Oyunbaz: İzleyici yok, herkes oyunun bir parçası
Maraş Depremi’nin ardından bölgeye koşanlar arasında sanatçılar, özellikle tiyatrocular da vardı. Tiyatroevi’nden Hamit Demir, Van depreminden bu yana biriktirdiği deneyimini Hatay’da binlerce çocuğa ulaşmak için kullandı. İlk günlerden itibaren deprem bölgesinde olan Hamit Demir, “Oyunbaz” tekniği ile çocukların travmayı atlatmasına yardımcı oldu, psikososyal destek verdi. Mavi Sanat’tan Tiyatro Sanatçısı Ahmet Akdeniz ve Psikolojik Danışman Sümeyye Atasoy da bölgede çocuklara psikososyal destek veren ekipteydi. Tiyatronun bambaşka bir yönünü, ihtiyaç duyulan anda yepyeni bir kimlikle bilimin hizmetine girmesini Hamit Demir, Ahmet Akdeniz ve Sümeyye Atasoy ile konuştuk.
MUSTAFA KARA
Tiyatro sanatçısı, Oyunbaz Hamit Demir, 1999’da el yordamıyla, Van ve İzmir depremlerinde daha bilinçli yaptığı çalışmaları Hatay’da, uzmanların da yardımıyla, çok daha ileriden sürdürüyor. Mavi Sanat’tan Ahmet Akdeniz ise Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu ve okul biter bitmez çocuklarla çalışmaya başlamış. “Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, ama ne yapmamam gerektiğini biliyordum” dediği o günlerden itibaren hasta ve engelli çocuklarla, travma bölgelerindeki çocuklarla, cezaevlerindeki çocuklarla çalışmış. Afet sonrası çocuklarla yapılacak çalışmalar için de uzmanlardan eğitimler almış.
“AFET ALANI BİR GÖSTERİ ALANI DEĞİL”
Tiyatroevi’nden Hamit Demir, travma bölgelerinde yapılan çalışmaların bilimsel niteliklerle, bilimsel yöntemle ilerlenebilen bir forma ulaşmasını arzu ettiklerini a nlatıyor. Tüm bu süreci bir “masal”a benzeten Demir, “Bütün hepsi masal, yaşadıklarımız da masal. Öyle bir travma anına girdiğinizde, bunlar gerçeklikten farlı bir alana taşınıyor. Bizim orada elbetteki bilim insanlarına ve onların yol göstereciliğine ihtiyacımız var ama bunu besleyen Nasrettin Hoca’ya, Noel Baba’ya, Karagöz’e, Meselhan’a da ihtiyacımız var” diyor. Kendisi gerçek olan, ama nesnesini asla gösteremeyeceğiniz var olan şeylerin masal, dil ve edebiyat olduğunu vurgulayan Hamit Demir, “Tiyatro burada dil ve edebiyat alanında bizi insanlarla buluşturan bir şeydir” diye konuşuyor
Ahmet Akdeniz de, afet bölgesinin bir gösteri alanı olmadığını belirterek, temel yaklaşımlarını şöyle özetliyor: “Bir travma alanı orası. Orada kullandığınız bağlaçlara kadar, yüklemlerinize kadar hareketlerinize kadar her şeyi seçmek zorundasınız. Bu anlamıyla uzmanlarla çalışmak zorundasınız. Bizim orada yaptığımız şey bir performans, bir gösteri değildi. Atölyelerimizde boya, balon, kıyafet, kostüm, makyaj gibi hiçbir materyale yer verilmedi. Çocukların duygularını ifade etmesi için alan açtık, depremi yaşamış çocuklar sadece kendi korkularını, kaygılarını, belki anlık mutluluklarını ifade ettiler.”
“Kendini ifade etme”nin iyileşmenin, “normalleşme”nin ilk adımı olduğunu hatırlatan Ahmet Akdeniz, kendini ifade eden çocuğun daha güçlü hissettiğini, daha değerli hissettiğini vurguluyor: “Çok fazla deneyimle karşılaştık, bunları yaparken yanımızda mutlaka bir uzman vardı.”
Psikolojik Danışman Sümeyye Atasoy, “Oyunbaz” çalışmasını bilimsel alanı taşıyan unsurlardan birinin yazdıkları gözlemler ve raporlar olduğunu söylüyor. Sahada iyi niyetlerle pek çok şey yapıldığını ve genelde çocuklarla çalışıldığını dile getiren Atasoy, bunların bir düzen olmadığı sürece, bilimsel bir veri haline gelmediği sürece işlerine yaramadığını söylüyor. Her çalışmada psikolog ya da psikolojik danışmanların oyunun içinde görünmez bir noktada kalıp gözlem yaptığını aktaran Atasoy, “Başta oyuna başlarken giriyoruz oyuna, daha sonrasında bizi kaybediyor bir şekilde, kenarda hiç çocuklara çaktırmadan notlarımızı alıyoruz. Ön tarama niteliğinde de oluyor yaptığımız iş. Çok kalabalık gruplarla çalışıyoruz. Çalışmamız çok daha verimli olabilirdi, düzenli çalışabilen ruh sağlığı uzmanları olsaydı. Sağladığımız verileri kimseye aktaramıyoruz, keşke aktarabiliyor olsaydık” diyor.
“OYUNBAZ TEKNİĞİ KONUSUNDA YALNIZIM”
Hamit Demir, “Oyunbaz” tekniği konusunda yalnız olduğunu belirterek, tekniğin özelliklerini şöyle anlatıyor: “Bilimsel yöntem olarak, yalnızca benim düşündüğüm ve bir kaç arkadaşıma aktarabildiğim bir yöntem kullandığım için yalnızım. Yoksa 2. Günden itibaren bir sürü sanatçı, tiyatrocu dostumuz iyi duygularla, iyi amaçlarla oradaydı. Ama bu iyi niyetler yetmiyor, bunu kabullenmemiz gerekiyor. Farklı olarak söylediğimiz şey bir bilimsel yönetem alanıdır, bir deneyim alanıdır. Örneğin Psikolog Sedat Işıklı hocayla çalışıyoruz. Travma dönemlerinde psiko sosyal destek çalışmalarını bu ülkede örgütlemiş önde durmuş, bunun bilimsel metodunu üretmiş bir bilim insanı. Biz bu yöntemi onunla geliştirdik, ben de gökten zembille inmedim. Bilimsel metodları kullanarak oyun alanını açmaya çalıştık. Nasıl ki yaptığımız binaların altında kaldığımızda bu bir kader değil, bununla baş etme süreci de kahramanlık süreci değil. Dolayısıyla ben bir kahraman falan değilim. Herkes iyi niyetli zaten ama iyi niyet yetmiyor. Bu işin bilgiden, bilimden yana bir tutumla yapılması gerekiyor Bu anlamda yalnız hissediyorum. Magmanın hareketini engelleyemezsiniz. Depremle ilgili önlem almaktan başka bir yolumuz yok. Bunu da bilimin rehberliğinde yapmak zorundayız. Bu yine başımıza geldiğinde ben yine yalnız olmak istemem.”
Ahmet Akdeniz de, yaptıkları çalışmaları kendi çabalarıyla gerçekleştirdiklerini anlatıyor: “Bu gerçekten çok acı bir şey ama gerçeğimiz bu. Biz çok uzun süredir sahadayız, sadece Hatay meselesi değil bu. Marmaris yangını, İzmir depremi, Van süreci. Hepsinde sahadaydık. Bizim haraket esnekliğimiz bir kurumdan, devletten, belediyeden bütçe beklemememizden geliyor. Hatay’da olmamız gerekiyordu ve oradaydık. Mavi Sanat’ın borçlarını ödemesi bir yıl aldı. Bizim sanat kurumumuz bunun için var, sadece geçim kaynağı olarak yapsaydık başka bir şey açardık. Bir dönem kiramızı ödemedik, kredi kartlarımıza yüklendik, ama sonradan hallettik hepsini.”
Hem Ahmet Akdeniz, hem Hamit Demir bu çalışmaları “eş dostun yardımları”, “yakın çevrelerinin dayanışması” ve “kendi konfor alanlarından taviz vererek yapabildiklerini” dile getiriyor Hamit Demir insanların desteklemek istediğini, ama bu iyi niyetlerin tek başına bir anlam ifade etmeyeceğini dile getiriyor: “Derli toplu bir proje içinde, sürdürülebilir bir planlama ile yapılması gerekiyor. Devletten başlayarak, yerel yönetimler ve sivil toplumun yapacakları çalışmaları programlaması ile çözebiliriz.” Hamit Demir üzerine basa basa vurguluyor “Belediyeler bu işle ilgili çalışma yapmak zorunda, başka yolu yok”.
Ahmet Akdeniz, çeşitli kurumlar konusunda ise “artık istemekten vazgeçtik” cümlesini kullanıyor, çünkü “sadece kendilerini yavaşlattığını” fark etmişler: “Biz Hatay için harekete geçmek için kimsenin bize para vermesini bekleyemeyiz.”
“SANAT İYİLEŞTİRİR KİBRİNDEN VAZGEÇİLMESİ GEREKİYOR”
Hamit Demir, özellikle sanatçılara seslenerek “Sanat iyileştirir, sanat iyidir” cümlesinin kibirinden vazgeçilmesi gerektiğini vurguluyor. Afet dönemlerinde sanatın değil, bir çift çorabın daha çok işe yarayabildiğini dile getiren Demir, sözlerini şöyle sürdürüyor. “Sanatı böyle kutsal kutsallaştırıp yüceleştirdiğimizde kendimize yine aşılmaz duvarlar yaratıyoruz. Sanat işlevsel olarak bu alanlarda yaşamın içerisine girebilir. Tiyatro bunun ilk ve doğrudan ilişki kurabilen örneğidir. Çünkü oyun bazlıdır, Oyun esaslı içgüdüsel bir iş, yaşamın her alanında sonsuza kadar devam eder, etkisi bitmez.”
Aylarca vakit geçirmesine rağmen çocukların hiçbiri Hamit Demir’in adını bilmiyormuş, “Nasrettin hocanın arkadaşı” olarak bilindiğini hatırlatıyor: “Gerçekliğin kendisi bu. Sanatın gücünü buradan aldığını düşünelim. Benim varlığımın ya da adımın bir nesne olarak bir önemi yok. Bunun kapsadığı alan, anlam dünyası çok değerli. Buradan yola çıkarsak sanatı değil, onun anlamını değerli kılacak şeylere yönelirsek işi başarmış oluruz”.
Tiyatro sanatçısı Ahmet Akdeniz de, afet alanını bir şenlik, bir karnaval havasına çevirmeye kimsenin hakkı olmadığını vurguluyor. “Çocukların duygularını yaşamaya ve o süreci acılarını ifade etmeye ihtiyaçları var” diyen Akdeniz, bilim insanlarının tavsiyesiyle materyal kullanmaya üç ay sonra başladıklarını anlatıyor. Ahmet Akdeniz, depremden iki hafta sonra iki çocuğun “İyi ki deprem oldu” dediğini aktarıyor ve ekliyor: “Neden mutlu çocuklar? Çünkü alana palyaçolar geldi, müzisyenler geldi, yüzleri boyandı, şenlik ortamı var. Çocuğu kendi duygusundan koparıyorsunuz. Bunu yapamazsınız, kötü müteahhit ile eşdeğersiniz bunu yaparsanız. Nasıl ki müteahhit bina yıkıyorsa, siz tüm psikolojiyi yıkıyorsunuz. Akdeniz, travma döneminde sahada çok fazla performans, oyun ve konsere tanıklık ettiklerini, insanların gelip kendilerine şikayet ettiğini anlatıyor ve verdiği yanıtı söylüyor: “Biz sahanın polisi değiliz”
Psikolojik Danışman Sümeyye Atasoy da, oyuncak ve benzeri materyallerin çocuklara yıkımı hatırlatabileceğini, rekabete dayalı oyunların oynanmaması gerektiğini dile getiriyor.
“BİLİM YAPMA DİYORSA, YAPMA!”
Hamit Demir bazı STK’ların kendisini aradığını, ancak “yalnızca kendi bildiklerini yapmak istediklerini” vurguluyor ve acı tabloyu şöyle özetliyor: “Ben anlatmaktan çekinmiyorum, bunun bedellerini ödeyen biriyim. Çok kaba, çok zarar verici, hiçbir yararı olmayan, yalnızca şov amaçlı ve inanılır gibi olmayan kibirli işler yapıyor. İlk üç ay travma dönemi, bu dönemde ruh sağlığı uzmanlarının belirlediği yöntemler çalışılmalı. Sizin keyfiyetinizin hiçbir anlamı yok, değeri de yok. Ameliyathaneye girmişsiniz, doktor ameliyatı yapacak neşter istiyor, sen diyorsun ki hastana şöyle bir şeyler yapayım, onu güldüreyim. Anlatabiliyor muyum, durumun absürtlüğünü yapmayın arkadaş. Depremin dördüncü, beşinci günü palyaço kıyafetleri giyerek ya da kortejler kurarak oralarda gezmenin anlamı ne?”
Travma dönemlerinde sanatçıların tek işlevinin “ruh sağlığı çalışan uzmanların çalışmalarına eşlik etmek, onların işlerini kolaylaştırmak” olduğunu dile getiren Hamit Demir, ilk hafta böyle bir iş bile olmadığını söylüyor: “Ben gideyim insanlara moral vereyim. Verme, arkadaş verme! Ruh sağlığı uzmanları bunu anlatıyor. İnsanlara zarar verme olasılığı olan bir şey varsa, yüz kişiden birini bile bu alanda riske atıyorsa yapma. Dur. Bilim diyor ki, yapma!”
Hamit Demir, kendini geliştirmek için uğraştığını hatırlatarak, “Ne olur biri desin ki bana, ne yapıyorsun, nasıl katkı sağlarız? İzmir’den Ahmet Akdeniz var, bir de psikoloji birimindeki arkadaşlar var. Biz bu yöntemi anlattığımız halde kimse ilgilenmiyordu. Bu her psikoloğun da bildiği bir şey değil ki! Özellikle afetleri çalışmış, travma dönemini çalışmış bilim insanlarıyla çalışmamız gerekiyor. Sanat ne zaman işe yarıyor biliyor musunuz, üç buçuk dört ay geçtikten sonra, yaşamın kendi normal ve dinamikleriyle atmaya başlayacağını varsaydığımız dönemde. Sanatsal etkinlikler çok ciddi işlevler görmeye başlıyor. Hele ilk 8 haftada materyal kullanmak bile tehlikeli. Mesela balon hediye etmek istiyorlar, yapmayın diyorum. Niye, diyorlar. Balonlar çok tehlikeli, çünkü patlıyor, uçup gidiyor. Yeni bir kayıp! Bu tetikleyici bir şey. O dönemde insanların hediyeye ihtiyacı yok, yaşam desteğe ihtiyacı var. Kış geldi, yağmur yağıyor, paltoları yok, üstünde çorapları yok. Ne oldu şimdi o ilgi?”
Ahmet Akdeniz de, travma döneminin sanatın performansını gösterebileceği bir dönem olmadığını vurgulayarak, şunları söylüyor: “Bundan çok eminim çünkü gözlerimle gördüm. Çocukların paylaştıklarını biliyorum.”
OYUNBAZ TEKNİĞİ NEDİR? NELER ÖĞRENMELİ?
Hamit Demir, “Oyunbaz” olmanın şartlarını aşamalarıyla anlatıyor, söze “Bir kere arama kurtarma çalışması bileceksiniz” diye başlıyor, sonra devam ediyor: “İlk yardım nedir bilmeniz gerekiyor. Hiç olmazsa pansuman yapmayı bil. Bunları bilmiyorsan, yanında ekipman yoksa, ne yapıyorsun ki orada? Psiko-ilkyardım denilen bir süreç var. Psikolog olman gerekmiyor, ne yapmalısın, nasıl bir öntem izlemelisin? Bununla ilgili deneyim kazanmalısın. Sonra da ben de sana oyun ve oyunbazlık tekniğini anlatayım. Eğer bu tekniği kullanmak istiyorsan tiyatrocu, oyuncu olman da gerekmiyor. Herkes bunu yapabilir. Herkesin yapabileceği şeyler var. Bunun bir yaklaşımı, bir metodolojisi var.”
Oyunbaz tekniğini kullanmak ve geliştirmek için tüm bu aşamaları içeren bir eğitim planlaması gerektiğini vurgulayan Hamit Demir, bu konuda bazı belediyeler ve bir aç iş insanı ile görüşmüş, “Çok heveskar görmedim ya da onlar bu konuda çok değerli bulmuyorlar” diyor.
Hamit Demir, Hatay’da 3, 3,5 ay kaldığını, 300’den fazla atölye yaptığını, 30 bin kilometreyi aştığını ve yaklaşık 8 binden fazla çocukla iletişim kurduğunu dile getiriyor. Ahmet Akdeniz de, yaptıkları çalışmalar duyuldukça sahadaki çeşitli kurumlardan davetler aldıklarını, günde 5-6 noktaya gittiklerini söylüyor.
Kendi oyunbaz tekniğine dair de bilgiler veren Ahmet Akdeniz, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Benim Oyunbaz tekniğim çocuklardan oyun almaktı, onlardan sokakta oyunları aldık. Bize oyun öğretmelerini istedik. Onlara bilgi üstünlüğü vermek istedik. Çocuklar orada Hatay’ın yerli oyunlarını, kendi oynadıkları oyunları oynadılar. Bunları oynarken çeşitli şiddet öğlerini değiştirdik, oyunların içine duygu eklemeelri yaptık. Örneğin Geçit diye bir oyunları var, bir geçitten geçiyorlar ve her geçtiklerinde bir şeye dönüşüyor. Mesela bir savaş ortamı, okul ortamı… İçine duygu ekledik, dedik ki: Her geçitten geçtiğinizde bir duygu söyler misiniz? Bunun gibi onlarca sokak oyununa küçük ekleme çıkarmalarımızı oldu. Hatta benim bir anım var, ilk defa duyduğum bir oyuna küçük eklemelerde bulunduk. Sonra bir başka mahalleye gittiğimizde değiştirdiğimiz şeklinin oynandığını gördük. İzini sürdük, oradan bir çocuk bizim atölyemize misafir olarak gelmiş, mahallesine götürmüş.” Psikolojik Danışman Sümeyye Atasoy da, Oyunbaz olan Hamit Demir’in atölyeler içinde eşit bir ilişki düzlemi kurduğunu, Oyunbaz’ın oyunu kuran kişi olduğunu, ama lider pozisyonunda olmadığını anlatıyor.
“OYUN ESASLI PSİKOSOSYAL DESTEK ÇALIŞMASI”
Hamit Demir, “Oyunbaz” tekniğini ise şöyle özetliyor: “Biz çocuklarla oyun ve oyunbazlık esaslı psikososyal destek çalışması yürütüyoruz Oyunbaz bütün bu çalışmayı planlıyor. Bu çalışmalar aslında daha önce psikolog, psikolojik danışman ya da sosyal hizmet uzmanı tarafından belirlenmiş sürecin akut döneme ilişkin içeriklerini kapsıyor. Biz oyunlarımızı bu içeriklere göre belirliyoruz; ilk günden 12. haftanın sonuna kadar tüm çalışma belirleniyor. Aynı grupla haftada en az bir, en fazla 3 çalışma. Yani bir kerelik bir şey değil. Düzenli ve 12 haftayı kapsayan çalışma. Bu çalışmanın içinde iki tane psikososyal gözlemci, bir tane oyunbaz gözlemcisi var. Oyunbaz çalışmalarını yaparken raporlama yapıyorlar, gözlem yapıyorlar. Sadece çocuklarla da yapılmıyor aslında, yetişkin, arama kurtarmacı, sosyal desteğe gelen ya da oradaki travma mağduriyeti yaşayanlarla yapılabileceğini öngördük. Oyunbaz her çalışmadan önce neye odaklanacağını belirliyor ve gözlemcilerine izleme yönergeleri veriyor.”
Oyunbaz’ın yönlendirici ya da eğitmen olmadığını, çocukların oyun arkadaşı olduğunu vurgulayan Hamit Demir, “Oyun kuruyor, oyun bozuyor, oyun içerisinde hareket ediyor. Çocukların oyun arkadaşı olarak hareket ettiği için onlarla eşitlenme alanı yaratıyor.” Psikolojik Danışman Sümeyye Atasoy da bu duruma dikkat çekerek, “Lider de olmadığı içni herkes eşit ve herkes için rahat, özgür bir alan orası. O yüzden tüm duyguyu orada ifade edip, katharsis yaşayabiliyor çocuk” diyor. Demir, tüm bu sürecin ölçülebilir, raporlanabilir nitelikte olduğunu, uzmanların aldığı notlarla, danışmanlarla süreci yeniden değerlendirdiklerini ifade ediyor.
“DUYGULARIN KABUL EDİLDİĞİ BİR ALAN…”
Ahmet Akdeniz ise “Oyunbaz” tekniğiyle yarattıkları alanın duyguların kabul edildiği bir alan olduğunu dile getiriyor, “Gerçekten çok önemli. Sadece afetlerde değil, toplum olarak bu konuda çok sıkıntılıyız. Küçükken çocuk düşünce, diyoruz ki ‘Kalk acımadı ki!’ Nasıl acımadı? Acıdı, dizi acıyor çocuğun. Çocuk ağlıyor. Mesela bir çocuğa ‘Canının yandığını biliyorum, bana sarılarak ağlayabilirsin’ diyebilir miyiz? Ne olur bunu dersek? Çocuk duygularının kabul edildiğini görür, kendisini değerli hissetmeye başlar.”
Sümeyye Atasoy da, bu tekniğin çocuğa dış dünyada ifade edemediği duygunun, oyun alanında ifade edilmesini sağladığını vurguluyor. “Çünkü orası çok özgür bir alan” diyen Atasoy, orada güvenli bir alan kurduklarını söylüyor: “Bizim çalışmalarımızın bence verimli olmasının bir sebebi de travma döneminde çocuğa bir rutin sağlamış olmamız. O karmaşanın içinde çocuğa bir rutin sağlamış oluyoruz. Her gittiğimiz çalışma yeri çünkü planlı şekilde gittiğimiz bir yer. Diğer hafta geldiğimizde niye geldiğimizi biliyor.”
Hamit Demir, kullandıkları yöntemle ölçüp değerlendirilen 300’den fazla raporları olduğunu anlatıyor: “Bütün Hatay’ı gezdik, bu park da olur, mahalle arası da olur, seçkinci değiliz. Bize devamlılığı olan, çocukları bir arada görebileceğimiz bir yer lazım. Her akşam bu raporları yazarken değerlendirmeleri konuşuyoruz, bir sonraki çalışmada neyi izlememiz gerektiğini görüyoruz.”
“SURİYELİ ÇOCUKLARLA ÇALIŞMA:
SAHANIN GERÇEĞİ ESNEK OLMAKTIR”
Ahmet Akdeniz, Türkçe bilmeyen Suriyeli çocuklarla yaşadığı deneyimi de anlatıyor. Çevirmenin aracının lastiği patlayınca Türkçe bilmeyen çocuklarla baş başa kalmış ve bir saat dil bilmeden atölye yapmışlar: “Oyunbaz tekniği ile ilgili çok önemli bir ayrıntı bu. O gün bana deseydiniz ki, ‘Dil bilmeyen çocuklarla atölye yapabilir misin?’, ‘Hayır’ derdim. Onlarla iletişim kurmam lazım çünkü. Ama o gün başka bir gerçeklik vardı ve sadece beden diliyle tüm oyunları öğretmeyi öğrendim. Hem öğrendim, hem öğrettim. Sahanın gerçekliğine esnek olmaktır. Yine şöyle bir örnek vereyim, bir uzmanla yaş gruplarını belirliyoruz. Ama Hatay’da bir çadır kenttesiniz. Bir çocuk ablasının elini tutmuş beraber geliyor. Hayır mı diyeceksin? ‘Uzman bize 7-8 yaş dedi’ mi diyeceksin? Bu tekniği ona göre oyunlaştıracaksın, o yaş grubunun da dikkatini çekecek bir öğe ekleyeceksin. Belki oyunun bir parçası, belki yönlendiricisi yapacaksın. Küçüklere harekete yönelik bir hikaye, diğerine daha sözel bir hikaye koyacaksın.”
Hamit Demir, sahada bütün işin oyunbaza kaldığını vurgulayarak, oyunbazın yöneteceği ve yürüteceği oyunları daha önceden belirlediği şekilde değişkenleri hareket ettirerek yürütmek zorunda olduğunu dile getiriyor ve bunun hiç kolay olmadığını dile getiriyor. Ahmet Akdeniz de, oyunbaz tekniğinin yaşayan bir teknik olduğunu hatırlatarak, şunları söylüyor: “Oyunbaz tekniği için hayalim sürekli var olması. Biz henüz en iyisini yapmıyoruz, en iyisini yapacağız bir gün. O gün de diyeceğiz ki, daha iyisini yapacağız. Buraya bir çok sanatçının dahil olmasını isterim. Oyunbaz tekniği bir deneyim aktarma aracı. Bir müzisyen, bir ressam olabilirsiniz, bir hafta sonra bana bir şeyler öğretmeye başlarsınız. Hamit hoca bizim ustamız, ama üst dil, alt dil, rütbe yoktur. Psikososyal gözlemciler de oyunun bir parçası oluyorlar. Bize gelip soruyorlar, “İzleyebilir miyiz?’ diye. Hayır, izleyemezsiniz, ama oynayabilirsiniz:”
* “Türkiye’de Kamusal Tiyatro Deneyimleri ve Olanakları” projesi bir Avrupa Birliği projesi olan CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı tarafından finanse edilmektedir.