı mezunuyum. Yüksek lisansımı Kadir Has Üniversitesi Film ve Drama Bölümü’nde yaptım. Doktora çalışmamı da Maltepe Üniversitesi’nde tamamladım. Disiplinlerarası İletişim Bilimleri Bölümü’nü de “Tiyatrodan sinemaya uyarlamalar ve bir model yazar: Vasıf Öngören” adındaki tez çalışmasıyla bitirdim.
Yüksek lisanstan itibaren biraz daha disiplinlerarası bir alana yöneldim. Şimdiye kadar 30 tane tiyatro oyunu ürettim. Özel tiyatrolarda ve Devlet Tiyatroları’nda oyunlarım sahnelendi. Şu anda özel bir tiyatro bir oyunumu oynuyor. Devlet Tiyatrosu’nda toplam iki oyunum yine sahnede. Bunun yanı sıra bir teori kitabım var. Antre diye bir tiyatro kitabı yazdım. Tiyatro yazıları ve tiyatro eleştrilerini kitaplaştırdım.
Onun dışında Orhan Veli ile alakalı bir roman yazdım, “Orhan Veli’nin “Anlatamıyorum” ve “Sere Serpe” Şiirlerine İlham Veren Aşkı”. Geçen yıl aramızdan ayrıldı Bella Eskenazi. Onun yanına giderek, onunla görüşerek aşk hikayesini kaleme aldım. O da bu ay Üniversite Kitap Yayınevi’nden ikinci basıkısını yaptı. Gerçek bir hikayeden yola çıkarak yazılmış bir roman. Bir taraftan akademik çalışmalarım var bir taraftan da yazarlık çalışmalarıma devam etmeye çalışıyorum.
İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahne amiri olarak görev yapıyorsunuz. Bu mesleğe ve mesleğin inceliklerine hakim olmayan okurlarımız için de sormuş olayım. Sahne amirinin iş tanımında neler var? Ya da farklı bir açıdan sorarsam, sahne amiri ile tiyatro arasındaki ilişkiyi nasıl tarif etmek gerekli
2022 yılından itibaren İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahne amiri olarak çalışıyorum. Avrupa’da bunun bir okulu var ve oradan mezun olanlar bu mesleği yapabiliyorlar. Sahne amiri oyunun bütün dinamiklerinden sorumlu olan kişi. Provaların sağlıklı şekilde yürümesi, tüm ekibin tam ve vaktinde orada olması, provadaki bütün şartların sağlanması, güven ve sağlıklı bir ortam oluşması, bu sürecin sağlıklı bir şekilde yürümesi gibi görevleri var. Devlet Tiyatroları Yönetmenliği’nde de hakları ve kanunları açık ve net olarak belli olan bir pozisyon sahne amirliği. Temsillerde de oyunun sağlıklı bir şekilde baştan sona kadar düzenli bir şekilde temsil edilmesi ve oyun raporlarının yazılmasından sorumlu. Sahne amiri dışında teknik çalışan arkadaşlar, ışık, ses aksesuar, peruka, terzi pozisyonundaki insanlar sahne amirine bağlı olarak görev yapar. Yani oranın adı üstünde amiri, hakim olan kişisi olarak öne çıkar.
Sahne ve tiyatro arasındaki ilişki önemli bir ilişkidir sadece teknik bir ilişki değil ve biz mesela turnelere gittiğimiz zaman, gittiğimiz yerlerde oyunla ilgili görüşmeler yapıyoruz, toplantılarımız oluyor. Mesela gittiğim turnede belediye benden bir workshop çalışması talep etti. Sahne amirinin bunlara da hakim olması gerekiyor. Sahne amirliği Devlet Tiyatrosu’nda tiyatro bölümü mezunu olmanızı gerektiren bir pozisyon. Oyun temsil edildiğinde yönetmenin belirlediği şekilde oynanıp oynanmadığının denetlenmesi de söz konusu. Bir teatral kontrol de var.
Tiyatro sizin için ne anlam ifade ediyor? Bu profesyonel olarak yaptığınız da bir meslek. Ancak tiyatro öz olarak, köklü ve kültürel damarları gelişkin bir sanat dalı ve halkla buluşmayı da önceleyen bir gelenek. Sizce bu iki şey arasındaki geçişkenlikler neler olabilir?
25 yıl oldu tiyatroyla birlikteliğimiz. Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları mezunuyum ben. 25 sene oldu oraya başlayalı. Ayrıca amatör olarak çalıştığım bir dönem var. Bir 30 yılı devirmiş oluyorum. Peki bu, benim için ne anlam ifade ediyor? Tabii ki hayatımın merkezinde. Profesyonel olarak benim işim, mesleğim. Bir süre böyle olmadı. Ben profesyonel olarak, tiyatrodan geçinemediğim ya da para kazanamadığım zamanlarda da tiyatronun içinde kaldım. Tiyatro eğitmenliği de yaptım. Uzun yıllar tiyatro tarihi dersleri anlattım. Üniversitede de ders verdim.
Benim için tabii ki asıl işim tiyatro ve diğeri yaptığımız şeyler, ekstradan yaptığımız şeyler. Mesela, bazen internetten vs. araştırdıkları zaman romanım olduğunu görenler, “Aaa tiyatroyla da ilgileniyormuş” diyorlar ama tam tersi, asıl işimiz tiyatro ve diğerleri ekstradan yaptığımız şey. Dediğiniz gibi köklü ve kültürel damarı gelişkin, aynen öyle. Yani yazılı tiyatro geleneği, metin geleneği dersek 2 bin 500 yıllık bir gelenekten bahsetmiş oluyoruz. Antik Yunan döneminden beri süregelen tiyatro sanatının bir misyonu var. Toplumla da aynı zaman da buluşmak ama nasıl buluşmak? Toplumda aksayan yönleri, problemli yönleri anlatmak… Bu nedenle tiyatro bir eğlence değil, bunun ötesinde. Ben mesela böyle görünmesinden rahatsızım.
Özellikle Devlet Tiyatrosu bir misyon tiyatrosudur, vizyon tiyatrosu değil. Toplumsal eleştirisi olan, bir sözü olan, yaşadığımız hayata itiraz eden. Mesela bizim Devlet Tiyatrosu repertuvarımızda bu yıl çok fazla savaş karşıtı oyunlarımız var. Çünkü dünyada böyle bir gerçeklik var. Buna reaksiyon göstermesi gerekiyor tiyatronun. Bizi zaten eğlenceden ayıran bu. Tiyatro, toplumu eğitmek, geliştirmek, dönüştürmek, daha kaliteli, frekansı daha yüksek toplum oluşturma misyonuyla hareket eden bir sanattır.
Peki, ülkemizdeki tiyatro gündemini nasıl değerlendirirsiniz? Kimi belediyelerin tiyatrolarını kapattığının konuşulduğu, kültürel ve sanatsal bir kısır döngünün bizi esir aldığı bir girdap içerisinde miyiz sizce de? Şayet böyleyse, buradan bir çıkış yolu var mı? Tiyatronun geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Tabii, arzu edilen düzeyde değil. Tam anlamıyla bir yasaklama, kısıtlama olduğunu düşünmüyorum. Kimi belediyeler tiyatroları kapatmak durumunda kalıyor. Çünkü belediyelerin önceliği tiyatro değil. Yani işte belediyeler, diğer harcamaları, diğer belediye hizmetlerini tiyatronun daha önünde görüyor ama kültür bir güvenlik sorunudur. Bir ülkenin kimliğidir. Bu önemli bir şeydir.
Tekrar tekrar söylüyorum. Yani tiyatro, itiraz eder. Yapısı gereği biraz “çıkıntıdır”. Muhalif anlamında söylemiyorum bunu, hani bir toplumsal sorunları düzeltme, düzenleme misyonu da olan bir sanat bizimkisi. Bu anlamda çok öncül görülmüyor. Bence böyle bir sıkıntı var. Zihniyet meselesi var her belediye böyle yaklaşmıyor. Ama bu kültür hizmetinin önemli olduğunu anlatmamız gerekiyor. Tiyatro gündemini nasıl değerlendireceğiz? Bizim sanatımızla ilgili konuşacak, yorum yapacak insanların bizim sanatımızı bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu işin tarihini bilmek bu anlamda da önemli. Bu sanatın sacayağı nedir, hangi bileşenler üzerine oturur? Tarih boyunca tiyatro sanatı nasıl var olmuştur. Mesela bugün biraz bunları bilmek gerekir. Gündemi böyle değerlendiriyorum. Az önce sözünü ettiğim şey, bir eğlence olarak görülmesi önemli problemlerimizden biri. Hayır bu bir eğlence değil. Yani oyunun komedi olması ya da komedi amacıyla yazılmış olması onun salt insanları eğlendirmek amacıyla yazıldığı anlamına gelmez. Yani bir televizyon skeci ya da parodisi değil. Bu farklılığı anlatmak lazım.
Bundan çıkış yolu için ise şunu ifade edebilirim. Şöyle ki özellikle doğrusunu anlatmak, okullarımızda tiyatro, drama eğitimi bilen insanlar tarafından verilmeli. Mutlaka bu işin hem okulunu okumuş hem de aktif olarak görev almış bu işi bilen insanlar tarafından öğretilmeli. Bu doğru bir şekilde konumlandırılması lazım. Yani şu anda problemli bir alan evet öyle ama umutsuz da değiliz. Bir tiyatro hareketi yine devam ediyor. Özellikle pandemiden sonra tekrar tiyatroya ilgi çoğaldı. Çünkü biz canlı bir performansız, canlı bir sanat. Bu da bizi diğerlerinden ayıran bir unsur.
Biraz da sahnelenmiş ve sahnelenmeyi sürdüren oyunlarınızdan bahsetmek istiyorum. Yanılmıyorsam şu an yazarı olduğunuz “Çifte Nikah” oyunu devam ediyor. 2019’dan beri süren ve Mehmet Akif Ersoy’u anlatan “Şair, Şiir, Şuur” isimli oyununuz da sahnede. İzleyicilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Çifte Nikah oyunu geçen sezondan beri Yeşil Tiyatro bünyesinde devam ediyor. Evlilik üzerine yazdığım bir komedi. Turneler de devam ediyor. Sahne amirliğini yürüttüğüm oyunumuz var ve İstanbul Devlet Tiyatrosu olarak birçok prodüksiyonumuz bulunuyor. Yanılmıyorsam şayet, Türkiye’de en çok üretim yapan tiyatro İstanbul Devlet Tiyatrosu. Biz oyun yapan, prodüksiyon yapan bir tiyatroyuz.
2019’dan beri oynayan “Şair Şiir Şuur” benim için çok özel bir proje. 6 sezondur oynuyor. Pandemi zamanında bile oynadı bir şekilde, Youtube’da yayınlandı. Özellikle o İstiklal Marşı’nı yazma sürecini anlattığım bir oyun oldu. İzleyicilerden güzel reaksiyonlar alıyoruz. Umut ediyorum, klasiğimiz olacak bu oyun. Emre Nurettin Örük’ün muazzam oyunculuğu var oyunda. Bursa Devlet Tiyatrosu prodüksiyonu ama Anadolu’nun bir çok yerine turne yaptı. Yapmaya devam ediyor.
Çalışmalarınızı yoğunlaştırdığınız bir alan var mı? Ya da bundan sonrası için bir tiyatro ya da kitap planlaması? Çünkü aynı zamanda yazar özelliğiniz de var. Antre-Tiyatro Yazıları isimli bir kitabınız da var.
Evet. Farklı alanlarda da yazdım. İlk kitabım oyun yazımı süreci üzerine akademik bir kitaptı. Daha sonra Bella romanımı yazdım. Doktora sonrası süreçte tiyatro yazılarımı ve eleştirilerimi birleştirerek Antre’yi yayınladım. Bundan sonraki süreçte tiyatroyla ilgili akademik bir yayın hazırlamayı düşünüyorum.
Son olarak, konuştuklarımızla da bağlantılandırarak sorayım. Geleceğe ilişkin bir soru olsun bu. Nedir sizce eksiklerimiz ve önümüze neler çıkacak? Tiyatro sanatçısının beklentileri, yapamadıkları ya da eksik bıraktıkları ve daha önemlisi bekledikleri neler var?
Bu sorunun cevabı hem var hem yok. Tabii ki süreci biz de takip ediyoruz. Bekliyoruz ama herkesin taşın altına elini koyması gerekiyor. Özeleştiri yapması gerekiyor. Tiyatro tarafında da yapılan çok yanlış şeyler oldu. Tiyatromuzda Batı hayranlığı çok fazla. Bundan çoğu yerli yazar arkadaşım da şikayetçi. Öncelikle bunu kırmamız lazım. Bir ulusal tiyatro kimliğimizi oturtmamız gerekiyor ki biz ulusal olmadan evrensel olamayız. Benim beklentim biraz daha ulusal bir tiyatronun var olması, geleneksel tiyatronun biraz daha ön planda olması, güçlendirilmesi.
Bu dediklerimin haricinde, tiyatro sanatı canlı bir performans içeriyor ve tiyatro sanatı insanlık var olduğu sürece bu da devam edecek. Dijitalleşmeyeceğini biliyoruz, ki öyle de oldu. Hikaye anlatma hiç bir zaman bitmez.