MUSTAFA KARA
Levantenler… Argoda “tatlısu frengi” de denen Avrupalı Osmanlı tebaası… Batılıların “doğulu” diye küçümsediği, Doğuluların “Batılı” diye yüz çevirdiği “medeniyet elçi”leri… Ve elbette onlardan bugünlere kalan bakiye… Osmanlı İmparatorluğu topraklarının yerli hıristiyan halkları için değil, sonradan gelenler için kullanılır Levanten tabiri… Dinleri de Rum, Ermeni gibi yerli Ortodokslar topluluklardan farklı olarak çoğunlukla Katoliktir.
İstanbul, İzmir başta olmak üzere büyük liman kentlerine yoğunlaşmış Batılı halklara dayanan bir topluluktur. Çoğunlukla ticaretle ulaşan, entelektüel düzeyi yüksek insanlardır.
Sözcüğün kökeni İtalya’nın doğusunda yer alan Akdeniz toprakları için Fransızca’da kullanılan Levant, yani Doğu sözcüğünden gelir. Bakmayın bizim “Batılı”lar için Levanten dediğimize, sözcük anlamı “Doğulu”dur. Hatta, çıkışı itibariyle Batı’da yaşayan Batılıların Doğu’da yaşayanları küçümsemek için ürettiği bir sözcüktür Levanten. İlk dönemlerde hakarethamiz içeriği nedeniyle pek de sevilmez bu kavram. Gerçi hala da pek sevildiği söylenemez. Bugün de Levantenler, kendilerine Levanten denmesinden pek hoşlanmaz.
Levantenler üzerine kitabıyla da bilinen sinemacı, yazar Giovanni Scognamillo, “Levanten kimdir?” sorusunu “İtalyanlar bize üçkağıtçı Ortadoğulu diyor” diye yanıtlamıştı. Sözcüğün doğduğu zamanlarda; Türklerin “Tatlısu Frengi” dediği Levantenleri İtalyanlar “Şark kurnazı”, “Ortadoğulu” diye küçümsüyordu.
Türkçeye yerleşen Frenk sözcüğü ile benzeşir kaderi… Osmanlı-Fransız yakınlaşması sonrası buralara yerleşen Fransız tüccarlar için halk arasında kullanılan Frenk sözcüğü gibidir. Levantenler de daha çok bu Fransızların yaşadığı Frenk mahallelerine yerleşirler. İş için geçici gelenler ile tamamen yerleşenleri ayırmak için de “Levanten” sözü kullanıma girer. Giderek tanım, “Osmanlı topraklarında doğmuş büyümüş Frenk insanı” olarak yerleşir. Frenk burada Fransız’ı değil, bütün Avrupalıları anlatır.
Ön Levanten sayılan Ceneviz ve Venediklilerden sonra, Levantenlik tanımı diğer Batı Avrupalı halkları da kapsayarak Ege’nin, Karadeniz’in liman kentlerine uzanır. Levanten nüfus içinde zamanla Fransız ve İtalyan ağırlığı da oluşur. Ortak özellikleri Roma Katolik Kilisesi’ne bağlı olmaları olan Levantenler, yerel Rum nüfusunun da bir bölümüyle iç içe geçerler. 19. yüzyıla gelindiğinde ise artık İngiliz ve Almanlar devreye girmiştir. Protestan olan İngiliz ve Almanlar da Levanten nüfusa dahil olur ve bugünkü daha geniş anlamdaki Levanten kavramı doğar.
İstanbul’un Galata, Beyoğlu gibi semtleri ana mekanları olmak birlikte 17. yüzyılda bir ticaret merkezi olarak parlayan İzmir de önemli Levanten merkezlerinden biri olarak öne çıkar. Kent nüfusu içindeki Levantenlerin oranı yüzde 15’e kadar yükselir. İzmir’in Rum nüfusun ağırlıkta olduğu bir kent olması, evlilikler yoluyla Levantenler ile Rumların içiçe geçmesi, Levantenler’in yerelleşmesi sonucunu da doğurur. Öyle ki, İzmir’de Rumca giderek Levantenlerin ortak dili olur. Levantenler Osmanlı’da özel hukuka tabiydiler; davalar Osmanlı mahkemelerinde değil elçiliklerde kurulan mahkemelerde görülürdü. Taraflardan biri Osmanlı ise mahkemeler Osmanlı kurumlarına taşınır, Levantenler için çevirmenler devreye girerdi.
Levanten nüfusu Osmanlı’nın son yıllarında iyice yoğunlaşsa da, Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren farklı bir dönem başlar. Sevr sonrası Ege ve Akdeniz kıyılarındaki işgal yılları Levantenlerin de büyük ölçüde sonunu getirir. Ağırlıkla Fransız, İngiliz, İtalyan nüfustan oluşan ve Rumlarla içiçe olan Levantenler, “işbirliği içinde” sayılırlar. Ve Kurtuluş Savaşı sonrası çoğu ülkeyi terk etmek zorunda kalır. Özellikle büyük İzmir Yangını, kentin Levantenleri için dönüm noktası olur. Küçük bir bölümü düzen yeniden sağlandıktan sonra geri dönerler.
Cumhuriyet sonrası ticari ayrıcalıklarını kaybeden Levantenler, ekonomide devletçi politikalar ve yerli burjuvaların da çıkışıyla eski parlak günlerini yitirir. Pek çok Batı ülkelerine göç eder, İtalya İtalyan asıllı Levantenleri geri almak için özel bir teşvik politikası geliştirir. Bugün İstanbul’da Osmanlı’nın Levanten ailelerinden gelip, bugün de kimliğini koruyan bin civarında kişi olduğu tahmin ediliyor. İzmir’de bugün halen yaşayan 1500’e yakın Levantenin yarısı İtalyan, dörtte biri ise Fransız kökenli. Ayrıca, Antalya, Mersin gibi kentlerde de az sayıda Levanten aile var.
Levantenler her dönem Osmanlı Sarayı ile iyi ilişkiler içinde oldular. Avrupa ülkeleri ile ilişkilerde rol oynadılar, Saray’ın mali işlerine dahil oldular. Özellikle son dönemde bankacılık, madencilik, ticaret gibi alanlarda onlar Saray’ın işlerine yardım ettiler, Saray onların önünü açtı. Avrupalı sanatçılar ile Osmanlı Sarayı arasında da ilişki kurarak pek çoğunun İstanbul’a gelmesini sağladılar. Saray ile ilişkileri o kadar iyiydi ki, Sultan Abdülmecit ve Sultan Abdülaziz İzmir’e gittiğinde Venedikli Baltazzi ailesinin evine konuk oluyor, hatta kalıyordu. Baltazzi ailesi, Osmanlı’nın ilk bankası “Dersaadet Bankası”nı kuran; Şirketi Hayriye’nin ilk gemilerini Avrupa’dan getiren aile…
Levantenlerin özellikle bankacılık, ticaret, denizcilik ve madencilik gibi alanlarda yoğun faaliyet yürüttüğü biliniyor. Kapitülasyonlar ve özel ayrıcalıklarla kısa sürede büyük servetler de edindiler. Levantenler üretim alanında da gelişkin şirketler kurdular. Öyle ki, Levantenlere ait OCM şirketine ait 20 bin dokuma tezgahında 100 bine yakın işçi çalışıyordu. Ürünler de Avrupa’ya pazarlanıyordu. İzmir Levantenleri deniz ticaretinde de öncü olmuş, Anadolu’nun tarımsal ürünlerini Avrupa’ya taşınmasına aracılık etmişlerdi.
Levantenlerin Osmanlı kentlerinin kültürel hayatına katkıları ciddi boyutlara ulaşıyordu. Mimari alanında ön Levantenlerin eseri sayılabilecek Galata Kulesi hala kentin en önemli sembollerinden biri. Bugün de faal olan St. Antuan Kilisesi İstiklal Caddesi üzerindeki önemli kiliselerden biridir. İstanbul ve İzmir’de köşkleri bugün hala ayakta olsa da, çoğunlukla farklı kişilerin ya da devletin elindedir. Bulundukları mahallelerin kimliğini açığa çıkaran, dört yüz yıllık Levanten geçmişini bugüne taşıyan eserler olarak yükselirler. İstanbul’da Beyoğlu, Galata, Pangaltı; İzmir’de Buca, Bornova köşkleri, ticari binaları ve kiliseleriyle halen Levanten mimarisinin izlerini taşır.
Osmanlı dönemi Levanten mahalleleri bakımlı caddeler, beyaz badanalı avlulu evler, kafeler, lokantalar, tiyatrolar ile öne çıkan parlak mahallelerdi. Bu mahalleler, Avrupa kentlerini andıran bir görünüşe sahipti. Avrupa kültür ve sanat dünyası ile yakın temasları da olurdu ve pek çok Avrupalı sanatçının yolu Levanten mahallelerine düşerdi. Tiyatrolar, konserler ile Batı’daki kültürel eğilimler vakit geçmeden İstanbul’a, İzmir’e taşınırdı. Bu entelektüel ortam, son dönemlerde yüzünü Batı’ya dönen Osmanlı aydınları için de eşsiz bir fırsat sağlıyordu. Levantenler özellikle 19. yüzyılda kendi dillerinde pek çok gazete de çıkarıyorlar; toplam tirajları 100 bine ulaşıyordu. Bu gazeteler görece daha özgür olduklarından Osmanlı aydınları tarafından yoğun ilgiyle karşılanıyordu.
Eğitime önem veren Levantenler, yaşadıkları her kentte kendi ulus adlarını taşıyan okullar açtılar. Bugün bu okullardan bazıları hala faaliyette. Ve hala çok seçkin ve başarılı okullar olarak biliniyorlar. Aynı şekilde Levanten hastanelerinin bir bölümü de bugün hizmet vermeyi sürdürüyor. Levantenler, futboldan tenise, patenden at yarışına pek çok sporun da Osmanlı topraklarındaki öncüsü oldular. Amatör de olsa ilk futbol kulüplerini kurdular, hatta İzmir’in takımları ile İstanbul’un takımları arasında maçlar yapıldı. Levantenler arasından diplomatlar çıktığı gibi, Beyoğlu’nda belediye başkanlığı yapan Edouard Blacque gibi isimler de çıktı. İzmir’de ilk belediye, ilk hava gazı ve elektrik şirketleri, ilk demiryolu sistemi hep Levantenlerin eseridir. İzmir’in Buca Hipodromu da Levantenlerden mirastır. Futbol, polo, kriket gibi pek çok oyun da Levantenler sayesinde Osmanlı topraklarında oynanır olmuştu.
Sosyal hayatlarıyla Frenk usulü hayat yaşayan Levanten mahalleri zaman içinde “alafranga” denilen kavramın da yaratıcısı oldular. Kılık kıyafetten yaşam tarzına özgün bir kimlik geliştiren Levantenler, balo, karnavallar, yortularla bulundukları bölgenin sosyal hayatına renklerini vermişlerdi. Bu durum, bazı kesimlerde garipsense, hatta tepkilere neden olsa da, zaman içinde modern kültürün bu topraklarda yayılmasının ilk adımlarından biri olma işlevi gördü.
Levantenler hem geldikleri ulusun kültürü, hem Osmanlı topraklarında birlikte yaşadıkları diğer Avrupalı halklarla ilişkileri, hem de Osmanlı’nın Hıristiyan ve Müslüman halklarıyla etkileşimleri sayesinde kocaman bir kültür mozaiği oluşturuyordu.
Bugün çok az sayıda kalsalar da, hala o görkemli tarihin, en parlak yılları yaşadıkları 19. yüzyılın izleri yaşadığımız kentlerde, gözümüzün önünde…