Sen Ne Güzeldin Aşkımızın Şehri: 90’lardan bugünlere kalanlar

Tiyatro Dea’nın yeni oyunu “Sen Ne Güzeldin Aşkımızın Şehri”, 24 Ocak’ta yaptığı prömiyerinin ardından yolculuğunu sürdürüyor. Taşradan İstanbul’a gelen ve üniversite koridorlarında kimliğini arayan Ebru’nun hikâyesini anlatan oyun, 90’ların faili meçhuller ve siyasi skandalların gölgesinde şekillenen çok katmanlı ruhunu sahneye taşıyor. Naz Çağla Irmak’ın canlandırdığı Ebru karakteri, İstanbul’a ve bu şehirde tanıştığı Mustafa’ya duyduğu aşkla sahnede yerini alırken, bu aşk bireysel arayışın ötesinde, şehrin büyüsüne ve dönemin politik atmosferine dokunan güçlü bir metafora dönüşüyor.
DİSİPLİNLER ARASI BİR SANAT DENEYİMİ
Oyunun yazarı Sema Elcim, seyirciyi 90’ların ağır mirasını yeniden düşünmeye çağırırken, Nagihan Gürkan’ın multidisipliner sanat anlayışıyla zenginleştirdiği rejisi ve sunduğu mekânsal teklif, seyirciyi izlemekten öte, deneyimlemeye davet ediyor. “Performansını bekleyen dekor” olarak tanımlanan sahne düzeni, güvenlik, mahremiyet ve şiddet kavramlarını cesurca irdeleyen ve aynı zamanda oyunun sanat yönetmeni de olan görsel sanatçı Başak Bugay’ın tasarımı. Bugay’ın heykel ve resimden oluşan mekânsal yerleştirmeleri, video art enstalasyonu ve Ahmet Kaya şarkılarıyla birleşerek, seyirciye, disiplinler arası bir sanat deneyimi sunuyor.
1990’LAR HOYRATÇA TARİHİN SAYFALARINA YERLEŞİRKEN
“Sen Ne Güzeldin Aşkımızın Şehri” oyununun konusu kısaca şöyle; “1990’larda Türkiye, giderek artan faili meçhuller ve patlak veren siyasi skandallar ile sarsılmaktadır. Geçen on yılın bıraktığı miras, bu karanlık olaylarla sınırlı kalmayıp, 2000’lerde hız kazanacak hak mücadelelerinin mayalanmasına da sebep olur. Taşrada, sol-seküler bir ailede büyümüş olan Ebru, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni kazanıp, hayatında ilk defa geldiği İstanbul’da, akrabalarına komşu bir daireye yerleştirilir. 90’lar hoyratça tarih sayfalarına yerleşirken, genç kadın, çaldığı kapılarda, kendi siyasi kimliğini ve 1980’de yurtdışına çıkmak zorunda kalmış eski bir öğrenci lideri olan dayısının bir zamanlar dahil olduğuna benzer bir çevreyi, kimi zaman seyircinin yüzünde tebessüm oluşturacak yollardan aramaktadır. Ebru’nun, 68 kuşağının hayali temsilcilerinin eşliğinde üniversitenin koridorlarında, amfilerinde ve soğuk avlularında süren arayışına, çok geçmeden, Manisalı Gençler Davası, faili meçhul cinayetler, Susurluk Kazası ve 28 Şubat Süreci’nin gölgeleri düşmeye başlar.”
“Sen Ne Güzeldin Aşkımızın Şehri”
Yazar: Sema Elcim
Yönetmen: Nagihan Gürkan
Süpervizör: Ayşenil Şamlıoğlu
Dramaturji: Selen Korad Birkiye
Sanat Yönetmeni ve Dekor Tasarım: Başak Bugay
Işık Tasarımı: Utku Kara
Müzik ve Ses Tasarımı: Vehbi Can Uyaroğlu
Hareket Tasarımı: Salih Usta
Kostüm: Işıl Çelik
Video Art: Kaan Temizkan
Fotoğraf: Esra Fıstık
Yönetmen Yardımcısı: Büşra Yeşilay
Prodüksiyon Amiri: Cenk Sökmen
Işık Uygulama: Batuhan Yıldız
Dekor ve Ses Uygulama: Oğuzhan Bayrak
Yapım Asistanı: Nazlı Serra Yıldırım
Performans: Naz Çağla Irmak
Yapım: TiyatroDEA
Tek Perde, 80 dk.
“Bursa’da büyümüş olan Ebru, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni kazanıp, hayatında ilk defa geldiği İstanbul’da, akrabalarına komşu bir daireye yerleşir.
90’lar hoyratça tarih sayfalarına yerleşirken, genç kadın, çaldığı kapılarda, kendi siyasi kimliğini ve 1980’de yurtdışına çıkmak zorunda kalmış eski bir öğrenci lideri olan dayısının bir zamanlar dahil olduğuna benzer bir çevreyi, kimi zaman seyircinin yüzünde tebessüm oluşturacak yollardan aramaktadır.
Ebru’nun, 68 kuşağının hayali temsilcilerinin eşliğinde üniversitenin koridorlarında, amfilerinde ve soğuk avlularında süren arayışına, çok geçmeden, Manisalı Gençler Davası, faili meçhul cinayetler, Susurluk Kazası ve 28 Şubat Süreci’nin gölgeleri düşmeye başlar.
Sema Elcim’in yazdığı, Nagihan Gürkan’ın rejisini, Ayşenil Şamlıoğlu’nun süpervizörlüğünü yaptığı oyunun sanat yönetmeni, şiddet, güvenlik, mahremiyet kavramlarının bireysel ve toplumsal izdüşümlerini araştırdığı işler üreten görsel sanatçı Başak Bugay.
Farklı disiplinleri aynı anda sahneye taşımayı hedefleyen ekip, video art illüzyonu ve “performansını bekleyen dekor” olarak tarif ettikleri karışık malzeme, heykel ve resim çalışmalarından oluşan mekânsal yerleştirmeleri ile, izleyiciyi içe dönüşe ve yüzleşmeye teşvik ediyor.”