Şuan Okunan
Doğu Anadolu’nun farklı halkları: Malakanlar, Tatlar, Terekemeler…

Doğu Anadolu’nun farklı halkları: Malakanlar, Tatlar, Terekemeler…

Dağlar korunaklıdır. Kaçağa, sürgüne yurt olur. Saklar. Dağlar gibi, kendini dağların yükseklerine gizleyen ovalar, platolar da öyle. Yüksek bir plato üstünde yükselen Kars, Ardahan, Igdır bölgesi gibi… Nice sürgün halkı bağrına basan, nice halkı da sürgün veren bir coğrafya… Bölge el değiştirdikçe, nüfus yapısı da değişti; her seferinde sürgün halklara yurt oldu. Bugün ne yazık ki, büyük ölçüde tektipleşen coğrafya kimlerin göç ve sürgün adresi olmadı ki… Malakanlar, Tatlar, Terekemeler…

MALAKANLAR

Bir buçuk asır olmuş Malakanlar Kars’ı mesken tutalı. Bir emirle geldiler; bir emirle gerisin geriye gittiler. Hiç istemedikleri halde. Bugün kelimenin tam anlamıyla bir avuçlar. Bir avuç Malakan ile çalışkanlıkları ve dürüstlükleriyle ilgili efsaneler kaldı. Bir de silaha el sürmeyen farklı inanç sistemleri… Sürgün nedeni olmasa da, sürgünlerinin bahanesi olan bu inanç oldu hep. Rus Ortodoks kilisesinden ayrılan inanç sistemleri, 10 emir ile barışı öğütlüyor çünkü. Askerliğe zorlanınca da sürgün yollarına düştüler.

Rus Çarlığı, 1876-1877 savaşında Kars ve yöresini alınca, onbinlerce Malakanın da yeni yurdu belli oldu. Kırılsınlar diye gönderdi Çarlık onları. Ama hesap tutmamış, bu tok gözlü, çalışkan insanlara yöre halkı sahip çıktı, yıllar yılı kardeşçe yaşadılar.

Taa ki; 1921’e kadar. Belki Rus kökleri, belki inanç sistemlerinin yakınlığından Bolşevikler ile Malakanlar arasında anlamlı bir bağ var. Mustafa Suphi’nin Malakan köylerinde toplantılar yaptığı, Sovyet elçisinin Malakanlar ile yakından ilgilendiği bizzat Kazım Karabekir’in anılarında anlatılıyor. Kazım Karabekir, Malakanların bolşevik toplantılar, kızıl bayraklı nümayişler yaptıklarından söz ediyor. Sonra ekliyor: “…artık memleketimizde Bolşevik nüfuz ve unsuru olan Malakanların bir müddet sonra hudut haricine çıkarılması ve yerlerine Türk muhacirleri alınması takarrür etti” diyor. Techir ve sürgün, bu kez kurulmakta olan Türk devleti eliyle yaşanıyor. Rus Çarı ne yaptıysa onu yapıyor Ankara hükümeti, göç etmeyen tüm Malakanları askere alacağını ilan ediyor. İnançları gereği askere gidemeyeceklerinden Malakanlar yeniden yollara düşüyor.

Malakanlar için ikinci kritik tarih de 1962… 1960’lara kadar 1500 civarında nüfusla varlıklarını sürdürseler de 1962’de neredeyse tümü Türkiye’yi terk ediyor. Kalanların büyük çoğunluğu da 1962’de Avrupa’ya ve Rusya’ya göç ediyor. Geride kalanlar bugün bir elin parmaklarını geçmiyor. Kalanların hemen hepsi de diğer halklarla evli olanlar. Son 150 yılda göç edenlerin sayısının 15 bini bulduğu söyleniyor. Geçmişte geri dönüşlere vize vermeyen Türkiye, bugün de geri dönmek isteyen Malakanlara hiç sıcak bakmıyor.

Kara kaşlılar, kara gözlüler diyarında; sarı saçları, mavi gözleri, iri cüsseleri ile Kuzey’den geldikleri her hallerinden belli bir halk Marakanlar. Aslen Rus, çoğunlukla da beyaz rus kökünden geliyorlar. Komşu halklar onlara asla kız vermediği için genetik özelliklerini de aynen korudular. Kız vermeme meselesi oldukça mühim. İnançları gereği 7 göbek akraba ile evlenemiyor Malakanlar. Bir avuç kalınca da özellikle erkeklerin evlenmesi büyük dert. Evlilik çağına gelen kısmeti Rusya’da ve diğer ülkelerde arıyor. 1962’de yaşanan son büyük göçün temel nedeninin de bu evlenme sorunu olduğu söyleniyor.

Malakan inancı, kimseyi öldürmemek için silahı, askerliği reddetmekle sınırlı değil. 1682 yılında Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrılmaları da çok ilginç. Süt yüzünden ayrılmışlar. Evet, süt! İnsanların haftada sadece iki gün süt içmesine izin veren Kilise’ye karşı çıkmışlar, her gün süt içmeyi savunmuşlar. Zaten adları da oradan geliyor; Rusça’da “Moloko” süt, “Molokon” süt içen demek… Sonrasında Tevrat, İncil ve Zebur’u esas alan bir yeni din oluşturmuşlar. “Devlet kilisesi” kavramına, ruhban sınıfa ve hatta devlet otoritesine itiraz eden bir “İncil Hıristiyanlığı” kurmuşlar. Baba-oğul-kutsal ruh üçlemesini kabul etmiyorlar, kiliselerinde ikona ya da suret bulunmuyor. Azizlik, vaftiz, istavroz gibi inançları da reddediyorlar. Türkiye’de bir kiliseleri de kalmadığından ibadetlerini artık evlerinde yapıyorlar.

Ünlü Rus yazar Lev Tolstoy’un Malakan sevgisi de bu inanç sisteminden kaynaklanıyor. Tolstoy, bozulmamış ortodoksluğu ve gerçek hristiyanlığı yaşadığını düşündüğü bu halka ciddi destek oluyor. Sadece taleplerini desteklemek, sorunlarının çözümüne yardımcı olmakla kalmıyor, bazı kitaplarının gelirlerini Malakanlara bağışlıyor.

Malakan inancında cimrilik en büyük günahlardan. Yalan söylemek ve domuz eti yemek de öyle. Toprağı işlemeyi çok seviyorlar. Özgün inanç sistemleri akla bu dünyayı dert etmeyen ilkel kabileleri, tuhaf tarikatları getirmesin; Malakanlar bilimsel tarımın, hayvancılığın bölgedeki öncüsü olmuş. Kars’a gelirken özel melezleştirilmiş atlarını, fenni arıcılığı, çiçekçiliği de getirmişler. Kars’ın meşhur kaşarının arkasında da yöreyi modern peynir üreticiliği ile tanıştıran Malakanların olduğu söylenir. Taş işçiliği ile çok düzenli köyler inşa etmişler. Değirmencilikteki gelişkinlikleri değirmenden elektrik üretmeye kadar varmış. Bizdeki elektriksiz köylerin taa 1980’lere kadar mesele olduğunu düşünülürse, ne kadar öngörülü ve ileri oldukları daha iyi anlaşılır.

Malakan inanışı gereğinden fazlasını biriktirmeyi yasaklıyor. Bu yüzden tokgözlüler. Çalışkanlıkları hala dillere destan. Öyle ki, onlar gidince tarımın gerilediği, atçılık, arıcılığın durma noktasına geldiği anlatılıyor.

Bugün Türkiye sınırları içinde Kars Arpaçay’daki bir avuç Malakan dışında İstanbul, Ankara ve Hatay’da az sayıda Malakan var. Hepi topu üç beş aileden söz edecek kadar az sayıda. Sürgün geldikleri toprakları özleyen binlerce Malakan ise dünyanın dört bir yanında; hasret içinde… Bu topraklar da Malakanların en büyük hasleti barışa hasret.

TATLAR

Malakanların inanç sistemi bir Ortodoks mezhebinden geliyordu; aynı toprağı paylaştıkları Tatlar ise üç dine de meylettiler… İki halk da uzun süre Kars’ı mesken tuttular. Tatların anavatanı Azerbaycan’ın kuzeydoğusu ile Dağıstan’ın güneyi arasındaki bölge. Kiminin İrani, kiminin Türk, kiminin Yahudi bir halk saydığı Tatların kökü epey tartışmalı. Yahudilik söz konusu olduğundan Hazar Türklerinin uzantısı sayan bile var.

Tatlara dağ yahudileri diyen de çok. İsrail Asur işgaline uğradığı dönemde sürülmüş bir topluluk olduklarını söyleyen de var. Hem Yahudi, hem Hıristiyan, hem de Yahudi inanışını benimseyen Tatlar olduğundan iş iyice çetrefilleşiyor.

Zamanla yöresel inançlarla kurdukları bağ ile, özgün bir inanç sistemi de geliştirmişler. Yahudi olan Tatların önemli bölümü zaman içinde İsrail’e gittiğinden geriye kalanlar çoğunlukla Caferi mezhebinden. Azerilerle aralarındaki çizgi de gün geçtikçe inceliyor. Bugün Türkiye’deki Tatların tümü İslam inancını benimsemiş; Azerbaycan’da ve Dağıstan’da hâlâ Yahudi olanlar var. Sinagogları da faal, ama hızla Azerileştikleri de bir gerçek. Türkiye’deki Müslüman Tatların asilimilasyon süreci ise çok daha hızlı. Tat kültürünü Azeri kültüründen ayırt etmek de oldukça güç.

Ayrıca Bakınız

Tatların dili İbranice değil; bir Farsça lehçesi olan Pehleviceye çok yakın olan Tatice. Üstelik, Müslüman Tatlar ile Yahudi Tatlar arasında dil farklı oldukça fazla. Dağıstan, İsrail, Azerbaycan ve Rusya’da 35 bine yakın Tat yaşıyor; Türkiye’de ise sayıları 20 bin civarında, ama Tat dili Azerice içinde yitip gitmiş. Köy kültürüyle yaşayan bir halk Tatlar. Tarih boyunca çiftçilikle ve köyün ihtiyaç duyduğu çeşitli zanaatlerle uğraşmışlar.

TEREKEMELER

Ve Terekemeler… Kars platosunun karmaşık ve devletler eliyle pek çok müdahalede bulunulan yapısı içinde baki kalan bir halk. Karapapaklar da denir. Sözcük olarak Türkmen’in Arapça çoğuludur Terekeme. Halk inanışında ise bu “terk etme” sözcüğünde kaynağını bulur. Rivayet olunur ki; Nuh’un üç oğlundan biri olan Yasef’in 7 oğlundan birinin adı Türk’tür. Bu soydan türüyenler önce Mekke Medine çevresinde yaşar, sonra Kafkasya’ya yerleşir. Bir başka rivayet ise, Cengiz Han’la Harzemşah’ın kavgasında Karapapaklar toplanıp Harzemşah’a yardıma gider ve adları Arapça “teraküm” kökünün bozuşmasıyla terekemeye dönüşür.

Rivayetler, inanışlar ve tarihçilerin farklı görüşleri bir yana Kafkas halklarından biridir Terekemeler. 1800’lü yıllarda Rusların bölgeyi ele geçirmesi nedeniyle Kafkasya’nın içlerinden kalkıp Kars civarına yerleşirler. 1921’de de ciddi bir nüfus Türkiye sınırları içine göçer. Bugün de bölgedeki yoğun halklardan biri Terekemeler ve Çıldır ilçesinin tamamını oluştururlar. Kağızman’da, Digor’da, Kars merkezde de kalabalıktırlar. Sivas ve Yozgat’ta yaşayanların yanı sıra, bütün halklar gibi büyükşehirlere göçlerle ülkenin her yanına yayılırlar.

Terekemelerin kültürleri Azerilere oldukça yakın. Bu yakınlık zaman içinde mi oluştu, yoksa aynı coğrafyanın parçası olmaktan mı geliyor bilinmez; ama yemekleri bile birbirine çok benzer. Hâlâ yaygın olan aşıklık geleneği, Azeri halk oyunları bugün de Kars platosunun yaşayan, güçlü kültürel geleneklerinden…

Nasıl ki Rus asıllı Malakanlar uzun boylu yapılı, sarışın mavi gözlü ise; Terekemeler de uzun boylu yapılı, ama kara kaşlı kara saçlıdır. İki sürgün halkın çok kısa süreli birlikte yaşamışlığının izleri bugün de sürüyor. Kars’ta kalan son Malakanların Terekemelerle evli olması tesadüf değil. Malakanlar hakkında en güzel anıları, anektodları da Terekemeler anlatır.

Terekemelerin “Allah garaltını kessin” diye bir bedduası vardır. Ne Malakanlar’a, ne Tatlar’a söylememiş olacaklar ki; garaltıları da, anıları da yaşıyor. Terekemeler zaten hâlâ Kars platosunun sakini.

Gelmiş geçmiş, sürülmüş sürgün gelmiş bütün kavimleriyle Kars, Ardahan, Iğdır dağlarında, platolarında ne çok karaltı var. Bütün güzellik anılar yolu o coğrafyadan geçmiş halklara; karanlık sayfaların bütün vebali onca sürgün kararını veren muktedirlere ait.


Tüm Hakları Saklıdır 2024 - Tasarım: Merhaba Grafik