Ekonomiyi kasten anlaşılır hâle getiren oyun: Neredeyse Eşittir!

“Ekonomi çok sıkıcı değil mi? Karmaşık finansal terimlerle dolu. Neden sizce? Finansal sistem kasten karmaşık. Gözümüz kasten korkutuldu. Belki bir şeyi görmemizi istemiyorlardır.”
MUSTAFA KARA
“Neredeyse Eşittir”in iddiası büyük. Kimlerin anlatısı olduğunu şöyle özetliyor: “Sisteme dahil olup eşitlenmek isteyen, sistemi yıkıp eşitler yaratmak isteyen, sistemden kovulunca zaten eşit olmadığını fark eden, sisteme dahil olmayıp eşitliği umursamayan, sistemi hayallerinden dolayı göremeyip eşitlik nedir anlamayanların anlatısı…”
Yani isimleri değiştir bak, anlatılan bizim hikayemiz!
“İşverenler, zengin halalar ya da kazı kazanlar, bize hakkımız olanı verir mi? Peki bu sistemin dışına çıkmadan eşitlik mümkün mü?” Bunlar iddialı sorular. Cihangir Atölye Sahnesi, daha ilk andan izleyici ile kurduğu etkileşimle düşünmeye, yeni bir anlam kurmaya davet ediyor. Ekonominin “anahtar”ı parayı tartışıyor önce. Kağıt üzerine basılı bir takım resimlerin taşıdığı anlamı ve değeri sorguluyor, sorgulatıyor.
Daha oyun başlamadan paranızı alıp çıkabilirsiniz, tabii eğer “verimli bir deneyim olmadığını”, ödediğiniz paranın karşılığını alamayacağınızı hissediyorsanız. Sahnenin hemen önünde duruyor paranız ve Anlatıcı “isteyen parasını alıp çıksın” diyor. Oyun boyunca ve oyunun sonunda da para aynı yerde, çıkarken de paranızın karşılığını alamadığınızı düşünüyorsanız, geri alabilirsiniz. Bu defalarca söylenmesine rağmen benim izlediğim temsilde kimse parasını almaya yeltenmedi. “Sanata parayla mı değer biçiyorsunuz” çıkışını yapan izleyici bile sanatın onurunu kurtarmayı aklından geçirmedi!
FİNANSAL SİSTEMİ ANLAMAK!
Oyun tanıtımında da geçen “finansal sistemin kasten karmaşıklaştırıldığı” ifadesine tezat olarak, ekonomiyi kasten ve ustaca anlaşılır hâle getiren bir oyun “Neredeyse Eşittir”. Her şeyin bir “değer”i var ve çoğu zaman bu değerin nasıl belirlendiğini anlamakta güçlük çekiyoruz. “ Sıradan ve biricik arzularımızla parasal sistemde eşit, özgür, iyi, haklı ve değerli olmamız mümkün mü? Enflasyon hepimizi fakirlikte bari eşitler mi? ” diye de soruyor. Bu sistemde eşitliğin imkansızlığını yazan da biliyor, yöneten de biliyor, oynayan da biliyor. Yer yer şüpheye düşüren şeyler söyleseler de, izleyiciler de biliyordur elbette.
İzleyici demişken “etkileşimli/interaktif” konusunda bir parantez açalım buraya, oyuna döneriz sonra. İzleyiciye söz vermek şahane fikir, izleyicinin fikrini merak etmek çok eşsiz bir haslet, izleyiciyi oyunun akışının parçası yaparak farkındalığı artırmak harika… Ayrıca bu oyun özelinde çok anlamlı ve bütünlüklü bir yaklaşım içinde özel bir yerde duruyor. Hepsi anlamlı hüsnüniyetler, ancak bu sezon gördüğüm birkaç deneyime istinaden gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki izleyicinin alması gereken epey bir yol, yemesi gereken kırk fırın ekmek var. İzleyici, “Gördüm, demin burada oturuyordun” diye oyuncuyu ifşa etmemesi gerektiğini anlayabilmeli, gereksiz zeka şovlarına girişmemeli, sorulan soruya bir yanıtı varsa söz almalı. Seyirci bilgiçlik yapmak yerine oyuna katılınca maksat hasıl oluyor çünkü. Etkileşim daha da artsın, daha çok sorulsun, konuşulsun ki, hep birlikte öğrenelim, keyfine varalım.
“BELKİ BENİM KAĞIT PARAM, DÖNÜP DOLAŞIP…”
Neyse efendim, Norveçli yazar Jonas Hassen Khemiri, ütopik devrimci August Nordenskiöld’a başvuruyor ve “Hadi git küçük kağıt, dünyayı dolaş ve paranın tahakkümünü yok et, et ki altın, gümüş ve değerli taşlar bir gün dünyanın put ve zorbaları olmaktan çıksınlar!” diyor. 200 sene sonra “Belki benim kağıt param, bir şekilde, döne dolaşa senin cebine girmiştir” diyen Bülent Ortaçgil’i anımsatıyor gibi ama o kadar nahif değil. Oyunun Nordenskiöld’ün 1789’da ettiği bu lafı düstur yaptığını söyleyebiliriz. En azından bunun imkanlarını sorguluyor, sorgulatıyor.
Hasret Güneş’in çevirisiyle sahnelenen oyunu Serpil Göral yönetmiş. Müzikler Berkay Özideş’in, koreografi Hicran Akın’ın, kostüm tasarımı Nihan Şen’in, sahne ve grafik tasarımlar ise Veli Kahraman’ın imzasını taşıyor. Işıkları tasarlayan ise Muhammet Uzuner. Bu hareketli, neşeli ve tempolu oyuna uygun müzikler ve başarılı bir koreografi görüyoruz sahnede. Hemen hepsi proleter çizgiler taşıyan kostümlerde ve sahnenin diğer alanlarda gri-siyah tonlar hakim olsa da çarpıcı bir yeşil kullanımı var. Doların yeşili sahnenin ve kostümün gözalıcı bir unsuru. Malum, paradan söz ediyoruz! 200 yıllık bir anlatıya bugünün vazgeçilmezi ikonları, emojileri kondurmak da işin değişmeyen özünü hatırlatıyor.
Berkay Özideş’in besteleri hem dinamizmi son ana kadar yüksek tutuyor hem de ekonomi gibi sıkıcı bir konunun bu denli eğlenceli anlatılmasını kolaylaştırıyor. Dorukhan Kenger, Ela Güldüren, Kerem Aktı, Mithat Seçinti, Nihal Parlak, Özge Doğan, Seren Köken, Serhat Güney ve Yusuf Kısa’dan oluşan genç oyuncu kadrosunun oldukça başarılı bir performans gösterdiğini de mutlaka not etmek gerekir. Birlikte mektep okumanın, yıllara yayılan ortak çalışmanın sonucu olan eşsiz uyumu sahnede büyük bir keyifle izliyorsunuz. Bu uyum mesela Charlie Chaplin’in Modern Zamanlar’da çarkların dişlisi yaptığı işçinin doğallığını da taşıyor; bozan, çarka küçük çomaklar sokan ironilerle de zenginleşiyor.
“SİSTEMİN DIŞINA ÇIKMADAN EŞİTLİK MÜMKÜN MÜ?”
Oyun ilk olarak CAS Konservatuar öğrencilerin mezuniyet oyunu olarak tasarlanmış ve metne katılan yeniliklerle son hâlini almış. Mesela “paranın iadesini teklif etme”, yani izleyiciye oyunun değerini düşündürme yoluyla “para-değer” ilişkisini sorgulatma bu rejinin fikri. Sahnede çok da iyi çalışıyor! İzleyici ile etkileşim halindeki evsiz Cihan ve Anlatıcı, paranın değeri kısmını sıklıkla sorgulatıyor. Oyunun içindeki vurgularla birlikte izleyiciyi bir noktadan alıp öbür noktaya taşımıyor, daha çok soruyu seyircinin cebine koyup uzaklaşıyor. Sorular çok net ama yanıtlar o kadar keskin ve köşeli değil, o kısımda görev seyircide. Elbette zengin olma hayalinin, sınıf atlama düşlerinin dramatik finalini görüyoruz sahnede, yoksulun trajedisine bir kez daha tanıklık ediyoruz. Yine de görev bizde! İzleyici “Bu sistemin dışına çıkmadan eşitlik mümkün mü?” diye düşünsün ve kendi yolunu çizsin istiyor oyun.
Ne kadar para kazanıyor, bu parayı kazanmak için kime hizmet veriyor, verdiği hizmetin karşılığını ne kadar alıyor? Sonra elde ettiği parayı nereye harcıyor, harcadığı paranın karşılığını ne kadar alıyor? Niye bu kadar “para” diyoruz? Sınıf atlamak mümkün mü? Gerçekten eşit olabilir miyiz?
Soru çok, dilediğiniz gibi yeni soru ekleyin, hepsinin yanıtını hayatın içinde arayın. Karar sizin! Sonuçta anlatılan sizin hikayeniz! Gülebilirsiniz de.
“Neredeyse Eşittir”
Yazan: Jonas Hassen Khemiri
Çeviri: Hasret Güneş
Yöneten: Serpil Göral
Müzik: Berkay Özideş
Koreografi: Hicran Akın
Sahne & Grafik Tasarımı: Veli Kahraman
Kostüm Tasarımı: Nihan Şen
Işık Tasarımı: Muhammet Uzuner
Oynayanlar: Dorukhan Kenger, Ela Güldüren, Kerem Aktı, Mithat Seçinti, Nihal Parlak, Özge Doğan, Seren Köken, Serhat Güney, Yusuf Kısa
Reji Asistanları: Seren Köken, Gözde Yıldız
Sahne Amiri: Serhat Güney
Kostüm Uygulama: Seren Köken
Efekt Kumanda: Gözde Yıldız
Işık Kumanda: Ekin Bora Boran
Dekor Kostüm Uygulama: Ekip Çalışması
Afiş Tasarım: Veli Kahraman