Ceviz Ağacı: Devlet Tiyatrosu’na girmek ya da umut baharı

“Salonlar kaç kişilik?”, “Biletleri kaçtan satıyorsunuz?”, “Maaş mı alıyorsun, pay mı?”, “Devlet Tiyatroları’na girsen daha iyi değil mi?”, “Sigorta da çok önemli bak”, “Pandemi de en çok sizi vurdu”, “Niye görmüyoruz seni dizilerde?”, “Kim g.tümü elledi benim?”
MUSTAFA KARA

Charles Dickens, İki Şehrin Hikayesi’nde çağımızın gördüğü büyük devrimlerin ilkini, Fransız Devrimi’ni anlatmaya metaforik bir cümleyle başlıyordu. Tiyatro Zip’in asla bir devrimi anlatmayan (!) oyunu “Ceviz Ağacı”nın giriş ve tanıtım cümlesi de bu: “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü.”. Sonra şöyle devam ediyor bugünü anlatan oyun: “Gençliğimizin baharındaydık, muhtemelen son baharındaydık. Önümüzde fırsatlar vardı, bütün köşeler çoktan kapıldı. Müjdeler havada uçuşuyordu, kara haber tez duyuluyordu. İşte böyle bir zamanda Arif ve Ferdi İstanbul’a geldi. Yaşamanın bile zor olduğu bir şehirde üretmek mümkün mü peki?”

Devrim yapmak ile hayatta kalmak, hayatta kalmak için devrim yapmak, devrim yapamadığın için hayatta kalamamak… Mevzu derin, gönderme anlamlı, oyun eğlenceli. Son 20 yılın gençliğinin en temel dramını anlatmak, bunu da tiyatro gibi bir alandan yapmak oldukça geniş bir “oyun alanı” sunuyor. Oyunun yazarı ve yönetmeni Özden Selim Karadana, bu oyun alanı içinde boşa tek bir kurşun atmadığı bir hiciv kuruyor. Adil İrfanoğlu ve Oğuzhan Aksu’nun dinamik oyunculuğu ile bütünlenen bu beceri, oyunun ortaya koyduğu temel soruyu dahi bir paradoksa dönüştürecek güçte. Evet bu koşullarda üretmek sahiden pek mümkün değil ama üreten de üretiyor işte!

ZİHİNDE KOŞUŞTURAN PİKAÇU’LAR!

Dönelim devrime. “Ceviz Ağacı”nın tanıtım videolarından birinde deniz kıyısında bir bankta oturan ayı ve fare kostümlü oyuncuları görüyoruz. Dandik çocuk tiyatrosuna mahkum edilmiş iki oyuncuyu oynayan iki oyuncuyu… “Seni yenicem İstanbul!” klişesi içlerine kaçmış gibi bir sessizlik içindeler. İstanbul’a geldiklerini kimse fark etmemiş, geldikleri gün “Bir siz eksiktiniz!” diyen İstanbul ümitlerini çoktan tüketmiş.

Oyunu yazarken, yönetirken, o videoyu çekerken Antalya’da eylemlerde koşuşturan Pikaçu imgesini henüz görmemişti Özden Selim Karadana. Oyunda hiç söz etmediği ama daha giriş cümlesindeki “İki Şehrin Hikayesi” alıntısı ile gönderme yaptığı yıkıcı ve yapıcı fikir zihninin içinde bir yerlerde koşturuyordu muhakkak. Hikaye tek ve kadim bir şehirde geçiyordu, kahramanlarımız şehre henüz gelmişlerdi. Pikaçu olma fikri çok uzaktı, ormanda şarkılar söyleyen ayı olmak hiç çekici değildi. Konservatuvarı yeni bitirmiş gençlerin önündeki tercihler de ya akıl çağı ya aptallık kadar keskin, berrak ve birbirine uzaktı. Bugün sokaktaki isyanın merkezi tam da burası.

YAŞAMANIN BİLE ZOR OLDUĞU DÖNEMLER

Ekibin adındaki “.zip” göndermesini fazlasıyla hak eden yoğunlukta bir oyun çıkaran Tiyatro.zip’e dönelim. Sayıları çok fazla olmasa da sık görmeye başladığımız bir eğilimi yansıtıyorlar aslında. Son dönem izleme listemizde genç, bağımsız ekiplere yönelince “konservatuvardan yeni mezun arkadaşlarıyla kurdukları” ibaresi sıklıkla karşımıza çıkmaya başladı. Tıpkı bağımsız sahnelere kuruluş tarihini sorunca “2020 ve sonrası” yanıtını almamız gibi… “Yaşamanın bile zor olduğu bir şehirde üretmek mümkün mü peki?” sorusunu boşa düşüren değil, aksine sağlamasını yapan veriler bunlar. Doğru soruyu sormak yanıtı aramaya başlamak için yeter koşul, işi başarmanın yarısı…

Özden Selim Karadana, “Ceviz Ağacı”nın karakterleri olan Arif ve Ferdi’yi bir “başarısızlık” hikayesi gibi yazmış görünse de, bu tutumuyla aslında tiyatro alanına güçlü bir eleştirinin kapısını aralıyor. Eskişehir’deki okullarından mezun olup tiyatro yapmak üzere İstanbul’a gelen iki gencin hikayesini izliyoruz. Ülke gençliğinin işsizlik, barınma, enflasyon, liyakatsizlik, engellenme ve daha pek çok derdi ile tiyatro alanının kendine özgü dertlerinden gelen dağ gibi engeller birleşiyor, yaşama mücadelesinin tüm ideallerin önüne geçtiğini yaşayarak öğrenme günleri başlıyor. Bu gözlemler ağır bir baskı ve ekonomik kriz dönemini izleyen pandemi sürecine ve bu süreçteki tiyatro alanına dair. Son 5 yılda kurulan tiyatroların hemen hepsine dair yani.

LAFZI EDİLMEYEN DEĞİŞİMİN KOŞULLARI

“Ceviz Ağacı” da bu durumu yaratan koşulları gözlüyor aslında. Yakın geçmişte yaşadığımız ve hala yaşamakta olduğumuz zamana dair deneyimlerimizi bilince çıkarıyor. Yakın zaman önce tiyatro emeğini konuştuğumuz deneyimli bir tiyatrocuya “Peki nasıl geçiniyor bu gençler?” dediğimde, bir an bile düşünmeden “Garsonluk yapıyorlar” demişti. Bu bir metafor değil, yalın gerçek. Bu kadar basit, net yanıtları var işte bazı soruların. “Ceviz Ağacı”, bu ve benzeri soruların tümüne net, duru, kesin yanıtlar veriyor, gençlerin maruz kaldığı dangalaklıkların birini bile es geçmiyor, hele lafı hiç ağzında gevelemiyor. Tiyatro dünyasındaki ağır sorunları, çocuk tiyatrosu adına yaşanan şarlatanlıkları da es geçmiyor. Tiyatroda, dizilerde yaşanan emek sömürüsü ile çürümüşlüğü de bir bir sıralıyor.

Hiçbir anında didaktik değil üstelik, oyun ortaya çıkaran ekip kendi gerçeğiyle öylesine barışık ki, kahkahalar içinde izliyoruz ağlanacak halimizi! Değişim gücünün kendisini “İki Şehrin Hikayesi”ne referanslaması da böylece anlam kazanıyor, değişimin lafzı bile edilmeden onu yaratan, yaratacak koşullar gözümüzün önüne seriliyor.

Genç oyuncu Adil İrfanoğlu’nun ilk profesyonel oyunuyla sahnede olduğuna inanmak öylesine güç ki. Rol arkadaşı Oğuzhan Aksu ile ulaştıkları uyum, Özden Selim Karadana’nın güçlü ve dinamik rejisi ve oyundaki diğer unsurları hayal güçleriyle var eden genç sanatçılar bize başka bir ihtimali gösteriyor. Nazım Hikmet’in “Ceviz Ağacı” şiiri ve Gezi Parkı göndermesiyle biten oyunu, izlerken zihnimizde son günlerin yükselen gençlik hareketinin dinamikleri canlanıyor. “Kayıp kuşak” diye ifade edilse de yılların birikimi farklı bir bakış açısıyla gözümüzün önünde artık. “Gençliğimizin baharındaydık, muhtemelen son baharındaydık” diyor oyun ama ilkbahar ve sonbahar birbirine karışır bazen, özellikle de Mart ayında. Kışla bile karışır Mart. Bunu bilhassa tiyatro sanatı açısından okumak, öyle düşünmek ufuk açıcı.

Ne diyordu Dickens, “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı hem aptallık, hem inanç devriydi hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu.”

Bir de, sanatın alası yaşamanın bile zor olduğu şehirlerde üretildi her zaman.

 

* “Ceviz Ağacı” oyununu 11 Nisan Cuma Ankara Kült Kavaklıdere ve 26 Nisan Cumartesi İstanbul Pax Sahne’de izleyebilirsiniz.

“Ceviz Ağacı”

Yazan-Yöneten: Özden Selim Karadana

Oynayanlar: Adil İrfanoğlu, Oğuzhan Aksu

Yönetmen Yardımcısı: Ertül Erdan

Dramaturji: Kemal Tosun

Ayrıca Bakınız

Işık Tasarımı: Yasin Gültepe

Hareket Tasarımı: Utku Demirkaya

Ses Tasarımı: Anıl Balkan

Dekor: Metin Gümüşoğlu

Oyun Fotoğrafları: Emre Mollaoğlu

Tanıtım Filmi: Haydar Şahin

Teknik Sorumlu: Ammar Özçelik

Sanat Yönetmeni: Aytekin Atabey

Yapım: Boa Sahne

 


Tüm Hakları Saklıdır 2024 - Tasarım: Merhaba Grafik