Emir Kusturica’dan söz ediyoruz. 2007 yapımı “Bana Söz Ver” filminden. “Hayat Mucizedir”, “Siyah Kedi, Beyaz Kedi”, “Underground”, “Arizona Rüyası”, “Çingineler Zamanı” ilk anda sayılabilecek Kusturica filmleri. Hepsini izlemek lazım, orası kesin. Ama biz “Bana Söz Ver”e bakalım.
“Tsane, dedesi ve inekleri Cvetka ile bir tepede yaşamaktadır. Komşuları ve öğretmenleri haricinde köyün tek sakinleri onlardır. Bir gün, Tsane’ın dedesi, genç adama, ölmek üzere olduğunu söyler. Tsane’a, üç tepeyi aşarak kasabaya en yakın pazarda Cvetka’yı satması için söz verdirir. Tsane, eline geçen parayla kutsal bir heykelcik alacak ve en önemlisi, eve bir gelin ile dönecektir. Tsane, ilk sözünü kolaylıkla yerine getirir, fakat dedesi ölmeden bir eş bulabilecek midir? Tam bu sırada, okula her zamanki gibi geç kalan Jasna ile karşılaşır…”
Kitabi tanıtım cümleleri bunlar. Ve asla; film boyunca uçan adamı, Sırbistan’ın böğrüne İkiz Kuleler’i dikmeye niyetli “iş adamı”nı, bu iş adamının “hindiler ile özel münasebetleri”ni anlatmaya yetmez. Filmin temposuna dair imada bile bulunamaz. Yer yer gerçeküstü ögelerle bezeli şiirselliğinin yanına bile yaklaşamaz. “Büyülü gerçekçilik” diye tanımlanan Kusturica tarzını, bu kez bu tanıma bile sığdırmak zor. Bu paragrafa vurduk vurduk da, biz nasıl anlatacağız orası ayrı muamma. Aslında bu film anlatılmaz deyip, geçmek lazım. Biz sadece bizde bıraktığı etkiye dair küçük değinme-lerde bulunalım kafi.
Hayatında hiç para görmemiş küçük delikanlıdan, kasabaya giderek ineği satmasını, bir ikona ve bir gelin alıp gelmesini ister büyükbaba… Fahişeler, kadın satıcıları, sözde iş adamları, yarım akıllı dostları ile büyük bir şamatanın ortasına düşer Tsane. Kustrica’nın absürd ve kara mizahı sevdiğini düşünürsek, bu tablodan nasıl bir film çıkacağını varın siz hesap edin. Köylü saflığını ve kurnazlığını da filmin orta yerinde bir arada düşünün. Hatta, önceki filmlerde “cinselliğe” pek de bulaşmayan yönetmen, bu kez “cinsel göndermelerle bezeli mizahı” da fazlasıyla kullanıyor. Bir sığırın ardından, aynı yöntemle “hindi dostu” bir kadın satıcısının hadım edilmesi sahnesi gibi…
Tabii, filmi böyle anlatınca okurun hafsalasında ne canlandı, hiç bilemiyorum. Bilmek de istemiyorum doğrusu. Ama unutmamak lazım; Emir Kustrica’nın filmleri temposuz ve neşesiz olmayacağı gibi, siyasi mesajsız da olmaz hiçbir zaman. Teferruata takılmadan asıl meseleye gelirsek, bir çöküşün kara mizahını yapı-yor Emir Kusturica. Tüm bu absürd hikaye içinde bir zamanlar var olan Yugoslavya adlı ülkenin ardından yaşanan ahlaki, ekonomik ve siyasi çöküşü, yeni doğan mafyanın tırmanışını ve şiddeti anlatıyor. Önceki filmlerinde pek görmediğimiz sert, hatta yer yer tiksindirici dili kullanmasını nedeni bu. Ama iki üslup arasındaki zıtlığı bile absürd mizahı güçlendiren bir öge olarak kullandığını söylemek lazım.