Hizmetçiler: Kokularımızla, oyunlarımızla, kinimizle…

“Hizmetçileriniz karşınızda duruyorlar. Bir dediğinizi iki etmeyen sadık hizmetkârlarınız! Daha da güzelleşip aşağılayın onları. Artık sizden korkmuyoruz. Kokularımızla, oyunlarımızla, size olan kinimizle sarmalandık, onlara karıştık.”
MUSTAFA KARA
2 Şubat 1933’te Fransa’da yaşanan Papin Kardeşler vakası kalıcı etkiler bırakır, pek çok sanat eserine konu olur. Jean Genet’nin “Hizmetçiler” oyunu da meseleyi sınıf kavgası ve politik eleştiri zeminine çekerek, bambaşka bir pencere açar. Genet, işçi-burjuva, ezen-ezilen, yöneten-yönetilen çelişkilerini “gerçek-kurgu” denklemi içinde özgün bir dille anlatırken, kimliklere dair önemli bir tartışmayı gündeme taşır.
Moda Sahnesi, 2025 yılında bu eseri sahneye taşırken Jean Genet’yi mirasına sahip çıkıyor, açtığı yoldan yürüyor, Genet’yi anlamak ve anlatmak için derin bir uğraş veriyor. Genet’yi Hizmetçiler’i yazmaya iten vakayı hatırlarsak, annelerinin bir zengin evine hizmetçi olarak verdiği, kölelik koşullarında, her türlü tehdit ve hakarete maruz kalarak çalışan iki kız kardeşin intikamından başka bir şey değildir. Maruz kaldıkları sistemli işkence değil, patronlarını öldürme biçimleri “vahşi intikam” olarak düşünülür önce. Fransız kamuoyu ve entelektüelleri bu meseleyi orada bırakmaz ve kapsamlı tartışmalar, edebi eserler ortaya konur. Çocukluğu yetimhane ve ıslahhanelerde geçmiş, gençliğinde sömürge kampı deneyimi bulunan bir yoksul olan Jean Genet’nin safı nettir.
Hizmetçiler ise Jean-Paul Sartre’ın deyimiyle “Genet edebiyatının en kusursuz örneklerinden biri”dir. Değersiz görülen işçi sınıfının bu gerçekle yüzleşmesi ve yüzleştiği anda yaşadığı dönüşümün hikayesidir biraz. Fark ettikleri sarsıcı gerçek Solange ve Claire’de sadece bir hayal kırıklığı yaratmaz, aksine bir karşılık üretir. Üzerine düşünülmüş, defalarca prova edilmiş, farklı roller ve seçenekler ile deneyimlenmiş bir karşılıktır bu.
TUTMAYAN HESAP, GECİKEN ADALET
Oyun içinde oyunlarla ilerleyen bir oyun Hizmetçiler. Sadece bir intikamı değil, farklı bir hayat ihtimalini de deneyimler iki kız kardeş. Solange Claire olur, Claire ise hanımefendi. Defalarca canlandırılan sahnelerde bilincin üstü, altı, her yeri dile gelir. Her seferinde geç kalırlar, bir türlü beklenen son yaşanamaz, oyun içinde oyunlarda.
Zaten Hizmetçiler’de anlatılan, isyan kadar arzudur da. Dört başı mamur planlı bir başkaldırı görmeyiz. Aksine, gelgitlerde yaşayan iki hizmetçinin arzuları ve rahatsızlıkları belirler akışı. Bir hak savunusunu değil, yalın bir dille anlatılan insanın kimlik krizini, arzuladıkları ile yaşadıkları arasındaki çelişkiyi ve tüm bunların müsebbiplerine dair hislerini görürüz.
FAZLASIYLA “ERKEK” BİR HANIMEFENDİ
Kemal Aydoğan’ın yönettiği Hizmetçiler’de iki kız kardeşi iki erkek oyuncu canlandırıyor, Genet’nin talebinde olduğu gibi. Bir kimlik tartışmasının orta yerine bırakılan 2 dinamit! Friedrich Engels’in “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni”nde “Tarihte kendini gösteren ilk sınıf çatışması, erkekle kadın arasındaki uzlaşmaz karşıtlığın karı-koca evliliği içindeki gelişmesiyle ve ilk sınıf baskısı da dişi cinsin erkek cins tarafından baskı altına alınmasıyla aynı zamana rastlar. (…) Aile içinde erkek burjuvadır, kadın proletarya rolünü oynar.” diye anlattığıdır bu. Zamane tabiriyle “empati” ister Genet, erkek işçiden de ister. Kadın işçinin köleliği “ilk”tir, “biricik”tir.
Belki de “empati” doğru sözcük değildir, daha iyisini bulmak lazım. Deneyimlenerek anlaşılması istenen şey “kadın kimliği” değildir çünkü; bir ezme mekanizmasıdır, baskı sistemidir. Benzer bir yaklaşımı “hanımefendi” karakterinde de görürüz. Oyun içinde oyunda anlatılan baskıcı ve otoriter hanımefendiden başka bir hanımefendi görürüz sahneye ilk çıktığında. Kocası hapistedir, ışığın kaynağı Güneş tutulmuştur, yansıtacak ışığını kaybetmiş Ay gibidir hanımefendi. “Erkeksiz” kalma hali tüm davranış kalıplarını değiştirir.
Moda Sahnesi’nin “Hizmetçiler”inde Dilan Düzgüner’in oldukça başarılı biçimde yansıttığı “Hanımefendi” karakteri aslında yoktur; gerçek olmayan biridir, erkeğin bir yansıması, hatta “erkek dünyasının bir fantezisi”dir. Dilan Düzgüner, bu karakterin ani değişimlerini verirken, işte o “erkekten güç alan öz”ü görünür kılmakta, kimliği yerli yerine oturtmakta oldukça başarılı.
BEDENE YANSIYAN ARZULAR
Kerem Fırtına ve Yılmaz Sütçü’nün olağanüstü performanslarını vurgulamadan geçmek olmaz. Kerem Fırtına Solange’ı ve Claire’i oynayan Solange’ı; Yılmaz Sütçü ise Claire’i ve Hanımefendi’yi oynayan Claire’i oynarken geçişlerde, jestlerde, mimiklerde oldukça başarılı. Jean Genet’nin “Sahneye koyucular, hareket düzenini, rastlantısal olmayacak biçimde tesis etmelidir” yaklaşımını hayata geçirmede bu ikilinin oyun stili özel bir yer tutuyor. Temkinli beden hareketleri, oyun içinde oyunda ani geri dönüşleri, kaçamak ruh halleri seyirciye anında geçiyor. Kerem Fırtına’nın neredeyse yere kapaklanacak hissi veren eğik yürüyüşünden, Yılmaz Sütçü’nün arzularını belirgin kılan jestlerine, gözleniyor olma hissinin bedenlerine yansımasından, ürkeklik ve kaygı hallerine zengin ve dinamik bir oyunculuk var sahnede. Bir yandan da, her nasıl yapıyorlarsa, “kadını oynayan erkek” hissi doğurmayan bir doğallıkta bu ikili.
Bu doğallığa ev sahipliği yapan yer ise “zamane hanımefendileri”ne ait bir yatak odası. Beyaz ve yaldızlı tonların ağırlıkta olduğu bu biraz rüküş, biraz cafcaflı mahrem odanın en ufak ayrıntısına kadar Hanımefendi’nin zevkine göre tasarlandığını anlıyoruz. Hanımefendi anahtarın yönünün değişmesinden bile rahatsız ama Hanımefendi’nin yokluğunda hizmetçilerin gündelik yaşama dair arzularını ortaya koyabildikleri bir “oyun alanı” burası. Hizmetçiler’de Bengi Günay’ın bu kimlik çatışmasına alan açan sahne tasarımına, İrfan Varlı’nın aydınlık ışık tasarımı eşlik ediyor. Bu aydınlık içinde hem Hizmetçiler’in Hanımefendi’nin eşyalarıyla kurduğu bağdaha görünür oluyor hem de detaylarda sorunun kaynağına dair ipuçları boy veriyor.
BEYAZ HALININ ÜZERİNDE TÜM ÇELİŞKİLER
Jean Genet’nin Hizmetçiler’inin anlattığı cesur ve derinlikli hikayede Fransız Guyana’sındaki cezaevine mahpus taşıyan 800 hücreli gemi Martinière de var, 2. Dünya Savaşı sonrası Paris’in en gözde kabarelerinden biri olan Le Bilboquet de… Hayatın tüm çelişkilerinin bir yatak odasına sığabildiği, iki sınıfın tüm hasletlerinin ve açmazlarının beyaz bir halının üzerinde görünür olduğu bir sahne burası. Neşe ve dinamizm için de, gergin, dramatik anlar için de müziğin kışkırtıcılığına, ışık oyunlarının illüzyonuna ihtiyaç duymayan, apaçık, aydınlık ve berrak bir sahne. Bu berrak alanda daha bir görünür oluyor Jean Genet’nin izleyiciye vermek istediği rahatsızlık.
Sözü daha fazla uzatmayalım ve oyunun giriş repliğiyle bitirelim, arkası Moda Sahnesi’nde: “Ah şu eldivenler! Şu başımın bitmeyen belası eldivenler! Sana kaç defa dedim mutfaktan çıkmayacaklar diye! Aklın sıra sütçüyü ayartacaksın bunlarla. Hayır, sakın, boşuna yalan söylemeye kalkma. Götür as şunları musluğun üzerine. Bu odanın kirletilmemesi gerektiğini ne zaman anlayacaksın? Mutfaktan gelen her şeyde tükürük var, her şeyde! Çık dışarı. Tükürüklerini de al götür!”
* Hamiş: Moda Sahnesi TV’nin bir süredir sahnenin içinden, üstünden, arkasından yaptığı yayınlar malumunuz. Amaç bir anda hasıl olamayacağından parça parça işlerde husus tam anlaşılamamış olabilir, hatta çok sığ bir refleksle “televizyonculukları da eksik kalsın” diye kulağınıza laf sokmalar çalınmış olabilir. Naçizane önerim Hizmetçiler’in hafta hafta prova ve prömiyer videolarının yer aldığı toplam 45 dakikalık şu oynatma listesini izlemeniz. Sonra da 49 dakikalık Sahnedeki Oyun serisinin Hizmetçiler bölümüne bakmanız. İster oyunu izlemeden önce bakın ister izledikten sonra, fark etmez. Bakış açınızın farklılaşacağına, yeni düşünme yollarıyla tanışacağınıza eminim. Oyunu değil tiyatro sanatını anlamak için lazım. Emeği geçenlere şükranla.
“Hizmetçiler”
Yazan: Jean Genet
Yöneten: Kemal Aydoğan
Çeviren: Ayberk Erkay
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Afiş Tasarımı: İlknur Alparslan
Oyuncular: Yılmaz Sütçü, Kerem Fırtına, Dilan Düzgüner
Asistanlar: Mesut Karakulak, Sevda Yeliz Nar
Sahne Tasarımı Asistanı: Cansu Uygun