Galata ile tarihsel İstanbul’u birbirine köprü ile bağlama vakti gelip geçmiştir de, köprüleri yapmak çok geç vakitlere kısmet olmuştur. Eski bir hayaldir Haliç köprüleri. Öyle bir hayal ki, içine Leonardo da Vinci’nin, Michelangelo’nun da dahil olduğu büyük bir hayal. Neredeyse eş zamanlı yapılan iki köprü, Karaköy’ün kent ile bütünleşmesini sağlamakla kalmamış, kent merkezinin bu Haliç’in bu yakasına kaymasını da olumlu etkilemiştir. Köprüler, giderek sanayi ve ticaretin merkezi olan Galata bölgesini Rumeli’ye bağlayan önemli bir rol de üstlenmişlerdir.
Haliç köprülerinin bilinen hikâyesi Sultan II. Bayezıd’in 1502-1503 yılları arasında Leonardo da Vinci’yi bir köprü yapması için İstanbul’a davet etmesi ile başlar. Leonardo da Vinci, İstanbul’a gelmez ama 2. Beyazıt’a bir mektup yazar: “Acizleri efendimizin Galata’dan İstanbul’a bir köprü kurdurmak için teşebbüse geçtiklerini işittim. Lakin bu işe ehil bir kimse bulamadıklarını öğrendim. Bu işten anlayan kulunuz arzularınızı gerçekleştirebilir. Köprü, yüksek bir kemer üzerine kurulacaktır. Fakat bu kadar yüksek kemerli bir köprü üzerinden kimsenin geçmek cesaretini gösteremeyeceğini düşündüğüm için kenarlarını tahta parmaklıklarla örteceğim. Kemeri, o kadar yüksek tasarlamamın sebebi, altından yelkenlilerin rahatça geçebilmeleri içindir.” Leonardo da Vinci’nin rakibi Michelangelo da 1504-1506 yılları arasında İstanbul’a davet edilir.. Onun gelişi de dönemin Papa’sı II. Jules’a takılır.
Haliç’e ilk köprü için üç yüzyıldan fazla beklemek gerekir ve sonunda 6 Ekim 1836 günü Cisr-i Atik hizmete açılır. Kaptan-ı Derya vekili Fevzi Ahmed Paşa’nın idaresinde Tersane-i Amire’de inşa edilen ahşap köprü Azapkapı ile Unkapanı arasına konur. Geçiş parası alınmadığı için “Hayrâtiye” de denir. Yaklaşık 10 yıl sonra 1845’de “Valide Sultan Köprüsü” ya da “Cisr-i Cedid” (Yeni Köprü) denilen ikinci köprü Karaköy ile Eminönü arasına kurulur. Bu köprü dubalar üzerine Kasımpaşa Tersanesi’nde yapılır, sonra yerine çekilir. Her iki köprü de tersaneler Haliç tarafında kaldığından gemilerin rahatlıkla girip çıkması için açılır kapanır özellikte yapılır.
Azapkapı Unkapanı arasındaki Hayratiye Köprüsü, esaslı bir onarımdan geçirilir ve Mahmudiye Köprüsü adını alır. Her iki köprü de ahşaptan yapıldığı için defalarca onarım geçirirler.
Saray Dolmabahçe’ye taşınınca, hükümet merkezi olarak kalan Bab-ı Ali ile Galata yakası arasındaki trafik de yoğunlaşır. Kolayca yıpranan eski köprüler ihtiyaca yanıt vermez olur. Her iki köprü de, bu kez demir de kullanılarak 1870’lerin başında yabancı şirketler tarafından yeniden inşa edilir. 1912 yılında Galata Köprüsü bu kez Alman MAN şirketi tarafından dubalar üzerinde taşınan çelik ile inşa edilir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedreddin Dalan döneminde bu köprü, geçirdiği yangın ve ıskartaya çıkması sonucu kızağa çekilir ve bir bölümü halen Balat kıyılarına demirli haldedir. Yerine benzer bir tasarımla biraz daha büyük ve sağlam bir köprü yapılır, köprünün altında ağırlıkla balık restoranları ve eğlence mekanları bulunur. Daha sonra Gazi Köprüsü ve son olarak Atatürk Köprüsü adını alacak Unkapanı Köprüsü ise 1940’da bugünkü haliyle inşa edilir.
Haliç üzerine 1974’te Boğaziçi Köprüsü’nün bağlantı yolunu içerecek biçimde Haliç Köprüsü ve son olarak 2014’te Metro Köprüsü da yapılır.