MUSTAFA KARA
Şarkılar aşka dair; hepsi değilse de yüzde 99’u. İyi de kim bu aşıklar?
Zamane Romeoları, bu devrin Ferhatları ne iş yapar? Bugünün Jülyet’i servise binmez mi, Şirin’in üstüne fazla mesai hüznü çökmez mi hiç?
Burçak Tarlası‘ndan, Fabrika Kızı‘na çok hikâye var anlatılan… Biz sevdaya dâhil birini seçelim. Müzik, işçi ve elbette aşk… Bir popstarın en bilinen parçalarından birini mesela: Uykusuz Her Gece’yi…
“Bu soğuk kahvede
sabahlarım bazen günlerce
rüyalarıma gelme diye
uykusuz her gece
yorgun ölesiye.”
Türkçede cinsiyet anlaşılmıyor pek ama, özgün versiyonda bir kadın bu sözleri söyleyen. Ajda Pekkan’ın sesinden düşünelim biz de. Gerçi öyle olunca da kahvehane garsonluğu pek yakışmıyor popstara… Sözlerdeki apaçık anlamların ötesinde başka anlamlar arıyor dinleyen kulaklar. Mesela ekşisözlük’teki şarkıyı anlamlandırma çabaları hep bundan muzdarip. Bu kadın kim? Gece sabahlara kadar kahvede ne işi var? Oturmuyor bir türlü. “Saçma” geliyor, “anlamsız” geliyor, “nasıl böyle olur,” diye soruluyor.
Neden? Çok basit değil mi? Tek soruyla özetleyelim: İşçi kadının ağzından anlatılmış bir şarkıya alışık mı “Türkçe sözlü hafif batı müziği”miz?.. Kaçımız bu şarkıyı dinlerken, sözlerin bir işçi kadın ağzından yazıldığını düşünür ki?
Ve hatta, düşündük ki?
Oysa sözler çok açık; sevgilisini başka bir kadınla öpüşürken gören kadın öfkeyle “çalıştığı yer”e geliyor ve başlıyor anlatmaya:
“Kendimi buldum ben çalıştığım bu yerde.
Azalır acılar da belki gitgide
Uykusuz her gece, bu soğuk kahvede.
Sabahlarım bazen günlerce,
rüyalarıma gelme diye.
Uykusuz her gece, yorgun ölesiye.
Unutur muyum seni? Yorulsam her gece.”
Bir acıyı dindirmenin, unutmanın yolu olarak çalışmak. Hiç durmadan sabahlara kadar çalışmak. Çalışarak ter dökerek sağaltmak. Ne kadar da “burjuva” alışkanlıklar! Evet sözünü ettiği şey “aşk acısı” -ki biliyoruz işçiler de aşık olur- ve onunla başetmeye çalışan bir kadın işçi.
Şarkıyı bir de öyle dinleyin, düşünün şimdi. Ajda imgesinin “star”lığına kapılmadan. Kare kara anlatılan hikâyeyi gözünüzün önüne getirin.
“Masada boş bardaklar, kirlenmiş tabaklar.
Çoğalıyor önümde, bitmesin sabaha kadar.
Yakmıyor elimi, artık bu kaynar sular.
Yoruldukça kaybolur acılar”.
Garson kadının kaynar suda yanan elleri… Bir de bunu bile baskılayan, daha beter bir “acı” olarak aşk acısı! Evet, tam olarak bu… “Müzikte işçiler”i ararken, bu popüler şarkıya değinmeden geçmek mümkün değil elbette.
Başta söyleyeceğimizi şimdi söyleyelim. Ajda Pekkan’nın Mayıs 1983’te yayınladığı “Süperstar 3” adlı albümünde yer alan şarkısı “Uykusuz Her Gece”. Türkçe sözler Fikret Şenes’e ait. Ama, özgün haline sadık kalınarak Türkçe’ye çevrilmiş. Çünkü, şarkının aslı Amerikalı Amii Stewart’ın 1983 yılında yaptığı albümde “Working Late Tonight” olarak yer alıyor. Bestesi Mario Capuano’ya ait. Hikâye tam olarak Türkçe’dekinin aynısı. Ve aynı yıl, Ajda Pekkan’ın söylediği bu şarkı hem albümün en “hit” parçası oluyor, hem de Ajda Pekkan’ın müzikal tarihinde önemli bir dönemece işaret ediyor. 1987 ve 1998’da Ajda Pekkan şarkıyı iki kez daha revize ederek yeniden söylüyor, albümlerine alıyor. Teoman da 2000 yılında rock soundu ile bu şarkıyı yorumluyor.
Amerika’da ya da Türkiye’de hiçbir versiyonunda “öz” değişmiyor aslında. Ama bu şarkının “algılandığı” biçiminin doğru olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunun nedeni Ajda Pekkan’ın söylemesi mi? Belki. Belki de değil.
Ezberlerimizin, klişelerimizin ötesinde bir anlatım vardır belki… “Sürekli çalışmaktan kaynaklı fiziksel acılarla ruhunu iyileştirmeye çalışan işçi kadın” imgesi üstüne düşünmeli. Yorularak iyileşmek, çalışarak iyileşmek… Çok mu bildik bir yoldur bu? Çok mu kadına dairdir? Çok mu işçiye dairdir? Hangisi baskındır? Düşünmeli.
Aşka dair olanın da bireysellikten toplumsallığa uzanan bir yol olabileceğini; bireyin ruhundaki acıların da toplumsal olduğunu görebilmeli. Bu bildiğimiz bir şeydi zaten. Hâlâ da öyle. “İşçi sınıfını ölmeden mezara sokma” derdindekilerin “sınıf mı kaldı ya”lı ucuzlukların gizlemeye çalıştıklarını da görmeli. O kimliğiyle değil de; o açıdan değil de; şu şekilde değil de… Geçin efendim!
İşçi kadının acısını çalışarak dindirmesi işte bu şarkının hikâyesi. Ağdalı edebiyata boğmadan, sağa sola çekiştirmeden, ahkâm kesmeden; öyle en saf haliyle bizimdir işte. Aşklar vardır, acılar vardır, kadınlar vardır, işçiler vardır. Varlar, varız!
“Uykusuz her gece,
yorgun ölesiye.
Unutur muyum seni?
Yorulsam her gece”.
Unutur muyuz sahiden?
Aşk acısından, ekmek kavgasından, geçim derdinden, hayatta kalabilmek için ölesiye değil, sahiden ölerek çalışanlar varken unutulabilir mi? Daha vahimi, görmezden gelinebilir mi? Emek? Aşk?
Çalışarak, yorularak çektiğimiz acılar mı büyük, sevgiden ya da sevgisizlikten çektiğimiz acılar mı? Bunun yanıtını bir şarkı veremez elbette.
Gün gelir bir acı öbür acıyı bastırır, gün gelir tersi…
Çünkü insan.
Çünkü, “Uykusuz Her Gece” güzel şarkı.
Çünkü, “yoruldukça kaybolur acılar.”
Ve işçiler yine “yorgun ölesiye.”