Tiyatro Ras’ın ilk oyunu Tezgah: Hayallerini hatırla. Hatırlat kendine!

– Eskiden kasaplar yalnızca kasaplık yapmazlarmış.
– Cellatlık falan mı yaparlarmış?
– Hayır. Bahçıvanlık.
– Biraz da otları, çiçekleri keselim mi diyorlarmış?
– Kasaplık yapınca uzun süre, kan, et derken vahşileşip merhametlerini kaybetmesinler diye 6 ayda bir bahçelerde çalışırlarmış.”
MUSTAFA KARA
Etle, kanla çalışmak ile çiçeklerle ilgilenmek arasında derin bir fark olmalı. Peki, toplumsal adalet duygusunu anlamak hangi yaklaşımla daha mümkün olur? Empati ve merhamet sadece tek yönlü bir bakış açısıyla sağlanabilir mi? Kurbağalara taş atıp öldüren okul arkadaşlarına hak ettikleri cezayı veren bir kız çocuğu, kasaplık yaptığı 9 yılın ardından bahsediyor bahçıvanlık hikayesinden. Aslında yazar olacak hayal gücüne sahip, bundan söz edilmesi gurur da veriyor ama “kasabanın ilk kadın kasabı” olmak da az şey değil. Hele hele toplumsal adaletin peşine düşmek…
25 Şubat’ta prömiyer yapan “Tezgah”, farklı sahnelerde seyirci ile buluşmaya devam ediyor. Tiyatro Ras, yeni kurulmuş genç bir topluluk ve “Tezgah” da onun ilk oyunu. Oyun metnini ekipten Rıdvan Uludaşdemir yazmış, rejisini ekip olarak birlikte yapmışlar. Spoiler vermeden hakkında yazması çok zor bir oyun “Tezgah”. Zaten oyun esasen içsel bir sorgulama hikayesi; seyircisinden de alkışlamasını ya da kınamasını değil kendi yolculuğuna çıkmasını talep ediyor.
Kadınların, çocukların sürekli şiddet gördüğü, kaybolduğu, öldürüldüğü bir ülkede onların değil, ortadan kaybolan 49 erkeğin hikayesinin peşindeyiz. Erkeklik mühim: “Çocuklar da kayboluyor, hiçbir şey almadan. İnsanlar öldürülüyor, bebekler; çoğu kadın. İşçiler ölüme terk ediliyor. Çoklar… Garip değil mi, bu kadar konuşulmaması? Altı üstü 49 erkek.”
Evet geride bir iz, bir ses bırakmadan aniden kaybolan erkekler. Yanlarına hiçbir şey almıyorlar, kimseye de haber vermiyorlar, öylece çekip gidiyorlar. Sonuçta hepsi erkekler, “Bunda ne var ki?” dediğinizi duyar gibiyim, haklı olabilirsiniz. Yine de hemen klişeler gelmesin aklınıza mesele başka.
GERÇEĞİN NE KADARINA KATLANABİLİRSİN?
Kasap ve psikiyatristin bir kasaba kabasında karşılaşma tesadüfi değil. Zorlu hayatlardan gelen, kendilerinden çok başkaları için yaşayan 2 genç kadın, birbirlerini tanımaya çalışmıyor, tedbiri elden bırakmadan bir gizemi çözmeye çalışıyor. İkisinin de sırları çok, birbirlerine güvenmiyorlar ve sürekli tetikteler. Gerçek ağır çünkü. Bildikleri kısmı ağır, bilmedikleri, bilmezden geldikleri kısmı daha da ağır. Yüzleşme kaçınılmaz.
Kasap “artık yeter” diyor, geçmişten koparak kendi yolunu çizmeye çalışıyor, psikiyatrist bambaşka niyetlerle çıktığı yolda kendi gerçeğine tanık olmak, ona katlanmak zorunda. “Tezgah” soruyor, “Gerçeğin ne kadarına katlanabilirsin? Susmak kabul etmek anlamına geliyorsa… Değişim ancak yüzleşmek ve mücadele etmekle mi mümkün?”
Kasap dükkanında geçen oyunda “et” sadece fiziksel bir nesne olmasının ötesinde toplumsal karşılıkları itibarıyla özel bir yerde duruyor. Babadan devraldığı kasaplık mesleğini sürdüren etyemez bir kasap ve “sokak hayvanlarına özgürlük” eyleminden geldiğini söyleyen psikiyatristin karşılaşması, etin gündelik anlamından çok daha farklı. Etin politikasının ortaya koyduğu politik semboller, toplumsal cinsiyet meselesi bakımından da anlamlar taşıyor. Bu simgeler düzenin temelindeki şiddet ve sömürü sarmalını anlatmakla kalmıyor, aile ve kimlik sorunlarıyla iç içe geçmiş bir politik öğe olarak kendini gösteriyor.
“Tezgah”, kasap dükkanında karşılaşan, birbirinden çok farklı geçmişlere sahip iki kadının hikayesini anlatıyor. Yaşadıkları travmalar onları birbirleriyle ve kendi iç dünyalarıyla yüzleşmeye zorluyor. İkisi de geçmişin acılarıyla baş etmeye çalışırken, farklı yollarla direnmeyi seçen güçlü karakterler. İki karakterin ortak noktası ise ailelerinin tüm duygusal yükünü üstlenmiş olmaları. Daha doğrusu genç ömürlerinin bu yükle geçmiş olması: “Hayallerini hatırla. Hatırlat kendine. Sadece sana değil kendime de söylüyorum. Çocuk yaşta kaldıramayacağın bir gerçeği yaşamak ne demek biliyorum. Biliyorum o duyguyu. Sen annen değilsin, onun annesi değilsin. Ben de babam… Değilim…”
Kendi acılarının kaynağını bulmak ve anlam arayışını sonlandırmak için çıktığı yolculukta kendiyle yüzleşen tarafın sözleri bunlar. Kasap, yaşı genç olsa da, çoktan bu sorgulamanın sonuna varmış. İki farklı hayatın birbirini tamamladığı ve düğümü çözdüğü nokta bu karşılaşma.
ANLAMAK, YÜZLEŞMEK, DEĞİŞMEK!
Gözleri sıklıkla yaşartan, kahkahaların da eksik olmadığı bir oyun “Tezgah”. Rıdvan Uludaşdemir, metne bizim buralardan güncel anımsatmalar koysa da aslolarak oldukça evrensel bir hikaye anlatıyor. Adım adım bir bulmaca gibi örülmüş hikaye kadar, oyunculukların da etkisi var bunda. Sena Çalışkan ve İdil İnal samimi, sıcak ve duygu değişimlerinin hakkını veren bir oyunculukla izleyiciyi hikayenin içine çekiyor.
Oyunun işlevsel dekoru, bize sadece izbe bir kasap dükkanı içinde tüm hayatın sorgulandığı köşeli bir yapı sunuyor. Sanayi Mahallesi’nde çıkmaz bir sokakta, atölyeler arasında bulunan Tuhafier’in kendine has yapısı da bu duyguyu bütünlüyor. Kasap dükkanının havasını içinize çekiyorsunuz; etin kokusu burnunuza kadar geliyor, bıçağın soğuk keskinliğini hissediyorsunuz. Kadına yönelik her türlü şiddetin görüntüsü ya da anlatısı değil ama duygusu sahnede çarpıcı bir dille karşılığını buluyor. Anlatılan bir kahramanlık öyküsü değil; insanın kendi iç yolculuğunu keşfetmesinin, yüzleşmelerin ve geçmişte yapılamamış seçimlerin farkına varmanın hikayesi… “Canına tak etmişler”e çok daha erken el uzatmayı öğütleyen bir ses.
Çünkü “..oğlanlar şakadan atıyor taşları, kurbağalar gerçekten ölüyor.”
* “+16” uyarısıyla sahnelenen “Tezgah” 23 Nisan Çarşamba saat 20.30’da Eksi On Altı Mekan’da ve 4 Mayıs Pazar günü saat 20.30’da İBB Habitat Sahne’de olacak.
“Tezgah”
Yazar: Rıdvan Uludaşdemir
Sahneleme: Tiyatro Ras
Kostüm Tasarım: Ezgi İnal
Dekor Tasarım: Şizen Sabahyıldızı
Müzik Düzenleme: Sude Erdoğan
Işık-Ses Kumanda: Sertaç Korkmaz
Afiş Tasarım: Hilal Keleş
Oyuncular: Sena Çalışkan, İdil İnal