Şuan Okunan
Kübra: Ruhsuz koşullar, gerçek ıstırap ve ezilenin isyanı

Kübra: Ruhsuz koşullar, gerçek ıstırap ve ezilenin isyanı

Karl Marx’ın genelde yanlış anlaşılan sözüyle başlayalım, “Din kitlelerin afyonudur”. Tam ifadesiyle şöyle; “Dini ıstırap hem gerçek ıstırabın ifadesi hem de gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, ezilenlerin iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur. Kitlelerin afyonudur.”

Bu ifade aslında ne bir övgü ne bir itham. Roni Margulies sözü açıklarken din-afyon metaforu için “ilaçtan çok plasebo” benzetmesi yapıyor; “… şeker kaplı bir leblebi tozu hapı belki, ama doktorlar bilir, plasebolar ilaç içtiğini zanneden hastaları çok zaman iyileştirir. Böylesi bir ilacı ancak hiç acı çekmemiş olanlar; açlıktan, yoksulluktan, çaresizlikten, dünyanın adaletsizliğinden ve anlamsızlığından bihaber olanlar küçük görebilir.”

SEN FARKLISIN: ANLAM ARAYAN İNSAN

Girişi böyle yapalım ki “Kübra” dizisinin görece yavaş ilerleyen ilk birkaç bölümünü izleyenler moda olduğu üzere “tarikatlar ve siyasal İslam’a dair bir dizi” diye düşünmesinler. En “hurafe” görünen ile en “bilimsel” sanılanı aynılaştırarak ilerleyen, izleyiciyi bir denge ipi üstünde saatlerce dolaştırarak, yine en başta “yenilmekte ve tevekkül etmekte olduğu” yere bırakan bir dizi “Kübra”. Haksızlık etmeyelim imanı zahiri olanda aramıyor, batıni olana bakmaya çalışıyor. Batıni olan kısımda öyle çok fazla gündelik klişeler yok. Biraz daha derin, biraz daha anlamaya dönük bir akış var.

“Sıcak Kafa”nın yazarı Afşin Kum’un romanından uyarlanan diziyi Durul-Yağmur Taylan yönetiyor. Senaryo ise Murat Uyurkulak, Rana Mamatlıoğlu ile Bekir Baran Sıtkı’ya ait. İlk sezonu ocak ayında, ikinci sezonu Haziran’da Netflix’te izleyiciyle buluştu. Ne kadar dikkat etsek de spoiler vermeden bu diziye dair yazmak çok zor, “hassas okur önce izlemeyi tercih edebilir” notunu düşüp devam edelim.

Yoksul bir kenar mahalle olan Ormancılar’da yaşayan ve sevilen bir tornacı olan Gökhan’ın hikâyesi anlatılan. Gökhan, yaşadığı onca şeyin, çektiği tüm acıların “bir anlamı olması” gerektiğini düşünen biri. Yani sıradan bir emekçi. “Sen farklısın” mesajı Gökhan’ın ve mahallenin tüm hayatını değiştiren “Kübra” ise iman sohbetleri yapılan aplikasyondaki sanal bir karakter.

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam mitolojisinden ortak pek çok sembolün, olayın tekrarlandığı, bir kendini keşif süreci yaşıyor Gökhan. İster evliya ister Mesih ister peygamber olarak izleyin, yol dönüp dolaşıp imalar, gizli-açık atıflar ve alıntılarla Semavi dinlere çıkıyor. Hz. İsa gibi marangozluktan gelen Gökhan, önce küçük küçük mucizeler yaşıyor, yaşatıyor. Allah’la konuştuğuna ikna etmek için fazlası gerektiğinde, büyük mucizeler de devreye giriyor. Hz. Musa’nın rabbinden şüpheye düşüp “Bana görün” dediği rivayet edilen Araf Suresi’ndeki dağ, kentin göbeğindeki apartmana dönüşüyor. “Şu dağa bak! Eğe o yerinde durursa sen de beni görebilirsin” diyen Allah’ın sözü, dizide Kübra’nın “Bina yerinde durursa…” olarak karşımıza çıkıyor. Hz. Yusuf’un hayvan kanına bulanmış gömleği benzer bir formda zuhur ediyor. Şehrin tüm elektriğini kesen mucize sadece bir camiyi ışıklar içinde bırakıyor. “Rabbi için sevdiklerini feda etme” sınavını da Hz. Muhammed’in yaşadığı gibi uzun süre temas kuramayıp kendi başına kalma sınavını da atlatıyor Gökhan. Biraz hile de var ama, olsun “Semavi” lakaplı bir dini lidere dönüşmeyi başarıyor.

GERÇEK BİR ISTIRABA SAHİCİ BİR PROTESTO

Ormancılar Mahallesi bu dünyanın gerçek ıstırabını yaşayan bir mahalle. Gerçek ıstıraba karşı protestosu için yolunu arayan bir mahalle. Ruhsuz koşullarda ruhunu arıyor ve bu ruh bazen en “ileri”den, bazen en “geri”den gelebiliyor. O kısmı sosyoloji ve siyaset anlatsın.

Kalpsiz bir dünyadaki “kalbi”, dürüstlüğü ve efendiliği ile bilinen bir tornacıda buluyor Ormancılar halkı. Önce Gökhan kendi ikna oluyor, sonra yakın çevresi ve derken bütün mahalle. Tornacı Gökhan, marangoz İsa gibi bir Mesih’e dönüşüyor. Bir cep telefonu aplikasyonu yoluyla tanrıyla dolaysız bağ kuruyor, onun sözünü insanlara ulaştırıyor, kitleleri peşinden sürüklüyor.

Semaviler denilen bir hareket doğuyor ve lideri olan Gökhan’a Semavi deniyor. Hareketin dünyevi karakteri öne çıktıkça hile hurda ve siyasete karışmak kaçınılmaz oluyor. Yine de en azından özü aynı kalıyor ilk sezonda.

Ormancılar Mahallesi ruhunu buluyor bulmasına ama yardım faaliyetleri ile yetinemeyen, isyan ve öfkeyle harmanlanmış bir ruh bu. Vakti gelince Tanrının sesi olan Semavi’yi dahi dinlemeyen bir isyan. Açlık, yoksulluk, adaletsizlik ve hor görülmenin bağrından doğan, kentin merkezine karşı kenarın isyanı! Ellerindeki afyonu yitirdiğinde, gerçek ıstıraba karşı eldeki sopalara sımsıkı sarılan bir isyan.

GÜÇÜ ELE GEÇİRMENİN ŞAŞMAYAN YOLU

İlk sezon özellikle semavi dinlerin mitolojisine uzak, “iman meseleleri”ni hiç kafa yormadan reddetmişler için biraz zorlayıcı olabilir. Allah’ın elçisi ile temas kurmak için Cebrail yerine bir mobil aplikasyonu tercih etmesi onları şüphelendirmediyse sıkılabilirler. Yine de bildik tarikat hikayelerinin çok uzağında “Kübra”, Netflix’in “kendine özgü, yerel olmayan ve farklı kültürlere satışa uygun evreni”ne uygun bir dizi olduğundan kolay akıyor. Kadınlar tesettürlü değil, tarikatın önceliği öteki dünyadan çok bu dünya. Lider Semavi de paraya, pula ve güce tamah eden bir lider değil, ki zamane tarikatlarında pek göremiyoruz bunu!

İlk sezonun finalinden itibaren “yer yüzüne inen” dizinin ikinci sezonunda “anlam arayışı” da epeyce dünyevileşiyor. İki dünya arasındaki fark kıl kadar kalınca Tanrı, Şeytan, koşulsuz iman, mutlak güç ve sınırsız çıkar, hepsi aynı kapıya çıkıyor. Zaten “yeryüzünün halifesi” devlet de tüm varlığı ve gücüyle oyuna giriyor. Çünkü Semavi ekonomik toplantıları basıyor, Robin Hood edasıyla yoksullara el konulan paralarını dağıtıyordur artık.

Ayrıca Bakınız

HAYATIN İÇİNDEN SAHİCİ BİR İSYAN

İşin çıkışı mobil aplikasyon olmasına karşın sosyal medyayı değil bizzat hayatın içinde örgütlenmeyi tercih eden “mahallemizin Mesih’i”, direnişini ilk anından son anına kadar hep mahalleliyle birlikte. İnanılması güç mucizeler yaratsa da şehrin genelinde, diğer kentlerde, hatta diğer ülkelerdeki etkilerine çok fazla tanık olamıyoruz. Genelde her yeni adımda “devrim” diye büyük tantanalarda çok büyük anlamlar yüklenen “sosyal medya” Semaviler için de bir araç, ancak dizideki hikâyenin akışında öyle kilit bir rolü yok. Mahalle arasında, sokak başlarında, içinde ateş yanan fıçılar etrafında toplananların daha belirleyici olduğu bir isyan bu.

“Kübra”nın ve dahi bu büyük hareketin diğer ayağında “beyaz yakalı dahi çocuklar”ın hırsları var. Bu hırsın yoksul mahallenin öfkesiyle ittifak kurması büyük bir güç patlamasına dönüşse de pek çok açmazı da beraberinde getiriyor. “Kadir-i mutlak”ı Tanrılardan çalıp, kendi kontrolüne geçirmek isteyen insanın hırsı ile yoksul mahallenin ıstıraba öfkesi arasında yaşanan kaçınılmaz ayrışma hikâyenin nasıl akacağını da belirliyor.

Teknolojinin zirve noktasında “mutlak güç arzusu”na verilen yanıtta tüm meselenin özü var. Yapay zekânın en ileri örneğinin insanlık tarihi okuması da Marx’tan yola çıkmış olacak ki, “kalpsiz bir dünyanın kalbi”nden yola çıkarak eşsiz bir din manipülasyonu kurguluyor. “Önce kaosu yaratacağız, sonra biz bitireceğiz” felsefesi arka planda çalışırken, dünyevi kısımda “Mülkiyet zincirdir” gibi sloganlar öne çıkıyor. “Biz istemezsek devran dönmez, biz olmazsak hayat yeşermez” gibi emek temelli sloganlarla adalet talebinin dile gelmesi ve kitlesel şiddet yoluyla sosyal adalet arayışı pek de siyasal İslam’ın tarzı değil. Semavilerin bu sosyal adalet kavgasında yoksulların Tanrısını kaybetse de öfkesini ve isyanını koruması bu yüzden. Bu kısım işin sahici tarafı, zaafları da bu insan olma halinde gizli. Yarayı aldığı, düştüğü yer de burası.

Tanrı mı yapay zekayı aracı kılıyor, yoksa yapay zekâ mı Tanrısal sözü mutlak güce erişmek için aracı kılıyor o kısmı izleyiciye bırakalım. “Yaratan rabbinin adıyla oku” diye başlayan ayetin hemen sonrası da hikâyenin başa döndüğü yer aslında: “Gerçek şu ki insan, kendini yeterli gördüğü için çizgiyi aşar.”

“Biz” yerine “ben” demeye başladığı an belki de.

(İlk olarak Fikir Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)


Tüm Hakları Saklıdır 2024 - Tasarım: Merhaba Grafik