Şuan Okunan
12 Öfkeli Adam: Tarihin hükmü, kamunun vicdanı…

12 Öfkeli Adam: Tarihin hükmü, kamunun vicdanı…

“gittiler akşam olmadan ortalık karardı
o mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız”

MUSTAFA KARA

Şiirin sonunu, ağıdın hüznünü, güneşten ışık yontanların hikayesini biliyoruz. Evlatlarını yitirmiş bir halkın bitmek bilmez hüznüyle, bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanların dillere destan direncidir bu. Bin kez anlatılsa bir yanı eksik.

Tarihin, şiirin, ağıdın, tanıkların defalarca anlattığını, bir kez daha anlatmaya girişmek, üstelik “soğuk yüzlü TBMM tutanakları”ndan yola çıkmak cesaret işi. Öteki Tiyatro ve Murat Karahüseyinoğlu böyle bir cesaretle girişmiş işe. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’a dair bir kesiti anlatan “12 Öfkeli Adam” oyunu böyle ortaya çıkmış. Murat Karahüseyinoğlu’nun oyun metnini yazarken baktığı yer TBMM tutanakları. İdam cezası verdikten sonra “…hüküm vermeyi kamu vicdanına, tarihe ve TBMM’nin takdir ve yetkisine bırakmayı uygun gören” askeri cunta mahkemelerinden sonraki aşamaydı Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bu ülkenin “aydınlığı çalkalayan hoyrat gülüşlü” gençlerini büyük bir iştahla ölüme gönderen TBMM “takdir ve yetki”sini ellerin çifter çifter havaya kalktığı oylamalarla kullanmıştı. Oyun metninde bu sözlere dokunulmamış, değiştirilmemiş. Her sözcüğü gerçek, her sözcüğü söylenmiş bir metin var ortada.

BİR MASA ETRAFINDA OYUNCULAR VE SEYİRCİLER

Murat Karahüseyinoğlu, yazdığı ve yönettiği “12 Öfkeli Adam”da bir yüzleşme, bir karşılaşma masası kuruyor orta yere. Kült bir film olan “12 Öfkeli Adam/12 Angry Men” filminden esinlenmiş bir fikir bu. Yine de hikaye başka, dramatik akış başka, bence yöntem de başka… Açıkçası film ile oyunun aynı adı taşımasının iyi bir fikir olduğundan emin değilim, sanki biraz kafa karıştırıcı. Bu esinlenmeyi başka türlü ifade edip oyuna başka bir isim düşünülse de olurmuş.

Murat Karahüseyinoğlu’nun bir masa ve etrafında 4 oyuncu ile kurguladığı sahnenin üç tarafı seyircilerle çevrili. Dördüncü duvardaki üç sandalye Deniz’e, Hüseyin’e, Yusuf’a ayrılmış. 4 oyuncu var masanın etrafında. Diğer 5 sandalyeye çoğu kez izleyiciler oturuyor ve oyunun bir parçası oluyorlar. Oyuncular da, izleyiciler ile yan yana oturarak oynamanın özel bir deneyim olduğunu söylüyor. Bu reji klasik sahnede nasıl çalışır kestirmek güç, ancak izleyici ile oyuncunun kol mesafesinde olmasının, seyircinin “TBMM komisyonunun” bir parçası olarak tartışmanın içinde yer almasının dramatik etkiye katkısı büyük. Tarih ve kamu vicdanının hükmü de açık olduğundan dışarıdan değil, hem oyunun içinden ve hem kalbin içinden bir izleme deneyimi yaşanıyor.

Oyunun karakterleri 4 farklı siyasal eğilimi simgeleyen 4 milletvekili. Aslında 2 eğilim de diyebiliriz; idama “evet” diyenler ve “hayır” diyenler. İsimleri yok bu vekillerin, oyuncular gerçek adlarını kullanıyorlar. Mesele isimler değil çünkü, mesele…

Sahi mesele neydi? İşte onu konuşuyorlar bir masa etrafında, TBMM belgelerine dayanarak. Ülkenin, en iyi üniversitelerinde okuyan 20’li yaşların başındaki gençlerini idam sehpasına sürükleyen mesele neydi? Her milletvekilinin yanıtı ayrı. İdamı savunanların sabit fikirli hallerine karşılık, gençlerin siyasal eylemlerinden ötürü ölüme gönderilemeyeceğini söyleyen milletvekillerinin umutsuz çabaları.

SAĞCILAR, KLİŞELER VE İNTİKAM HİSSİ

Sürekli argüman üreten, kanıt sunan, olayları hatırlatan bu vekillere, aynı basmakalıp klişelerle yanıt veren sağcılar! Bir saat boyunca bir masa etrafında süren tartışmanın en basit özeti bu. Dün olduğu gibi bugün de, “AKP ve MHP oylarıyla reddedilmiştir” klişesinde karşılığını bulan dinlemezlik, anlamazlık, umursamazlık hali.

Masanın “sağ” tarafındaki milletvekillerinin “intikamcı” bir his ile yaklaştığını görmek zor değil. Hayır, “3’e 3” diye sıklıkla dile gelen ve Mendereslerin idamına gönderme yapan fikrin “manipüle edici” yaklaşımından söz etmiyoruz. Daha çok “devlete isyan” fikrinden duyulan korkuyla bu çıldırtıcı cüretin cezalandırılması talebi var.  Bu bir intikam olduğu kadar bir gözdağı aynı zamanda.

“12 Öfkeli Adam” filminde bir insanın canı üzerine yürüyen ve “masumiyet” üzerinde şekillenen tartışma bu kez bambaşka bir zeminde cereyan ediyor. Türkiye’nin yakın dönem tarihinin her anına damgasını vuran siyasal iklimi çözümlüyoruz bu zeminde. Geride kalanlara ibret olsun, bir daha kimse cesaret edemesin diye; yükselen sınıf hareketine ve ülkenin devrimci gençliğine verilen bir gözdağı bu idamlar ve TBMM tutanaklarından gelen cümleler bunu bir kez daha kanıtlıyor. 2 sağcı milletvekilinin hiçbir argümanı kabul etmemesi ve “idam” diye tutturması bu yüzden. Sadece üç genci değil, bir gençlik kuşağını yargılıyor iktidar; sadece gençlerin devrimci isyanını bastırmak değil bir ülkenin geleceğini teslim almak istiyor.

RESMİ İFADELER CANLANIYOR, SÖZCÜKLER HAVADA ÇARPIŞIYOR

Murat Karahüseyinoğlu’nun rejisi böyle bir oyun fikri için zor olanı başarıyor. TBMM tutanaklarının soğukluğu ve tek düzeliği, çoktandır unuttuğumuz “yüz yüze bir tartışma hali”ni görünür kılarak canlanıyor; o resmi ifadeler, oyuncuların seslerinde, yüzlerinde anlam kazanıyor. Hamit Demir, Engin Alpateş, Bertan Dirikolu ve Tekin Temel seslerin birbirine karıştığı bu tartışmayı başarıyla sürdürüyor.

Repliklerde dönemin olaylarına dair bilgiler var elbette ama kronolojik bir akış ya da klasik bir belgesel anlatım yok. Havada çarpışan sözcüklerden bir hissi anlıyoruz daha çok. Siyasi bir tartışmayı, her saniyesi dikkatle izlenir bir oyuna dönüştürmede oyuncuların, özellikle karşılıklı sahnelerinde büyük başarı gösteren Engin Alpateş ve Hamit Demir’in katkısı büyük. Sözün önüne geçmeyen, aksine sözü daha görünür kılan bir oyunculuk bu.

Denizleri idama götüren süreç, sağ siyasetin ülkeyi uçurumun kıyısına götürdüğü icraatları ve gençlerin ülkenin anayasasına ve geleceğine sahip çıkışını anlatılıyor elbette ama biz tüm bu tartışmayı “kamu vicdanı” olarak hemen masanın kıyısından izliyoruz. Tarihe düşülen “not” olarak hafızamızda yerini alan devrimciler de masanın öbür tarafında.

Yeri gelmişken, oyun metni birebir TBMM tutanaklarından alındığı için dönemin politik iklimi ve hukuki savunma stratejisi nedeniyle Denizlerin “birer Anayasa savunucusu” gibi göründüğünü, “devlete değil hükümete karşı çıktığı” gibi bir algı da oluşabiliyor. İdama karşı çıkanlar da farklı eğilimlerdeki milletvekilleri çünkü ve meseleye bakışta bugün olduğu gibi dün de önemli farklılıklar var. Küçük bir not olarak akılda tutmakta fayda var.

“SİMSİYAH BİR TESELLİ”

Son olarak, farklı eğilimlerden insanların bir masa etrafında buluşup bir meseleyi tartışması biraz eskide kalmış bir yöntem olabilir. Oyunda anlatılan konudan bağımsız olarak, tevellütü biraz daha eski olanların, şu fani dünyada yarım asırı devirmiş olanların ucundan yakaladığı tartışma, polemik, karşı karşıya gelme kültürü bugünlerde pek yok. Ne sokakta, ne kahvede, ne televizyonlarda farklı fikirlerin gerçekten çarpıştığı polemikler görebiliyoruz. Replikleri kötü yazılmış, tatsız tutsuz, müsamere gibi şimdikiler. Kimsenin yüzleşmek, karşılaşmak, karşı tarafa dert anlatmak gibi bir niyeti kalmamış; denendiğinde ise birinci dakikada kavgaya dönüşen “az kelimeli, az argümanlı” didişme hali baskın. Bu bakımdan da “12 Öfkeli Adam”, tıpkı sinema filminde olduğu gibi, tartışarak fikirlerin nasıl ifade edilebileceğini, nasıl değiştirilmeye çalışılabileceğini de hatırlatıyor. Ama burası Amerika değil ve “fikrisabit”ler çok fazla. Gerçi zaten bu tip tartışmalarda “karşı taraf” değil, “izleyici”dir asıl ulaşılmak istenen hedef. Öteki Tiyatro’nun oyunu da bunu başarıyor.

Kamu vicdanına ve tarihe bırakılan hüküm, idamlardan yarım asır sonra devrimci gençlerin anıları huzurunda saygıyla eğilmek.

“Simsiyah bir teselli” olarak…

 

Ayrıca Bakınız

“12 Öfkeli Adam”

Araştıran-Yazan: Yöneten: Murat Karahüseyinoğlu

Oynayanlar: Tekin Temel, Bertan Dirikolu, Engin Alpateş, Hamit Demir

Müzik: Mahur Beste (Söz: Attila İlhan/Beste: Ahmet Kaya)

Çizer: Tolgay Palaska

Ses: Yaşar Karakulak

Afiş/Sahne Tasarım: Mk

Oyun süresi: 70 dakika, tek perde

 


Tüm Hakları Saklıdır 2024 - Tasarım: Merhaba Grafik