Boş Yapma Enstitüsü: Yaşadığımız günlere dair serbest atış alanı
“Ortalık karışacak vaziyet alın” diye yola çıkan Boş Yapma Enstitüsü 5. yılını geride bıraktı. Güncel meselelerden sinemaya, gurmelikten dünya kentlerine zengin bir program ve konu çerçevesine sahip olan podcast ağı, özellikle Y kuşağının sözcüsü gibi. “Hayatın her alanında fikir beyân etmeye çalışan bir podcast kanalı” Boş Yapma Enstitüsü’nü kurucusu Müjdat Çetin’le konuştuk.
Söyleşi: AYŞEGÜL ALGAN
İsmiyle başlayalım “boş yapma” sözü aslında emir kipiyle iletilen bir talep. “Saçma sapan konuşma”, “zamanını anlamsız işlerle harcama” gibi anlamları var. Tam tersini yapmak üzere bir “enstitü”ye gerek var mıydı? Pandemiden önce başladığınıza göre nedeni “can sıkıntısı” değil, yoksa öyle mi?
İsim konusunu cevaplamak benim için çok basit, ancak okuyanlar için epey saçma gelecektir. O dönemki kız arkadaşım, podcast ağının kurulduğu 2019 yılı civarında popülerleşen “boş yapma” sözcüğünü bolca bana karşı söylemekteydi. Zihnime gereksiz bir şekilde yerleşmişti. Belki de bu tabire ve o dönemki kız arkadaşıma tepki olarak düşündüm o dönemde. Onu net bir şekilde tarif edemem. Ancak o dönem bir yönüyle de tutarlı bir noktadan yaklaştığımızı da söyleyebilirim. Diğer podcaster arkadaşlarla birlikte kayıtlara ilk başladığımızda; yalnızca aklımızdakileri konuşacağımız, bir nevi boş yapacağımız bir platform düşünmüştük. Bu sebeple de isim, bu kalıp üzerine oturdu. En çok boş yapılan alan gibi bir mantıkla, “boş yapma” kalıbının sonuna “enstitüsü” kelimesi de eklendi ve tabela oluştu.
Sonraki yıllarda işler bizim için değişti. Bu işi yapmaya başladığımızda ben ve program yapan diğer insanların ekseriyeti 23-25 yaşları aralığındaydı. Üniversiteyi yeni bitiren veya hala okuyan, hayatına yön verememiş insanlardık. Devam eden süreç bizleri de olgunlaştırdı ve boş yapmaya o kadar da lüksümüz olmadığını gösterdi. Yani şu anda isim “boş yapma enstitüsü” olsa da, içeriklerde bağlam dışı veya “boş yapma” olarak değerlendirebileceğimiz anların sayısı gün geçtikçe azalıyor.
Başlangıç sebebini iki kelime özetliyor aslında: Bedava üretmek. Kendi fikirlerimizi, eğlencelerimizi insanlarla paylaşmak ve bunu yaparken de masraf yapmamayı düşünüyorduk. Ancak süreç bizleri bambaşka bir noktaya götürdü. Artık neredeyse her içeriğin belli bir masrafı bulunmakta. Çünkü o dönemde kaliteyi önemsemeden, sadece üretmeyi önemsiyorduk. Podcastler arasında önemli bir konum elde edince, masraf da mecburen beraberinde geldi.
“Ağırlığı Y kuşağından olan insanların, birbirlerini bulduğu ve düşüncelerini belirli formatlarla sunduğu bir podcast platformu olduğumuzu söyleyebilirim. Bu ülkenin 2000’lerde yaşadığı süreçlerin tamamını hafızasında tutan insanlar bulunmakta. Eğlence ve gündem dışı programlarımızda dahi, bizi bu günlere sürükleyen sürecin ve yetiştiğimiz dönemin etkisini görmek mümkün.”
“Hayatın her alanında fikir beyân etmeye çalışan bir podcast ağı” tanımı güzel de, siz kimsiniz peki? Kimler var bu ağda, hangi saiklerle bir araya geldi?
Podcast üretmeye karar verdiğim dönemde, benimle benzer düşünen arkadaşlarımın toplanacağı bir alan olarak projeleri tasarlamaktaydım. Bazı projelerimiz hala da aynı saiklerle ilerliyor. Hatta o dönemde ilk tanıtım cümlemiz “Burası karışacak vaziyet alın.” idi. Kemal Sunal’ın Sahte Kabadayı filmine bir gönderme amaçlı, biraz da ciddiyetsiz bir biçimde koyduğumuz bir mottoydu.
Üretimlerimizi paylaştığımız günün ertesinde, Manisa’da üniversite öğrencisi olan iki arkadaşın yaptığı podcastin kayıtları önümüze geldi. Bu arkadaşlar Türkiye’de alt liglerde oynanan futbol maçlarına değinen bir içerik üretmekteydiler. O andan itibaren çok daha katılımcı bir alan haline gelmeye başladık. 2021 yılında her podcastin ayrı birer kanalının olacağı sistemimize geçiş yaptık ve orada “podcast ağı” ibaresini de faal olduğumuz yerlerde kullanmaya başladık. Bu sayede şu anki tanımımızın tam karşılığını ifade edebilir hale geldik.
Ağırlığı Y kuşağından olan insanların, birbirlerini bulduğu ve düşüncelerini belirli formatlarla sunduğu bir podcast platformu olduğumuzu söyleyebilirim. Birçok programda benim olduğumu görmüşsünüzdür. Benle birlikte üretim yapan insanların büyük bir kısmı benim yaşlarımdaki yakın arkadaşlarım. Benim olmadığım podcastlerde de, yine ağırlıklı olarak Y kuşağı mensubu ve bu ülkenin 2000’lerde yaşadığı süreçlerin tamamını hafızasında tutan insanlar bulunmakta. Eğlence ve gündem dışı programlarımızda dahi, bizi bu günlere sürükleyen sürecin ve yetiştiğimiz dönemin etkisini görmek mümkün. Kısacası “Biz Y kuşağıyız” diyerek, başlığı da vermiş olayım.
Benzer fikirlerde insanlar mısınız? Ayrı düştüğünüzde ne yapıyorsunuz? Tartışmalı konularda dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
Podcast üreten her arkadaşımla ortak noktalarımız oldukça fazla. Hayat görüşümüzün üç aşağı beş yukarı benzer olduğunu biliyorum. Ancak her insan topluluğunda ayrı düşme ihtimali de mevcut. Bu gibi durumlarda her bir kişinin tolerans gücüne güvenmekteyiz. Başta da benim. Yaptığımız programlarda da, küçük bir ayrışmazlığın dünyaları bölmemesi gerektiğini gösterebildiğimizi düşünüyorum. Hatta bilerek ayrı düştüğümüz bir bölüm olarak tasarladığımız Gurmelik Denemeleri’nin “makarna vs. pizza” bölümünü buna örnek olarak gösterebilirim.
Kobra Gündem, Anti Cahiliye, Gurmelik Denemeleri, Dollyworld, Chorus gibi farklı formatlar var. Popüler kültürden gündelik gelişmelere, dizilerden müziğe pek çok alanda boş yapıyorsunuz. Konu seçiminde kriter nedir?
İkinci cümledeki tespit son derece doğru. Sinema, dizi, gündelik siyaset, müzik gibi pek çok alanda popüler kültür gündemini takip ediyoruz. Boş yaptığımız veya bilhassa dolu konuştuğumuz konular, ağırlıklı olarak dönemin gündemini takip eden konular oluyor. Örneğin yılda sadece 2 ay yaptığımız Eurovision 101 bunun tam karşılığıdır. Yalnızca Eurovision döneminde yapılıyor ve sonrasında önümüzdeki yıl yeniden meydana çıkıyor. Ancak geçtiğimiz yıl biten Chorus, Kobra Kobra’nın bazı özel bölümleri (4 yıl önce yayımladığımız Huysuz Virjin serisini mutlaka dinleyin.), Dollyworld’ün geçmişteki filmlere dair yorumları ve Gurmelik Denemeleri’ndeki anlatının bir kısmı; güncel ve geçmiş arasında bağ kurma isteğimizi de cisimleştiriyor.
Hem geçmiş hem de güncel konulardaki tercih kriterimizi, programcılarımızın bilgi ve eğlence aktarma motivasyonu olarak somutlaştırabilirim. O gün belirlenen içeriği kayda dökmek bizleri motive ediyorsa, o içerik mutlaka yapılır. Eğer bir konuyu aktaracak motivasyonu kendimizde bulamıyorsak veya o konu için yetkin olduğumuzu düşünmüyorsak, düşünülen program fikri bir süre daha rafta kalıyor.
Kobra Gündem’de yaşadığımız günler ile kurduğunuz münasebetin formu ne? Popüler gündemlere dair “serbest atış” mı yapıyorsunuz, yoksa tüm bu yaşadıklarımızı anlamlandırmaya çalışan bir “ana hat” var mı? Son yıllarda ne yaşıyoruz sahi biz?
Kobra Gündem’in yaşadığımız günlere dair “mizahi” bir serbest atış alanı olduğunu söyleyebilirim. Bazı konuların mizahı dahi yapılamadığından, oralarda mecburen ciddi olunuyor. Ancak çoğu konuda dalga geçilecek ve tamamen şaka olduğu sanılabilecek şeyler yaşadığımız için, o anlarda Kobralarımız mizah dozu kuvvetli bir ateş etme alanı buluyor ve istedikleri her şeyi fütursuzca söylüyorlar.
Özellikle de pandemi dönemiyle birlikte tamamen bir sirkin içine düştüğümüz hissi hepimizin malumu. İyi ki Kobralar var ve bizler de haftada 1 saat de olsa bu gündemle dalga geçme şansını yakalayabiliyoruz. Bence onlar da yaşadıklarımızı tam anlamıyla anlamlandıramıyorlar. Ama nereden gelip nereye gidebileceğimiz konusunda iyi tahminleri var ve bu tahminleri bize güzel aktarıyorlar.
Bu arada ben Kobra 1 veya Kobra 2 değilim. Canlı etkinliklerimize gelmeyen bazı dinleyicilerimiz, bazen benim Kobra 1 veya Kobra 2 olduğumu sanıyor. Ben de bu programın birçok kısmında dinleyiciler kadar bilgi sahibiyim. Ancak yüklemeyi ve ilk dinlemeyi ben yaptığım için onlardan biraz daha avantajlıyım. He bir de canlı etkinliklerinde onları ben takdim ediyorum.
“Gün tabakları yaptığımız 50. bölümümüz kat ettiğimiz mesafeyi dinleyicilerle birlikte kutlamayı amaçlamaktaydı. Öte yandan yine Y kuşağı olma getirisiyle, anneleri güne giden çocuklar olarak nostaljik bir içerikle bu köşe taşını koymayı istedik. O gün gelen konuklarımız da, bizlerle birlikte tam anlamıyla bir “gün” ortamı oluşturdu. Kısır, börek, çay ile birlikte bolca dedikodu da yaptık.”
Formatları tek tek sorup anlattırmayacağım ama “Gurmelik Denemeleri” podcast seriniz ilginç. Bir araya gelip “gün” de yaptığınıza göre bir yol haritası vardır herhalde? Ortaya çıkış hikayesini ve hazırlık sürecini anlatır mısınız?
Öncelikle Gurmelik Denemeleri’nin yol haritasındaki çoğu şeyi tamamladığımızı söyleyebilirim. Canlı etkinlik, alanında yetkin konuklar vs. Sponsorlu içerikler ve çok daha fazla konuğun dahil olduğu içerikler, haritanın daha da büyümesini sağlayacaktır. Gün tabakları yaptığımız 50. bölümümüz ise, kat ettiğimiz mesafeyi dinleyicilerle birlikte kutlamayı amaçlamaktaydı. Öte yandan yine Y kuşağı olma getirisiyle, anneleri güne giden çocuklar olarak nostaljik bir içerikle bu köşe taşını koymayı istedik. O gün gelen konuklarımız da, bizlerle birlikte tam anlamıyla bir “gün” ortamı oluşturdu. Kısır, börek, çay ile birlikte bolca dedikodu da yaptık.
Gurmelik Denemeleri, BYE’nin 2. yılının bitimine doğru aklıma gelen bir fikirle ortaya çıktı. Yemeklerle ilgili sohbet etmeyi çok seviyordum ve bunu benimle birlikte yapabileceğini düşündüğüm Bengü Candan ile bu fikrimi paylaştım. O da sağ olsun kabul etti ve geçtiğimiz günlerde bu ortaklığın 50. bölümüne ulaştık. Üniversite yıllarından tanıdığım Bengü’yle arkadaşlığımızın çok iyi oluşu, birçok bölümde hazırlığı minimum seviyede tutmamızı sağlıyor. Aynı yemekleri sevmesek de, yaklaşım benzerliği sebebiyle her yemek üzerine birkaç dakika konuşma şansımız var. Ancak hem yemek yemeyi hem de podcast yapmayı çok sevdiğimiz için, her bölüm öncesinde konu olan yemekten en az birer örnek edinip tatmaya çalışıyoruz. Bu da bizim bölüm kaydı esnasında tat hafızamızı canlı tutuyor.
Türkiye’nin son 5 yılına dair Boş Yapma Enstitüsü’nün analizi ne? 5 yıldır yaptığınız onca saat yayında gündelik hayatımıza, kültür sanat iklimimize dair ne gördünüz, hangi sonuçlara vardınız? Boş yapmaya değer hangi noktalar öne çıkıyor?
Yola çıktığımız 2019 yılında pandeminin getirdiği bireysel tüketim alışkanlığının daha az olduğunu söyleyebilirim. Bu sayede insanlar kültür edinimi için çok daha fazla bir araya gelmekteydi. Şimdi de birçok tiyatronun veya konserin dolu olduğunu görmekteyiz. Kültürel açlığını gidermek istiyor insanlar. Ancak kültür yalnızca bir sanat üretiminin tüketimi değildir. Onun üzerine konuşmak, onu hayatına katmak da kültürün bir parçası. Bu 5 yıl içerisinde bence bu hissiyat hızla ortadan kaybolma yoluna girdi. Tabii bu kültürün kişiler nezdindeki yansıması. Kurumsal kısmı çok daha acı.
Aslında kültür sanat iklimimizin tamamına yakını boş yapmaya değer. Üretken insanlar ve onları talep edenlerin önemli bir kısmı, sosyal medya sayesinde birbirlerini bulabiliyorlar. Lakin ülkemiz kültür sanat ortamının nepotizm aşkı bitmek bilmiyor. 2019’da bizim kayıt yaptığımız ilk yer, o dönem part time çalıştığım Beyoğlu Sineması’nın arka odasıydı. Aradan geçen 5 yıl içerisinde Beyoğlu Sineması’nın geçtiği süreç ve bu sürecin unsurları dönemin alegorisi gibi zihinlerimizde canlanıyor. Kısaca üretken ve hevesli insanların, birtakım patronlar tarafından heba edilmesi diyebilirim. (Bu arada iyi ki orayı İBB aldı. Yoksa hiç kimsenin gücü, oradaki borçları ödemeye yetecek seviyede yeni bir kolektif yapı kurmaya yetmezdi.)
Gündelik hayatın boş yapmaya değer kısmı için yorum yerine öneri yapmayı tercih ediyorum. Kobra Gündem’in Ahmet Hakan Köşesi’ni sakın kaçırmayın. Gündemi değerlendirmek için milyonlarca lira alan insanlar, basının amiral gemisinde “boş yapıyor”. Kobralar da sağ olsun, o boş yapılan unsurları yerden yere vurarak bizler için tatlı bir yolla intikam alıyor.
Dinleyici profilinden söz edelim mi biraz da? Gençler mi, boomerlar mı, hangi kuşak sizi dinliyor? Dinleyicilerden dönüşler nasıl, nasıl bir etkileşim içindesiniz?
Dinleyicilerimizin önemli bir kısmı, bizimle benzer yaşta olan insanlar. Programcılar için bahsettiğim “Y kuşağı” olma durumu, önemli ölçüde dinleyicilerde de geçerli. Ancak bazı programlarımızda farklı kuşaklara da taşabildik. Gurmelik Denemeleri ve Chorus’un X kuşağında da karşılık bulduğunu istatistikler bizlere gösterdi. Kobra Kobra’nın da X kuşağı içerisinde karşılığı olsa da, Y ile birlikte Z’ye de göz kırptığını görmek mümkün. Diğer programlarda da Y kuşağının baskın bir üstünlük kurduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Y, Z, X harflerine tenezzül etmeyecek insanlar için kabaca açıklayabileceğimiz iki tespit var. İlki ekseriyetin 30 yaş civarına geldiği veya az da olsa geçtiğini; ikincisi ise görece eğitim seviyesi yüksek, büyükşehirlerde yaşayan insanların genel itibarıyla podcast evrenini ve bizleri tercih ettiğini istatistikler ışığında belirtebiliriz.
Yüz yüze buluşmalı etkinlikler de yapıyorsunuz. Buralara genel dinleyici profili mi geliyor, yoksa daha “yakın çember”le mi buluşuyorsunuz? Youtube’da yüzünüzü bile göstermezken, bu yüz yüze buluşmaların amacı nedir? Ne bekliyorsunuz?
Podcast üretimine başladığımız ilk yıllardaki başlıca tüketim alanı Spotify, SoundCloud ve Apple Podcasts idi. Buralarda edindiğimiz dinleyici kitlesinin sayı olarak karşılığını görüyorduk. Fakat onlarla etkileşime girme konusunda epey zorlanmıştık. Öte yandan pandemi döneminde yoğun miktarda dinleyicinin bizlere yöneldiğini ve yine de etkileşim kurmaktan uzak kaldığını gördük. Pandemi sürecinin geride kalmasıyla birlikte, toplumun önemli bir kısmının sosyalleşmekten ve sohbet etmekten uzaklaştığını düşünmeye başladık. Bu arada çoğul eklerle konuşmamın sebebi, benimle birlikte diğer podcaster arkadaşlarımın da benzer düşüncede olması.
Hem bizleri dinleyenleri tanımak, onların görüşlerini dinleyebileceğimiz bir platform edinmek için; hem de ilerleyen dönemlerde canlı podcastler vasıtasıyla işlerimize maddi bir kaynak oluşturabilmek adına yüz yüze buluşmalı etkinlikler düzenledik. Bu etkinliklerin tamamına yakınında da hedefimize ulaştık.
Soruda da aktarılan yakın çemberin ağırlığı pek çok etkinlikte hissedildi. Özellikle de bu yıl başladığımız film gösterimleri serimizde ve 5. yıl özel etkinliğimizde; Boş Yapma Enstitüsü’nün sadık takipçileri, içerik üreticileri ve yakın çevrem yer aldı. Ancak Kobra Kobra’nın canlı podcastleri ve Gurmelik Denemeleri’nin 50. bölüm etkinliği, yakın çemberin katbekat üzeri genel dinleyici profiliyle karşılaşmamızı sağladı.
YouTube’a görüntülü içerik üretmeyi çok istesek de, maddi kaynaklar ve dağıtım imkanlarımızın henüz istediğimiz seviyede olmaması sebebiyle başaramadık. İlerleyen dönemde bu güce sahip olduğumuz takdirde birkaç programımızı görüntülü bir şekilde yayımlamayı çok isteriz. Bunu kısıtlı imkanlarla yapan Dollyworld isimli podcastimiz, bu konuda bizlere fazlasıyla şevk veriyor. Ancak kanalın kurucusu olan benim Sinema TV mezunu olmam ve görüntü konusunda kılı kırk yarmam, henüz bu ihtimalin ne zaman gerçekleşeceği konusunda cevap veremememe neden oluyor.
Lakin birkaç aydır YouTube’un podcastleri doğrudan yükleyebilme özelliğini getirmesi sayesinde, görüntüsüz ve hiçbir platform ücreti ödemeksizin dinlenebilme şansını edindik. Spotify’ın telif hakkı sorununu yıllardır çözmemesi sebebiyle, biz de içerik paylaşımlarımızda YouTube’u ön plana aldık. Spotify’daki yüzbinlerce dakika dinlenme, abone sayısı vs. maddi getiri olarak bizlere yansımıyor. Yansıyabilmesi için ABD’de yaşamamız gerek. Bu büyük bir saçmalık!
En çok etkileşim aldığınız bölüm, sizin de en içinize sinen bölüm mü oldu, yoksa ummadığınız yerden mi geldi? Yoksa hala patlamak için doğru bölümü mü bekliyorsunuz?
Ben de bu soruya içime sinen bir cevap veremeyebilirim. Tabii ki en iyi bölümümüzün gelecekte yapacağımız bölümler olduğunu düşünen pozitif bir yanımız mevcut. Umarım 5 yıldır koruduğumuz bu düşünceyi ilanihaye korumaya devam ederiz. Ancak geçmişte yaptığımız programlara şöyle bir bakınca, etkileşim ve üretim hazzının paralel ilerlediğini söylemem mümkün.
Örneğin sinema podcastimiz Mise-en-scene’de Beyoğlu Sineması üzerine konuştuğumuz bölüm, Kobra Kobra’nın her sezon en az birkaç bölümü, Gurmelik Denemeleri’nde konuk ağırladığımız bölümler ve yeni formatımız Anti Cahiliye’deki bölümlerin büyük bir kısmı; hem içerik açısından hem de etkileşim açısından fazlasıyla memnun etti. Bu paralelliği bozan içerikler ise genellikle Eurovision 101 isimli formatımızdan çıkmaktaydı. İlk iki sezonda Google aramalarında çokça çıkması sayesinde büyük rakamlara ulaşan bazı bölümlerimiz, bizleri ses kalitesi ve içerik yoğunluğu olarak tam anlamıyla tatmin etmemekteydi. Ancak sonraki yıllarda bu formatımızda da benzer bir paralellik yakalandı.
Youtube dışında bir web sitesi de var, “Ortalık karışacak vaziyet alın” deyip farklı mecralardaki işlerin müjdesini de vermişsiniz. Ne yapacaksınız başka? Yüzünüzü görebilecek miyiz artık mesela?
Web sitesi bizler için üretim alanlarının toplandığı ana mecra niteliğinde. Bir yandan Boş Yapma Enstitüsü podcastlerini; öte yandan benim film eleştirilerimi, bazı arkadaşlarımızın farklı konulara dair yazılarını ve sinema filmlerinin basın bültenlerini yayımlamaktayız. Web sitemizin ilerleyen dönemde, tıpkı podcast mecralarında olduğu gibi yoğun üretimin olduğu bir platform olmasını hedefliyoruz. Özellikle de son yıllarda sinemaya, kültür sanata dair içeriklerin yayımlandığı platformların azalması; bizlerin de bu konuya el atması gerektiğini düşündürdü. Bu alanda usta yayıncıları barındıran web siteleri kadar olmasa da, www.bosyapmaenstitusu.com da okuyanlara keyifli zaman geçirtecek bir alan haline gelecek. Buna inanıyorum.
YouTube veya farklı bir ortamda görüntülü program yapma konusunda biraz temkinli davrandığımı iki önceki soruda belirtmiştim. Ancak ilerleyen dönem için bunun bir sürpriz olmayacağını söyleyebilirim. Hatta YouTube kanalımızda Gurmelik Denemeleri’nin 50. bölümüne özel hazırladığımız bir video var. Orada program partnerim Bengü’nün ve benim yüzümün az da olsa zuhur ettiğini görebilirsiniz.
Farklı mecralarda olmasa da, birkaç ay içerisinde gelecek bir işin müjdesini verebilirim. Bir aksilik olmadığı takdirde, sinemadaki kişi kültlerini ve onların sinemaya kattıkları başlıca olguları ele alan Seyir Terası isimli podcastimiz, pek yakında tüm podcast platformlarında dinleyicilerle buluşacak. Hatta programı sunacak Azra Çelenk ve Ozan Özkan ile bu konudaki ilk toplantımızı dün yaptık. Hem yakın gelecekte, hem de önümüzdeki yıllarda heyecan duyacağımız işler yapmaya devam edeceğiz.