Hewş’in avlusu, Bahoz’un çiçekleri ve saldırıların ardındaki gerçekler!
Hewş, Diyarbakır’ın tarihsel merkezi Sur’da bir kafe, daha doğrusu bir kültür sanat merkezi. Son iki ayda bombalı, silahlı saldırılara uğradı. Gerici güçlerin “Bu sokaktan kadın geçmeyecek” tehditlerine maruz kaldı. Haberlerde “…kafeye saldırı” diye geçen işin aslını ve Hewş’in kültür sanat faaliyetlerinin Sur için ne anlam ifade ettiğini bir sanatçı ve öğretmen olan işletmecisi Bahoz Damlayıcı ile konuştuk. Neden saldırıya uğradıklarının farkında ve vazgeçmemeye kararlı: “Hiçbir şey bizi yıldıramayacak. Çünkü önümüz bahardır, bizi bekleyen çiçekler var.”
Haber: MEHMET EMİN BİÇER
Diyarbakır’ın kalbinin attığı Sur’un ara sokaklarından geçerek gidiliyor Hewş Kafe’ye. Ulu Cami’nin arkasındaki dar sokaklardan… Dar bir kapıdan genişçe bir avluya giriliyor ve karşıda kara taştan geçen yüzyılın başında inşa edilmiş bir konak sizi karşılıyor. Kürtçede “avlu” demek Hewş. Kocaman sarmaşığı her mevsim ayrı güzel. Yazları bahçede, kışları içeride film gösterimleri yapılıyor, atölyeler, söyleşiler düzenleniyor, konserler veriliyor. Bir kafeden öte kentin kadim kültürünün, Kürt kültürünün yeşerdiği bir kültür merkezi burası.
Bahoz Damlayıcı bir öğretmen, 17 yıldır çiçeklerle haşır neşir bir sanatçı ve bir kültür sanat merkezi olarak çalışan Hewş Kafe’nin işletmecisi. Sur’da bir sanat atölyesinde doğadan topladığı çiçekleri kitapların arasında aylarca bekleterek eşsiz tablolara dönüştürüyor. “Bu kadar çiçeği nereden buluyorsun?” diye sorduklarında şaşırıyor, “Her yerden” deyip meselenin görmekte olduğunu hatırlatıyor; sokakta, kaldırımda, yol kenarında, parkta… “Her çiçeğin hikayesi farklıdır” diyor Bahoz Damlayıcı, “Bizim kendi coğrafyamızda, dokunmuş olduğumuz toprakta yeşeren her şeyin hikayesi farklıdır. Biz dağlarımızdan, ovalarımızdan bu çiçekleri topluyoruz. Bu çiçekleri toplarken aslında bu çiçeklerin bütünlüğünü de sağlamaya çalışıyoruz. Gidelim bütün dağlardan bütün papatyaları toplayalım gibi bir amacımız yok. Ama o papatyanın bir hikayesi olduğunun, kardelenin bir hikayesi olduğunun, bunların çağrışımlarının olduğunun göstergesidir bizim yaptığımız iş. Biz doğadan fışkıran, topraktan fışkıran her şeye çok değer veriyoruz.” Bu çiçeklerin hikayelerinin çok güçlü olduğunu vurgulayan Damlayıcı, sergilerinin bunun göstergesi olacağını da dile getiriyor.
ŞEHRE YABANCI İNSANLAR DOKUYU BOZUYOR
Bahoz Damlayıcı, işletmecisi olduğu Hewş’te çiçeklerden yapılan bu tabloları sergiliyor. Ayrıca küçük taşlardan yapılan tablolar da Hewş’in duvarlarını süslüyor. Hewş. 2019 yılında 6 ortaklı bir kooperatif olarak kurulmuş, bugün Bahoz Damlayıcı, kardeşi ve eşi tarafından işletiliyor. Sergiler, konserler, felsefe buluşmaları, imza günleri, söyleşiler ve daha pek çok kültürel sanatsal etkinliğe imza atan Hewş’te yapılan felsefe sohbetlerinden kentin ilk felsefe dergisi Nous doğmuş. Bahoz Damlayıcı, kültür sanat etkinlikleri yanında zanaata da büyük önem verdiklerini anlatıyor: “Küçük üreticilere, zanaat anlamında, sahafçılık anlamında çalışma yürüten arkadaşlara burada alan açıyoruz. Küçük atölyelere de desteğimizi sunuyoruz. Örneğin sahaf arkadaşlarımız burada sergisini açıyor, satışını yapıyor.”
Sur’daki pek çok bina yerle bir edildikten sonra iktidarın “Sur Toledo olacak!” diye sunduğu yapıların kültürel dokuyla hiçbir ilişkisi olmadığını dile getiriyor Bahoz Damlayıcı. “Biz Diyarbakır halkı olarak bunu net biçimde hissediyor ve yaşıyoruz. İsterdik ki buranın taşıyla, dokusuyla orası örülsün. Bunun kararını bu kentin konseyinin vermesi, şehri bilen insanların orayı yeniden inşa etmesi gerekiyordu.” diyen Bahoz Damlayıcı, şehre yabancı insanların Diyarbakır’ın dokusunu bozduğunu aktarıyor.
Hewş gibi işletmelerin Diyarbakır’a ve Sur’a kimlik kazandırdığını, ruh verdiğini söyleyen Damlayıcı, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Burada kültürel sanatsal etkinlikler yapılmasa nerede yapılacak? Burada küçük atölyeler desteklenmese nerede desteklenecek? Dışarıdan gelen sanatçılara sahne verilmese nerede verilecek? Bunu ortaya çıkarabilecek bir ekip ruhu, bir Hewş ailesi var. Bu Hewş ailesi her geçen gün Diyarbakır kültürüne büyük katkılar sağlıyor.”
“ÇÜNKÜ ÜRETEN, BİLİME İNANAN İNSANLAR BULUŞUYOR”
Hewş, geçtiğimiz günlerde 2 kez aynı kişiler tarafından saldırıya uğradı. 11 Temmuz’da gece 23.30 sıralarında yüzü kapalı 3 kişi Hewş’in avlusuna ses bombası attı, sonra ateş açtılar. Eş zamanlı olarak aynı sokaktaki Karga Kafe de bombalı, silahlı saldırıya uğradı. Saldırganlar gözaltına alındı ve bir ay sonra serbest bırakıldıktan sonra 25 Ağustos akşamı bir kez daha saldırdılar ve Agit Damlayıcı’yı elinden yaraladılar, polisin silahını almaya çalıştılar. Her iki saldırıda da “Bu sokağa açık kadınların gelmesini istemiyoruz” gibi laflar ettiler. Aslında bu saldırılar ilk değil, son dönemlerde Diyarbakır’da epey yoğunlaştı.
Bahoz Damlayıcı, üst üste gelen kaynağı belli bu saldırılarla ilgili olarak “Bu saldırıları kınıyoruz. Bu saldırılar bizim şahsımızda hepimize, topluma yapılan saldırılardır. STK’lar, siyasi parti temsilcileri, toplum gerekli cevabı verdi. Hiçbir saldırı bizim kültürel, sanatsal etkinliklerimizi engelleyemeyecek, bizi yıldıramayacaktır. Her gün biz buradayız, mekanımızı açıyoruz, hizmetimiz devam ediyor. Bize destek olan herkese çok teşekkür ediyoruz.”
Kentin hiçbir yerinde bu tarz gerici saldırılara karşı kimsenin mekanını kapatmaması gerektiğini vurgulayan Bahoz Damlayıcı, aksine çalışmaların daha güçlü şekilde devam etmesinin önemine dikkat çekiyor. Damlayıcı saldırıların arkasındaki nedeni ise şu sözlerle açıklıyor: “Biz değişime açık çalışmalar yürütüyoruz. Her perşembe felsefe konuşmaları yapılıyor, üretkenlik var. Üreten bir mekan olduğu için, burada güçlü bir kitlenin olması, tartışan, konuşan, bilime inanan, aklı ve mantığı ön plana alan insanların olması… Burası farklı gazete ve dergilere ev sahipliği yapan bir mekan. Bu yönüyle aslında saldırıya uğraması, gericilerin hedefinde olması Diyarbakır’da biricik mekan olduğunu da gösteriyor.”
“BU ŞEHRİN BİR DOKUSU, BİR KÜLTÜRÜ, BİR DURUŞU VAR”
Bahoz Damlayıcı, Diyarbakır’ın kültürel dokusuna, yaşamına ve toplumun kendi genel ahlakına yönelik dışarıdan gelebilecek gerici saldırılara hiçbir şekilde taviz vermeyeceklerini kararlı biçimde vurguluyor: “Bu şehrin bir dokusu vardır, bu şehrin bir kültürü vardır, bu şehrin bir duruşu, ilkesi vardır. Bu şehir, bu ilke ve duruşlarla tanınıyor. Bu şehir örgütlülüğü ile tanınıyor. Kesinlikle hiçbir gerici faaliyet buna engel olmayacaktır. Biz sistematik olarak zaten saldırı altındayız. Kendi geleneklerinden, kültüründen, dilinden ve yaşam anlayışı ve ilkesinden yoksun bırakılmak istenen bir toplum var karşımızda. Sürekli bu tehdit altında olduğumuz için sürekli üretiyoruz. Biz yine çalışmalarımıza devam edeceğiz; kültürümüze, sanatımıza, faaliyetlerimize devam edeceğiz. Yine biz gidip dağlardan, ovalardan çiçekler toplayacağız, yine biz tablolar yapacağız. Yine biz burada hizmetimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Yine seminerler düzenlenecek. Buraya gençler gelecek, felsefe ve sosyoloji alanında üretime devam edecek. Yeni hikayelerimiz, yeni etkinliklerimiz, yeni sergilerimiz olacak. Hiçbir şey bizi yıldıramayacak. Çünkü önümüz bahardır, bizi bekleyen çiçekler var.”