Şuan Okunan
Talebeyiz Biz: Sanat dayanışmayı inşa etmede eşsiz bir araç

Talebeyiz Biz: Sanat dayanışmayı inşa etmede eşsiz bir araç

Hataylı gençlerin sanatla kendilerini ifade ettikleri “Biz hâlâ buradayız…” sergisi İstanbul’a geliyor. Talebeyiz Biz Derneği kurucuları Müge Ayan ve Sonel Balkan, Fikir gazetesine konuştu ve sanatın dönüştürücü gücüne dikkat çekti. 
MUSTAFA KARA

Hataylı gençler, depremin ikinci yılında “Biz hâlâ buradayız…” demek için İstanbul’a geliyor. Gençlerin sanatla yeniden inşa edilen umut hikâyelerini anlatan sergi, 6 Şubat 2025 Perşembe günü DEPO İstanbul’da saat 19.00’da yapılacak açılış kokteyliyle açılacak. Sanat Elçileri Projesi kapsamında düzenlenen sergi depremden etkilenen gençlerin yaşadıkları sorunlara karşı sesle, sözle, renkle ve hareketle nasıl yaratıcı çözümler ürettiklerini gözler önüne seriyor; 20 gencin ürettiği 29 tablo, 3 video, 2 heykel, 2 yerleştirme, 5 şiir, 2 müzik parçasını içeriyor. 26 Nisan’a kadar ziyarete açık kalacak olan “Biz hâlâ buradayız…” sergisini ve sanatın dönüştürücü gücünü Talebeyiz Biz Derneği Kurucu Başkanı Müge Ayan ve Yönetim Kurulu üyesi Sonel Balkan ile konuştuk.

Depremden etkilenen gençlerin sanatsal üretimlerinin Hatay’dan İstanbul’a taşınması nasıl bir anlam taşıyor? Sanat, iyileşmede ve farkındalık yaratmada nasıl bir rol oynuyor?

Müge Ayan: Depremin hemen sonrasında her ne kadar çok hızlı ve geniş çaplı bir reaksiyon verilmiş olsa da bu reaksiyon ne yazık ki zamanla sönümlendi. Oysa ki deprem bölgesindeki ihtiyaçlar farklılaşarak devam ediyor, uzunca bir süre de devam edeceği anlaşılıyor. Bunun farkındalığını yaratmayı önemsiyoruz. Serginin İstanbul’a taşınması gençlerin sözünün daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlıyor ve hepimizi dayanışmayı büyütmeye davet ediyor.

Sanat, bu sergide toplumsal farkındalık yaratmanın bir aracı olarak öne çıkıyor. Gençler, bu süreçte yaşadıkları deneyimleri yaratıcılığın dönüştürücü gücüyle tüm topluma duyuruyor.

Sonel Balkan: Sanat, farkındalık yaratmada ve dayanışmayı yeniden inşa etmede eşsiz bir araç çünkü duygulara dokunuyor, insanları düşündürüyor, harekete geçiriyor. Özellikle toplumun kolektif travmalar yaşadığı anlarda, sanat hem bireysel hem de toplumsal bir iyileşme alanı sunuyor. Sergideki eserler, sadece depremden etkilenen bireylerin hikâyelerini değil, aslında hepimizi kapsayan bir iyileşme ve dönüşüm mesajını da taşıyor. Örneğin, ‘Ankadaş‘ adlı eserde, bir araya gelen gençlerin dayanışma içinde Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğma gücüne atıfta bulunuluyor.

Serginin öne çıkan kavramları “dayanışma” ve “dönüşüm”. Bu temalar serginin içeriğine nasıl yansıyor?

Müge Ayan: Dayanışma” ve “dönüşüm” sergimizin hem içeriğini hem de ruhunu şekillendiren iki temel kavram. Sergide yer alan her eser, bireysel ve toplumsal travmaların sanat yoluyla nasıl dönüştürülebileceğini, umuda ve dirençliliğe nasıl evrilebileceğini gösteriyor. Örneğin, Kintsugi tekniğiyle yapılan bir eser, kırılganlığın altınla güçlendirilerek yeniden inşa edilebileceğini anlatırken; Arsuz’un rüzgâra direnen ağaçlarını konu alan bir video, zorluklara rağmen köklerimizden güç alarak ayakta kalabileceğimizi simgeliyor.

Dayanışma ise tüm bu dönüşüm sürecinin temelinde yatıyor. Gençler bir araya gelerek, birbirinden ilham alıp destek alarak yarattı bu sergiyi. Depremle ortaya çıkan bireysel hikâyeler, toplumsal bir seslenişe dönüştü. Sanat, bu dayanışmayı görünür kılmanın, iyileşme ve değişim süreçlerine kapı aralamanın bir aracı oldu. Biz sadece yaşadıklarımızı değil, geleceğe dair umudumuzu ve dönüşüm için birlikte hareket etme çağrımızı da bu eserlerle paylaşıyoruz.

Sergiye katılan gençlerin sanatla kurduğu ilişkinin birebir tanığısınız. Nasıl bir iyileşme süreci yaşadılar, sanat nasıl bir işlev üstlendi?

Biz projeyi kurgularken daha çok plastik sanatlara yönelik kurgulamıştık, fakat çeşitli sanat dallarına iştahlanan, çok yönlü ve heyecanlı bir genç topluluğuyla karşılaştık ve olabildiğince atölyelerin kapsamını gençlerin üretmek istedikleri alanları içerecek şekilde genişletmeye gayret ettik. Örneğin, gençlerden biri aslında resimle pek ilgisi olmadığını ve arkadaşına destek olmak için katıldığını söylemişti. Sonrasında dört tane muhteşem şiir yazmakla kalmayıp bir tablo da yaptı; tiyatro oyununda da oynadı. Şiir yazdığını yakın arkadaşı dışında kimseye söylemiyormuş. Sergide öğretmeni de onun şiirlerini gördü ve etkilendi. Bu alanın açılabilmesini çok önemsiyoruz. Başka bir genç müzikle ilgilendiğini ve çalışmalara katılırsa kendisi için ne gibi bir içerik olabileceğini sordu. O da hem iki müzik parçasının üretim sürecinde hem de tiyatroda yer aldı. Şarkı yazan, gitar ve piyano çalan, şarkı söyleyen gençler bir araya geldi ve bir müzik topluluğu oluştu.

Gençlerden biri bir tiyatro oyunu yazdı, ardından Beliz Güçbilmez ve Tilbe Saran gibi çok değerli uzmanların gönüllü desteğini alma olanağımız oldu, gençlik tiyatrosu alanında uzman olan arkadaşımız Ece Taşkın müthiş bir özveriyle defalarca Arsuz’a geldi ve çok yoğun bir hazırlık sürecinin sonucunda “İçimizden Biri” adlı tiyatro oyunu gençlerle katılımcı bir şekilde sahneye konuldu. Böylece müzik topluluğunun yanı sıra bir tiyatro topluluğu da ortaya çıkmış oldu. Oyunun prömiyerini yaklaşık 150 kişi izledi. Özetle farklı modalitelerde bireysel olarak ve topluca pek çok sanat işi üretildi ve bu işlerin her biri aslında gençlerin sesi. Kendini ifade etmek ve birlikte üretmenin yanı sıra iyileştirici olan bir başka süreç de görülmeye ve duyulmaya ilişkin ihtiyaçlarının karşılık bulması oluyor.

Sonel Balkan: İşlerden de bir iki örnek verelim. Bir genç yıkılan evinin kalıntılarından bir beton parçasını getirip umudu anlatan bir sanat eserine dönüştürdü. Bir başka genç depremde enkaz altında kalan bir tablosunun aynısını atölyeler sırasında tekrar yaptı. İş metnine “depremin yıkıcılığına karşı bir direniş olarak izleyicileri yeniden başlamaya çağırdığını” yazdı. İşlerin kendisi ve iş metinleri aslında bu sorunuzun en güzel cevabı. Bunları sergide görmek mümkün olacağı gibi, sergi sonrasında yayına açacağımız dijital katalogda da görmek mümkün olacak.

Sergiye katılan gençlerle sanatsal süreçte nasıl bir etkileşim kurdunuz?

Müge Ayan: Sonel de ben de sanatçı değiliz; birimiz eğitimci, birimiz antropoloğuz. Yaptığımız çok basit bir şey aslında. Öncelikle güven ortamı inşa ediyoruz. Hiyerarşiden uzak, eşit ilişki kuruyoruz. Bunu gençleri çevreleyen başka yetişkinlere, yani ailelere ve öğretmenlere de örneklemeye çalışıyoruz. Gençlerin ihtiyaçlarını içtenlikle anlamaya çalışıyoruz ve bu ihtiyaçlara cevap verecek ortamlar, atölyeler, mekânlar, ilişkiler kurmak için elimizden geleni yapıyoruz.

Beslen-Üret-Sergile şeklinde adımladığımız bir modelimiz var: Önce gençleri sanatçılarla ve uzmanlarla bir araya getiriyoruz ve sanatın farklı alanlarında beslenmeleri için olanak sağlıyoruz, ardından sanatçıların desteğiyle gençlerin birlikte üretmeleri için alan açıyoruz. Elimizden geldiğince liseli gençlerle üniversiteli gençleri bir araya getirmeye, birbirlerinden beslenmesini mümkün kılmaya çalışıyoruz. Son olarak, yapılan üretimlerin izleyici ve ziyaretçilerle buluşabileceği sergi etkinlikleri düzenleyerek gençlerin sesinin daha geniş bir kitle tarafından duyulmasını sağlıyoruz.

Sonel Balkan: Yaz boyu geçirdiğimiz her an aslında iyileşmeye katkı sağladı. Sadece onlara değil biz yetişkinlere de. Yıllardır sivil alanda gönüllü/profesyonel olarak varız ve gençlerle yürüttüğümüz çalışmalarda yaptığımız işin ne kadar anlamlı olduğunu bir kez daha fark ettik. Bir tuvale parmaklarıyla, fırçayla can veren gençler kendi başlarına çalışırken keyif aldılar. Başını yana çevirdiğinde içinde olduğu topluluğun üyelerini gördüğünde yüzünde oluşan gülümseme iyi geldi hepimize. Okulda birbirini tanıyan fakat iletişim kurmayan gençler dost olmaya başladı. Yemek arasında toplandığımız sofranın etrafında sıcacık muhabbetler döndü. Şimdi kurduğumuz bu topluluğu büyütmek, daha fazla gençle bir arada olmak için sorumluluk alıyorlar. 2-5 Nisan arasında yapacağımız Tebdil-i Mekân Festivali için fikir üretiyorlar, birlikte heyecanlanıyorlar.

Eserlerin üretim ve serginin hazırlık aşamasına dair iz bırakan bir anınız oldu mu? Paylaşmak ister misiniz?

Sonel Balkan: O kadar çok ki! Gençlerle geçirdiğimiz her gün yüzümüzde asılı kalan bir gülümseme oluyor. Her gün sofra etrafında toplandığımız anlardan başlayalım… Önce herkes aç ve yorgun olduğu için çıt çıkmayan, karınlar doyup da kan şekeri dengesini bulduktan sonra herkesin kendini açtığı, sesin ne neşenin gitgide yükseldiği, kahkahaların eksik olmadığı bir şekilde devam eden sofralarımız unutulmaz. Proje kapsamında bestelenen iki müzik parçasının stüdyo kaydını almak için Sanat Elçileri Müzik Topluluğuyla Adana’ya gidip dönerken yolda birlikte bağıra bağıra şarkı söylememiz yine iz bırakan başka bir süreçti.

Topluluğumuzun en genci olan ve liseye geçiş sınav sonucunu atölyelerimiz sırasında öğrenince çok üzülüp ağlayan bir Sanat Elçileri Topluluğu üyesi gencin kısa bir süre sonra arkadaşlarıyla birlikte neşe içinde halay çekiyor olduğunu görmek yine bir başka unutulmaz anı… Arsuz’la ilgili bir Doodle atölyesinde “Arsuz’da neler var?” sorusuyla başlayan “Deniz, çakıl taşları, arkadaşlar” derken bir anda ortaya çıkan “Sahilde” isimli bir müzik parçası bizi hem şaşırtan hem çok sevindiren ve heyecanlandıran bir başka anı… “Tiyatro oyununun kahramanına ne söylemek istersiniz?” yönergesine bir gencin yazdığı, “Haydi kalk dans edelim öncelikle, üstündeki kara bulutlar dağılsın” diye başlayan şiirini ilk dinlediğimiz an… Daha anlatabileceğimiz çok anı var fakat sanıyorum bu örnekler şimdilik yeterli olur.

Ayrıca Bakınız

Sergi sadece bir sanat etkinliği olmanın ötesine geçerek bir “çağrı” niteliği de taşıyor. Bu çağrıya toplumun nasıl yanıt vermesini bekliyorsunuz? İsteğiniz nedir?

Müge Ayan: Bu sergi, yalnızca sanatın iyileştirici gücünü değil, aynı zamanda dayanışmanın dönüştürücü etkisini de vurgulayan bir çağrı. Gençler “Biz hâlâ buradayız ve burası yalnızca Hatay değil; dayanışmanın, yaratıcılıkla iyileşmenin ve hepimiz için daha güzel bir dünyanın olanaklarını birlikte kurduğumuz her yer.” diyor. Bu çağrıya en güçlü yanıt, dayanışmayı büyütmek ve daha kapsayıcı bir toplum için birlikte harekete geçmek olabilir.

Serginin bundan sonraki durağı ya da planlanan başka projeleri var mı? Gençlerin sesini daha geniş kitlelere duyurmak için neler yapmayı planlıyorsunuz?

Serginin bundan sonra bir durağı olur mu bilemiyoruz fakat Füsun Sayek Sağlık ve Eğitim Geliştirme Derneği’nin Arsuz Yaşam Merkezi’nde bir “Genç Mekân” ve yine aynı yerde film gösterimleri için bir açık hava sineması kuruyoruz. Sanat, sinema ve edebiyat çalışmalarının sürdüğü bir alan olmasını hayal ediyoruz. Ayrıca Arsuz Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde bir müzik stüdyosu kuruyoruz.

Projemiz Nisan ayında bitiyor ve şu an en büyük hayalimiz bu mekânların gençlerle dolup taşması. Bunun için de kaynağa ihtiyacımız var. Arsuz’da bir model oluşturmaya çalışıyoruz aslında. Gençler sorumluluk alıyor, biz yetişkinlerin de alması gerekiyor. Nasıl olacak bilemiyoruz şu an ama oradaki gençlerle çalışmaları sürdürmeyi çok istiyoruz. Bu modeli gençlerin olduğu her yere taşımak gibi bir hedefimiz de var. Ancak bunun için sürdürülebilir desteğe ihtiyaç duyuyoruz. Gençlere alan açmak ve onların potansiyelini ortaya çıkarmak isteyen tüm kurumları iş birliğine davet ediyoruz.

“DAHA HIZLI VE ETKİLİ HAREKET ETMEK İÇİN DERNEK KURDUK 

Talebeyiz Biz Derneği’nin kuruluş sürecinden ve kuruluş amacından söz eder misiniz?

Müge Ayan: Talebeyiz Biz gençlerin kültür-sanata eşit erişimini ve aktif katılımını artırarak onların iyi olma haline katkıda bulunmayı, bu yolla kapsayıcı ve katılımcı bir toplumun inşasına destek vermeyi amaçlıyor. 2021 yazında bir antropolog ve bir öğretmen tarafından sosyal girişim olarak kuruldu Talebeyiz Biz. 2022 yılında gençlerle ilk projemizi yürüttük. Schneidertempel Sanat Merkezi’nde ilk sergi açılışımızı gerçekleştirdik. Bu süreçte bir arada olduğumuz gençlerle iletişimimiz devam etti. Silgi Sergisi ENKA Sanat Dr. Clinton Vickers Sanat Galerisi ve daha sonra Maltepe Belediyesi, Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde izleyicileriyle buluştu.

Sonel Balkan: 6 Şubat sabahı Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde sergi kurmayı planlarken deprem haberine uyandık. İlk günden itibaren farklı zamanlarda Hatay’ın farklı ilçelerindeydik ve uzun bir süre orada olmamız gerektiğini düşündük. İstanbul’daki gençlerle bir araya geldiğimizde neler yapabileceğimizi düşünürken onlardan gelen öneriyle Dayanışma için Sanat Projesi başladı. Sosyal medyadan yaptığımız çağrıya yaklaşık 50 genç cevap verdi. 26 genç sanat üretimlerini yaptı ve Depo İstanbul’da “Gençler de var!” sergisi açıldı. Niyetimiz bu sergideki eserlerin satılması ve Hatay’daki gençlerle atölyeler yapılmasıydı. Fakat beklediğimiz gibi bir kaynak yaratamadık. Fon arayışımız sürerken dernek tüzel kişiliğiyle daha hızlı ve etkili hareket edebileceğimizi düşündük. Nisan 2024’te 5 genç kurucu üyeyle kuruluş sürecimizi başlattık. Sosyal girişim olarak başlamak sanıyorum bizim için avantaj oldu. Yaptığımız tüm çalışmalarda etnografik eylem araştırması yöntemiyle ilerliyoruz aslında. Döngüsel bir süreç var ve bu süreçte sürekli veri toplayıp neyi nasıl daha iyi yapabiliriz’i düşünüyoruz.

(Fikir gazetesinden alınmıştır.)


Tüm Hakları Saklıdır 2024 - Tasarım: Merhaba Grafik