Şuan Okunan
Yücel Erten’den Kurucu Danışma Kurulu’na yanıt geldi

Yücel Erten’den Kurucu Danışma Kurulu’na yanıt geldi

İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda bir süredir devam eden tartışmalar ve Kurucu Danışma Kurulu’nun ortaya koyduğu iddialarla ilgili İzBŞT Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten’in yanıtını olduğu gibi paylaşıyoruz.

YÜCEL ERTEN

Son yazımda, herkesi dürüst ve demokratik ahlâka uygun davranmaya davet etmiştim. Buna gayret edilmesini beklerim. Beceremeyenlere cevap vermek de hakkımdır. İzmir  BB Şehir Tiyatroları Kurucu Danışma Kurulu bir açıklama yapmış. İtalik dizilmiş bölümler, eksiksiz o açıklamayı gösteriyor. Dürüst ve demokratik ahlâka sadık mı, irdelemek isterim:

İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın kuruluş sürecinde büyük sorumluluk yüklenmiş, bir kamu  tiyatrosu”nun  yeşerip yaygınlaşması için çaba harcamış Kurucu Danışma Kurulu olarak; bilgi kirliliğini önlemeyi ve sürece ilişkin, tarihe kayıt bırakmayı sorumluluk sayıyor, aşağıdaki nesnel bilgileri kamuoyuyla paylaşıyoruz. 

Buradaki ‘yaygınlaşma’ kavramının, ezber sonucu bir şablon olarak kullanıldığı anlaşılıyor. Ama Kurucu Danışma Kurulu (Bundan sonra KDK veya Kurul olarak geçecek.) üyelerinin, kuruluş felsefesini, yapılanma ilkelerini özümsemediklerine işaret ediyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın kuruluş ilkeleri arasında yaygınlaşma şeklinde bir hedef yoktur. Türkiye’deki bazı ödenekli tiyatrolarda görülen imparatorluklaşmanın tam tersine; Birim Tiyatro ölçeğinde kurulmuş bir ödenekli tiyatrodur. Kuruluş Yönetmeliği şöyle der: “Bir Şehir Tiyatrosu tercihan iki, en fazla üç sahnede, sınırlı bir çekirdek kadro ile çalışır.” İhtiyaç duyulması halinde ayrı yönetimi, ayrı kadroları olan yeni birim tiyatrolar kurulabilir.

Kurucu Danışma Kurulu, 19 Aralık 2019 tarihli ilk toplantıdan başlayarak kuruluşa giden süreci, fiziki ve online toplantılarla hayata geçirdi. Kurul Bilgehan Oğuz, Cezmi Baskın, Eren Aysan, Hülya Nutku, Levent Üzümcü, Orhan Alkaya, Yücel Erten ve Zeynep Altıoktan oluşmaktaydı. 

Kuruluş sürecinin yönünü belirleyecek Yönetmelik, Eren Aysan, Orhan Alkaya ve Yücel Erten tarafından yazıldı, 

Prof. Hülya Nutku’nun katkıları unutulmuş!

Kurul üyelerinin mutabakatıyla Büyükşehir Belediyesine sunuldu. 10 Ağustos 2020 gün  522 sayılı  Mecliste kabul edildi. Bu sürecin hafızası,  whatsapp  ve mail kayıtlarında  duruyor. 

Kurucu Danışma Kurulu tarafından önerilerek Meclisten geçen Yönetmelik, Genel Sanat Yönetmeni ataması konusunda yeni bir model önerdi ve ilan yoluyla, 3 yıl için Genel Sanat Yönetmeni olmak isteğiyle proje dosyalarını sunacak adaylara çağrı yapılmasını maddeleştirdi; Yönetmeliki kabul etmiş olan Büyükşehir Belediyesi ilana çıktı. Yücel Erten bu başvuruya katılabilmek için Danışma Kurulundan istifa etti. 

Açıklamayı yapan Kurul üyeleri bence dürüst değil. Gerçek dışı beyanda bulunuyorlar: Yücel Erten’in bu başvuruya katılmak için herhangi bir girişimi olmamıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ilanına Yücel Erten’in bir başvurusu yoktur, herhangi bir dosya filan göndermemiştir. Kurul üyeleri, -büyük olasılıkla başvuruları doyurucu bulmadıkları için- Orhan Alkaya ve Hülya Nutku aracılığıyla, o sırada Kıbrıs’ta bulunan Yücel Erten’e ‘Kurucu Genel Sanat Yönetmeni’ olarak görevi üstlenip üstlenemeyeceğini sormuşlardır. Yücel Erten, böyle bir görevin kendisine onur vereceğini belirtmiş; ancak bir şaibeye yol açmaması için, bu önerinin Kurul tarafından oybirliği ile getirilmesini şart koşmuştur. Oybirliği sağlandığı bildirilince de 08.02.2021 tarihinde Kurul’dan istifasını göndermiş; sonra da Kurul’la herhangi bir ilişkisi olmamıştır.

Ne yazık ki açıklama sahipleri, bu gerçekdışı ifadeden okunabileceği gibi, bu tür bir şaibe oluşturmaya yatkın görünüyorlar. Yücel Erten’in başvuruya katılabilmek için istifa ettiğini iddia etmek, ahlâkî  açıdan sorunlu.

Biri Yücel Erten olmak üzere iki isim dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyere önerildi. Belediye Başkanı,  üç yıllık dönem için Yücel Erteni göreve atadı. 

Önceki şaibeli ifadenin ardına eklendiği için, bu cümle de gerçeği yansıtmayan bir yuvarlama olarak dikkat çekiyor. Yuvarlak ifadeler, 6 imzalı bu bildiriyi korkaklaştırıyor. “Danışma Kurulu’nun ortak önerisi üzerine, biri başvurular dışından Yücel Erten olmak üzere, iki isim önerildi” denmesi gerekirdi. Benim herhangi bir dahlim olmaksızın, bu şekilde iki isim önerilmesi, usûl hakkında bir bozukluk taşıdığı için mi böyle yuvarlak bir ifade seçmişlerdir, bilemem? O tiyatroyu kuruluş aşamasında Yücel Erten’e emanet etmeye oybirliği ile karar vermişseniz; onu önerecektiniz. Çünkü Yücel Erten’in bir başvurusu yoktu! Sizin kendisine cankurtaran simidi gibi sarıldığınızı söylemek abartı olmayacaktır sanırım. Bunun formülünü de Başkan, bürokrasi, Meclis bir şekilde bulmak zorundaydı. Ne şiş yansın ne kebap şeklinde yanına ikinci bir isim eklemeniz uygunsuz olmuştu.

Bu konu yüzünden hem Başkan, hem Belediye, hem de Yücel Erten sürekli töhmet altında bırakılmış; sürekli şaibe üretilmiştir. Sözgelimi bu karar, daha ilk günden sosyal medyada “Kayyum atandı” şeklinde nitelendirilmiştir. Ve sonu gelmeyen bu haksız ithamları 3 yıl boyunca Yücel Erten göğüslemek durumunda kalmıştır. Oysa burada kusurlu bir davranış varsa; bunun faili Yücel Erten değildir. Gelgelelim kuruluşun ilk yılından sonra tiyatronun bünyesinde var olmayan ve kendini var zanneden bu Kurul, ‘bilgi kirliliğine maruz kalan Tiyatro’yu temiz tutma çabası’ndan dem vuran bu Kurul, bir tek defa olsun kendi kararı hakkında aydınlatıcı bir açıklama yapma cesaretini gösterememiştir. Bu konuda sürekli Kurucu Genel Sanat Yönetmeni’ne yüklenilmiş, ne gam?! Şimdi bildiri yayınlamayı bilen bu Kurul o zaman neredeydi? Var olduğunu iddia ederken, işine geldiğinde yok gibi davranmak, dürüst bir davranış mı? 

Yücel Ertenin görev süresi başladıktan sonra, Tiyatro ile Belediye yönetimi arasındaki mesafe hızla açıldı. 

Bildiriyi yazanların özerklik konusunda ufkunun çok dar olduğu anlaşılıyor. Sanatsal özerkliği yönetmelikle güvence altına alınmış bir tiyatronun, mevzuata aykırı bir işi ve işlemi olmamışsa; Tiyatro ile Belediye arasında niye bir mesafe olsun? Ve niye hızla açılsın? Somut bilgi yok. Yakıştırma…

70 yıl boyunca tiyatrosu olmamış, sadece festival düzenleyip oyun satın almakla yetinmiş bir Belediye’de, elbette tiyatroya dair gelişkin bir kurumsal hafıza beklenemez. Tiyatronun en temel ihtiyaçları, deneyimi olmayan bürokraside kâbus havası yaratabilir. Öte yandan zorunlu gereksinimlerin karşılanmasını sağlamak, tiyatronun tabii görevidir. Örneğin bütün bir ilk sezon boyunca tiyatronun sahnesine kavuşamaması, halâ prova salonu, atölye ve depo için uygun mekân ve kadrolara sahip olamayışı elbette gerginlikler yaratır. Ama uygun davranış, bütün bunları göğüsleyerek ilerleme sağlamaktır.

İlk tiyatro sezonun 7. ayında, Belediye Başkanı Tunç Soyer, Kurucu Danışma Kurulunu toplantıya çağırdı. 

Normaldir. Çünkü bu, ilk tiyatro sezonu için Yönetmelik emriydi.

Sorun, Yücel Ertenle ilişkilerin kopma noktasına gelmesi ve onunla çalışmak istenmemesiydi. 

Başkanın bir serzenişi, bir tedirginliği olduysa bile; kuruluş sürecinde bir türlü aşılamayan, ona da bize de yük olan bürokrasi yüzündendir. Çünkü her defasında, acil ihtiyaçları belirttiğimizde, bürokratlarına “Halledin hemen” demekten geri durmuyordu. Onlar “Tabii Başkanım” diyordu; ama aradan 3 ay geçiyor yine çözüm gelmiyordu. Salonun onarımında öyle, birimler için yer temininde öyle, araç temininde öyle, gişe açılmasında öyle, bilgisayar ve ekipman alımında bile öyle. Ben de serzenişlerimi, eleştirilerimi elbette bürokratlara ve Başkan’a iletmekten geri durmuyordum. Öyle ki bir Daire Başkanının işi çözmemek, kurumu zora sokmak isteyen tavrı, yerine göre bizi Başkan’la karşı karşıya getirebiliyordu. Gelgelelim buradaki meseleler tamamen tekniktir. Belediye bürokrasisi ile verilen mücadeledir. Tunç Soyer’in serzenişi olsa olsa budur. Açıklama sahipleri, sanki tiyatronun sanat siyaseti, sanatsal üretimi yönünde bir anlaşmazlık varmış izlenimini doğurmak ister gibi, bulanık ve dramatik bir ifade kullanmışlar. Bu saptırma girişimini ahlâklı sayabilir miyiz?… 

Ben, Sayın Soyer’in her oyunumuzdan, her etkinliğimizden sevinçle, kıvançla, gururla ayrıldığı konusunda herkesi temin edebilirim. Tanığı, çalışanlarımız ve seyircilerimizdir. Ve bu söylediklerimi, ancak Sayın Soyer tekzip edebilir. Yok öyle işkembeden sallamak!

Kurul üyeleri, Belediye Meclisinden geçen Yönetmelikte belirlenen  “3 yıl” süresince Yücel Ertenin görev başında kalması gerektiği konusunda çaba gösterdi ve Tiyatronun kurucusu Tunç Soyerin ikna olmasıyla, büyük bir kriz aşıldı. 

Ya ne yapacaktınız hanımefendiler, beyefendiler? Varsayalım ki bütün bunlar anlattığınız gibiydi. Ne yapacaktınız? “Başkandır, ne yapsa yeridir!” mi diyecektiniz? Aşkolsun yani!… 

Genel Sanat Yönetmeni Başkan’ın memuru değil ki. 3 yıl süre ile o görev, sanatsal özerklik şemsiyesi altında ona emanet edilmiştir. Başkan hoşnut değilse görevine son verebilir, ama o durumda yönetmeliğin tazminat maddesi işler. 3 yıl süreli bir görev için hayatının seyrini değiştirmeyi göze almış bir sanatçıyı, aklına estiği gibi kapının önüne koyamaz. Yönetmelik fren-denge mekanizmalarında sağlıklıdır. Bu bildiriyi yazanların, büyük bir kahramanlık göstermiş ve bir tragedyayı engellemiş havasıyla, böyle hikayelerle övünmeye kalkması, çocukça…

Esasen benim kuruluştan ve gelişimden sorumlu sanatçı olarak, o toplantıya davet edilmemiş olmam da bir tuhaftır…

Ayrıca bu toplantıda, Kurucu Danışma Kurulunun önerisiyle, Tiyatronun, Daire Başkanlığı yerine, üst merci olan, ilgili Genel Sekreter Yardımcısı’na bağlanması kararı da alındı. 

Tiyatroda apansız ortaya çıkan durumlar olur. İnsanla yürüyen bir iştir çünkü. O durumda zaman, ‘aman’ dinlemez. Hızlıca karar vermek ve hareket almak gerekir. Bu nedenle de bürokrasinin asgarî düzeye indirgenmiş olması gerekir. Sen Şube Müdürüne bildir, o bağlı olduğu Daire Başkanına anlatsın, Daire Başkanı anlatabilirse(!) Genel Sekreter Yardımcısına aktarsın, Genel Sekreter Yardımcısı gerek duyarsa Genel Sekreterin, hattâ Başkanın onayını arasın. Bazan o zincir tamamlanıncaya kadar, yandı gülüm keten helva!… 

Tiyatronun acil ihtiyaçları konusunda da öyledir. O zinciri olabildiğince kısaltmak gerekir. Bir yıl kadar süren bir çabanın sonunda, Sayın Soyer’e uzun bir mektup yazarak; bir endüstri mühendisi olan Kültür-Sanat Dairesi Başkanı’nın ve çevresinin olumsuz yaklaşımlarını anlatmıştım. Yazımın tarihi 22 Nisan 2022’dir. Danışma Kurulunun Başkan’la görüşmesi ise 30 Nisan. Belki de yukarıda dramatize ederek anlatılan gerilim ve mesafe izlenimi buradan doğmuştur. Bilemem. Hem zaten Danışma Kurulu üyelerini bu konuda bir katkısı olmuşsa; tiyatroya iyilik etmişlerdir. Birkaç hafta sonra da Genel Sekreter Yardımcısına bağlanarak bu yolu bir basamak kısaltmayı başarmış; hız kazanmıştık.

Ne var ki, gerilim sürece yayıldı. 

Cümle, senaryoyu heyecanlı hale getirmek için eklenmiş sanki… Ben Danışma Kurulu’nun 30 Nisan 2021’deki toplantısından, Konuk Direktörümüz Eren Aysan’ın -2 yıllık konukluğun sonunda- kurumdaki görevinin bittiği Temmuz 2023’e kadar geçen 15 ay içinde herhangi bir kurumsal gerginliğe tanık olmadım. Sayın Soyer’den de bu yönde herhangi bir yazı, söz ya da tutumla karşılaşmadım. Bunu yazmakla, Tunç Soyer’in için için bana diş bilediğini, ama bunu bana ifade etmekten kaçındığını mı ima ediyorlar? Böyle bir imada bulunuyorlarsa; bence Sayın Soyer’e haksızlık ediyorlar. Sanatsal özerkliğimiz konusunda her türlü tercihimizi göğüslemiş ve sonuna kadar dik durmuş bir demokrattır Tunç Başkan.

Kurucu Danışma Kurulu üyeleri bireysel girişimleriyle, düzenledikleri etkinliklerle,  tarafları buluşturma çabalarıyla bu süreci iyileştirmeye çalıştı, Tiyatronun devamlılığı için elinden gelen her şeyi yaptı. 

Ben 3 yıllık görevim boyunca kimseden bireysel girişimde bulunmasını istemedim. 

Etkinlik mi düzenlemişler? Anlamadım? Bir örnek rica etsem? Bu şablon lâfları metnin içine sepiştirince, serpme kahvaltı mı oluyor? Ben etkinlik düzenlemeleri için de bir istekte bulunmadım. 

Burada kullanılan ‘tarafları buluşturma’ ifadesi ise açıklanmaya şiddetle muhtaç. Taraflar kim? Ben kurum adına hiç kimseden ‘buluşturma’ ricasında bulunmadım. 18 Mayıs 2022’de bir akşam yemeğinde; Başkan, ilgili Genel Sekreter Yardımcısı ve  benimle birlikte Zeynep Altıok’un da bulunması dışında; böyle bir konu varit değildir. Altıok, kültür-sanat konularında Başkan Soyer ile yakın teması dolayısıyla bulunmuş olabilir. Hattâ buluşmayı o organize etmiş olabilir. Ama benim Altıok’tan böyle bir isteğim olmadı. 

Bu bol keseden serpilmiş “Danışma Kurulu elinden gelen her şeyi yaptı” paragrafı, bence gerçekle bağdaşmıyor.

Bu süreci müteakip, Kurucu Danışma Kurulunun mutabakatıyla hazırlanan yönetmelik üzerinde Yücel Erten  tarafından   değişiklikler  yapıldı, bu değişiklikler kurula resmî olarak bildirilmedi. Kurucu Danışma Kurulunun ortadan kaldırılması yönündeki Yücel Ertenin  girişimi,  nezaket  kurallarını  dahi  yok sayan  bir şekilde  gerçekleştirildi ve Kurucu Danışma Kurulu üyeleri bunu üçüncü kişiler üzerinden öğrendi. 

Önemli bilgi: Yücel Erten veya Yönetim Kurulu, bir yönetmelik değişikliği önerebilir elbet. Ama yasa gereği, Meclis’e o yönetmelik değişikliğini sunma hakları yoktur. Yani, velev ki Yücel Erten ve Yönetim Kurulu bu değişikliği öngördü, istedi, tahayyül etti; Başkanın bizzat imzası olmadan hiç kimse Meclise bu teklifi sunma hakkına sahip değildir. 

Alo? Orada mısınız sevgili senaryo grubu? Ucuz hikâyeye ekmek yok!…

Bakın, boşuna dememişler “Sen ne kadar anlatırsan anlat, karşındaki istediği kadarını anlar”. Anlamıyorlar! Anlamayı istemiyorlar!  Kör değneğini bellemiş gibi ‘Danışma Kurulu’ diye, olmayan bir kurulun varlığını tutturuyorlar. Danışma Kurulu, kuruluş sürecinin tamamlanması ile bitti kardeşler! İlk sezonda bir denetim-gözetim görevi vardı; ilk sezon bitince o da bitti. Duymazdan geliyorlar: Bunlar ilk yönetmeliğin geçici maddeleriydi. Geçiciydi, eşyanın tabiatına uygun olarak, geçti! 

Tekrar ediyorum, umarım bu defa anlaşılır: Kuruluşa öncülük eden o kurul, hiç bir zaman, hiç bir şekilde tiyatronun bir yönetim organı olmadı. Çünkü bu tür bir velayet/vesayet organı, sanatsal özerklik ile bağdaşmaz. Bu, Türk tiyatro dünyasında 30-40 yıldır kabul görmüş, ortaklaşılmış bir ilkedir. Muhtemel ki sivil toplum örgütlerince yayınlanmış ve bu ilkeleri dile getiren bazı bildirilerin altında sizin de imzanız vardır. Yanıtınızda bu konuya hiç değinmeden geçişiniz, sanatsal özerklik konusunu içinize sindiremediğiniz ya da belki de hiç anlayamadığınız şeklinde yorumlanmaya müsaittir.

Hepsini geçtim, bir vakit o yönetmeliği hazırladık, onayladınız. Şimdi onayını, yani fikren vurduğunuz mührünüzü inkâr etmeniz dürüst bir davranış mı?… 

Üyeler,  uzunca bir süre açıklama bekledi. Sonunda,  bir üyenin Belediye bürokratlarına, “Bari bir mektup gönderip bildirseydiniz,” demesiyle anlaşıldı ki, üst yönetim ve kurucu Başkan Tunç Soyer de bu tasarruftan haberdar değil!  

Artık var olmayan bir kuruluşun, yönetmeliği, yönergesi, başkanı, sekreteryası, adresi bile olmayan bir kurulun eski üyelerine, tiyatronun mektup göndermesi âdetten değildir. Durumu bildirme görevi, ilgili bürokratlara düşer. Kaldı ki -inat ve iştahınıza bakınca- bir yazı yazmış olsak; onu da varlığınızın sürdüğüne dair bir kanıt olarak kullanmaya kalkışırdınız, diye düşünmek mümkün. 

Sayın Tunç Soyer’in bu tasarruftan haberdar olmamasının mümkün olmadığı da matematik kanunları kadar aşikârdır. Belki denilecektir ki “Başkan onca yoğunluğu içinde Tiyatronun Yönetmeliğinin nasıl değiştiğini mi fark edecek? Onu mu takip edecek?” O zaman da şuna inanmamız bekleniyor demektir: Belediye bir bürokrasi hiyerarşisi içinde davranmak zorunda olduğuna göre, hem bu hiyerarşideki bürokratlar Başkan’a bilgi vermeyecek, hem çoğunluğu kendi partisinden olan komisyon üyeleri bilgi vermeyecek, hem de meclisi yönetirken -Tunç Soyer gibi tiyatro aşığı bir Başkan- dikkat kesilip “Bir dakika, tiyatronun yönetmeliğinde ne değişiyor” diye sormayacak… Pes! Senaryonun bu bölümüne ancak kargalar güler.

Asıl tuhaflık burada başladı:  

Asıl tuhaflığa az önce dikkat çekmiş oldum.                      

Kurucu Danışma  Kurulunun   mutabakatıyla  522 sayılı 2020 tarihli meclisten geçen ana yönetmelik şöyleydi:  

Seçme süreci, Genel Sanat Yönetmeninde aranması gereken şartların 3 ay önceden belediye tarafından ilanen duyurulmasıyla başlar. Bu duyuruda adayların üç yıllık somut bir proje ile başvurmaları istenir. Adayların projelerinde genel anlamda 3 yıllık hedefler, repertuvar perspektifleri, 3 yıl içinde ihtiyaç duyacakları konuk sanatçı ve teknik eleman sayılarını somut olarak belirtmeleri istenir. Başvurulan projeler Belediye Başkanı tarafından oluşturulan bağımsız bir Uzmanlar Kurulunun önerisine sunulur. Genel Sanat Yönetmeni bu kurulun değerlendirmesi sonucunda belirlenen adaylar arasından Belediye Başkanınca atanır.”  

Sayın Başkan dilediği bir kurulu oluşturabilir elbet. Tiyatro buna ne karışır? O kuruldan istediği konularda hizmet bekleyebilir. Kim ne karışır? Bizim baştan beri kabul edilmiş olan karşı çıkışımız, herhangi bir kurulun tiyatroda yönetim organı haline getirilmesidir. 

Üstelik burada artık hukukî dayanağı kalmamış bir kuruldan söz ediyoruz. Bu kurulun halâ varolduğu iddiası, ’hayalet’ bir varsayımdır. Tiyatronun, bu hayaleti hortlatıp, Başkan’a ve Meclis’e empoze etmek gibi bir görevi olduğunu nereden çıkarıyorsunuz? Tiyatro yönetiminin tutumu, Başkan’ı hatalı bir duruma sürüklememek biçiminde olmuştur.

Bu maddenin de ortadan kalkmasıyla gördük ki üç yılın sonunda, aday olanlar arasından Başkana sunulacak isimleri belirleme yetkisi Tiyatro Yönetim Kuruluna devredilmiş! 

Çok doğru bir karar alınmış! Maddenin ortadan kalktığı iddiası gerçek değildir. Değerlendirme görevi, tiyatronun Yönetim Kurulu’na aktarılmıştır. Doğrusu budur.

Şu Danışma Kurulu’na bir bakalım: İkisi İstanbul’da biri Ankara’da oturur, birinin tiyatroya ilgisi iyi bir izleyici olmakla sınırlıdır, biri 12 oyundan bir tekini bile izlememiştir, çoğu ancak oyunların yarısını izlemiştir, içlerinde yönetmenlik deneyimi olan ancak bir kişi vardır, dördünün lisans düzeyinde bir tiyatro eğitimi yoktur, bu tiyatronun ne tür zorluklarla başa çıkmak zorunda olduğu hakkında hiç birinin, hiç bir fikri yoktur, ilgi de duymamışlardır. Ortalaması alındığı zaman birikimi tartışmalı, Kurum’a dair güncel bilgisi zayıf,  demokratik ahlâkı sivil darbeye yeltenecek kadar şaibeli bir kurul. Hoşlarına gitmeyecek biliyorum ama, objektif manzara budur.

Tiyatronun Yönetim Kurulu ise, Genel Sanat Yönetmeni, Şube Müdürü, Sanat Teknik Direktörü, Sahne Direktörü, Sanat İletişim Direktörü ve seçilmiş iki Sanatçı’dan oluşur. Yedide altı oranında tiyatro eğitimi görmüş, deneyimli sanatçı barındırır. Günbegün tiyatronun işlerini yürüten, üretiminin bütün sorunlarına çözüm arayan, sanatsal yürüyüşün derdini ve sevincini ortaklaşa yaşayan bir ekiptir.

Şimdi bu yazımı okuyan bütün tiyatrocular, ellerini vicdanlarına koyup cevap versinler lütfen: Yeni bir Genel Sanat Yönetmeni belirleneceği zaman, adayları değerlendirip Başkan’a seçenekler sunma görevini hangi tarafa verirdiniz? Yılda bir ya da iki kez toplanacak, yamalı bohçayı andıran -kusura bakmasınlar- dış kapının mandalı bir kurula mı, yoksa tiyatronun yükünü taşıyan, gelişimini bilen ve her şeyinden sorumluluk duyan Yönetim Kurulu’na mı?…

Kısaca, yeni Genel Sanat Yönetmenini, eski Genel Sanat Yönetmeninin ve doğrudan atadığı üç üyenin çoğunluğu sağladığı bir kurul seçecekmiş! 

Elbette öyle olacak. O kurumun Genel Sanat Yönetmeni, kimsenin memuru falan değildir. 3 yıllık sürede tiyatro, onun ve çalışma arkadaşlarının özerk alanıdır. Gerekçesini yönetmelikten aktaralım, dünya-âlem görsün, karar versin: 

“Genel Sanat Yönetmeninin sınırlı bir süre için görevlendirilmesi ilkesi, olumlu anlamda bir yarış alanı olan tiyatro sanatında, kalıplaşmaya ve bireysel ilişkilere yaslanarak görev süresini uzatma çabalarına karşı bir önlem olarak getirilmiştir. Sanat yönetiminin belli periyodlarla tazelenmesi sanatın ve kurumun gelişmesi açısından önem taşır. Sınırlı süre ile görev yapacağı göz önüne alınarak, tiyatro yönetiminin sanatsal bileşenleri Direktörleri belirleme görevi ile donatılmıştır.”

Eşsiz ve hanedan” çağrışımlı bu yönetmelik maddesini kabul etmemiz, elbette mümkün değildi.  

Evet “eşsiz”dir, çünkü bir ilktir ve doğrudur. 

“Hanedan” çağrışımı ise, senaryoya biraz edebiyat katmak hevesiyle yapıştırdığınız, yakışıksız bir uydurma. Hanedanlık, soyla ilgilidir ve iktidarın babadan oğula geçmesi şeklinde oluşur. Benim besteci ve orkestra şefi bir oğlum var. İzmir Şehir Tiyatrosu ile de hiç bir ilgisi yok. “Soyla ilgili kullanmadık” derseniz, “kaleminizden çıkanı bilinciniz duysun” derim. Kaldı ki İzmir Şehir Tiyatrosu’nda 3 yıl boyunca benim şu sözlerim yankılanmıştır: “Ben bir 3 yıl daha kalırım ya da giderim; önemli değil. Ama kimse benim sırtımdan burada Genel Sanat Yönetmeni olmak üzere yatırım yapmaya kalkışmasın. O iş yönetmeliğe uygun olarak gerçekleşecektir; nokta.”

Ayrıca Bakınız

Ayıba kaçan bir saplantınızı da vurgulamak zorundayım: Genel Sanat Yönetmeni’nin tiyatronun geleceğini ve esenliğini düşünmeyip, Yönetim Kurulu’nu, sübjektif ve tutarsız bir karara sürükleyebileceği şeklinde ayıplı bir düşünceyi, ona hangi hakla yakıştırıyorsunuz? Adamın ya da kadının, emek verdiği tiyatrodan giderken; oydaşlık arayarak yerine liyakatsiz birini önermesine nasıl ihtimal veriyorsunuz? Öte yandan: Yönetim Kurulu’ndaki çalışma arkadaşlarının, Genel Sanat Yönetmeni’nin etkisi altında oy kullanacakları kanısına nereden varıyorsunuz? Onları reşit saymıyor musunuz? Tiyatroyu salt entrika üretilen bir yer olarak mı bellediniz? Bilmem ki bu noktada ‘Kişi kişiyi kendi gibi bilir’ mi demeliyiz?

Heyhat ki, sayenizde şimdi o yönetmelik de ne hale döndü, kimbilir? Ne yapan açıklanıyor, ne yönetmelik. Sahi, o yönetmeliğin hazırlanmasında aranızdan birileri rol aldı mı? Maaş da koydurabildiniz mi bari? Sorular, çaresiz insan aklını kurcalar…

Daha önce de yazdım, ama hiç oralı olmuyorsunuz: Bu karar Yönetim Kurulumuzda tartışılırken, Yönetim Kurulu üyesi olan Eren Aysan’ın en küçük bir itirazı olmadı. Görevinden ayrılınca tam karşı görüşün sözel bayraktarlığını yapmaya başlaması, meslek ahlâkı ile bağdaşır mı?

Ama asıl can alıcı soru şimdi geliyor. Ey bildiri imzacıları, bence siz şimdi, şurada, tarih karşısında her biriniz tek tek tercihinizi belirtmekle yükümlüsünüz: 

Bir yerel yönetim tiyatrosunda, Genel Sanat Yönetmeni adayları arasından yapılacak süzme ve Başkan’a önerme işlemini, tiyatronun Yönetim Kurulu mu yapmalıdır, yoksa oluşumu siyasilere bırakılmış tiyatronun dışındaki bir kurul mu? Sanatsal özerkliği geliştirmek açısından hangi yol doğrudur? Bir zahmet oylarınızı tek tek belirtirseniz, tarihe kalsın. 

’Tiyatronun bir sanat kurumu olarak öz erki’ ve ‘sanatsal özerklik’ kavramlarını ben söylemekten bıktım; siz işitmezden gelmekten bıkmadınız.

2023 Aralık ayında, Tunç Soyer, Kurucu Danışma Kurulunu toplantıya çağırdı. 

Sayın Soyer mi çağırdı, yoksa siz mi istekte bulundunuz, orası meçhul. Sayın Soyer nezaket sahibi bir yöneticidir, sizi kırmak istememiş olabilir.

Bu toplantıda, Yücel Ertenle yeni dönemde çalışmayacağını sahih biçimde söyledi -gerekçeleri mahfuzdur-. 

‘Sahih’ sözcüğü, ‘gerçekliği olan’ anlamındadır ve genellikle âyetler için kullanılır. ‘Sarih’ yani ‘açık’ demek istediniz herhalde? 

Gerekçeler sizde ‘mahfuz’, bende değil ise, bunda Sayın Soyer’in de bir ihmali söz konusudur. Çünkü ben o toplantıda bulunmak istediğimi kendisine söylemiştim. Uygar insanlar olarak eleştirilerimizi birbirimize açıkça ve yiğitçe söyleyebileceğimizi vurgulamış; aksi takdirde bir çeşit yargısız infaz yolunun açılabileceğini belirtmiştim. Sayın Soyer, “Onu bir sonraki toplantıda yapalım” şeklinde cevap verdi. Gelgelelim o ikinci toplantı gerçekleşmeden, Danışma Kurulu’nun darbe girişimi başgösterdi. Başkan’ın alelacele ve gizlice girişilen o hamleyi olumsadığını, desteklediğini ya da yüreklendirdiğini mi söylemek istiyorsunuz?… Burada hiç de sarih olmayan bir şeyler var.

Toplantıda, Kurucu Danışma Kurulunun daha sağlam bir statüye kavuşturulması isteği Tunç Soyerin talebiydi.

Başkan Soyer’in bu yönde bir talebi olduğuna dair yazılı-sözlü bir bilgi bize ulaşmadı. Öyle olsa herhalde çekinmez, söylerdi. Açıktan yazılıp söylenmeyen, ama sizin sürekli körüklediğiniz bu rivayetler, çalışma huzurunu bozdu. Öyle ki biz tiyatro olarak uzlaşma kültürüne uygun davranmayı seçtik. Bir yönetmelik değişikliğini Başkanlık ve Meclis onayına sunduk. 

Genel Sanat Yönetmeni seçiminde, adaylar arasından ilk süzmenin Danışma Kurulu tarafından yapılması, ikinci aşamada da Yönetim Kurulu tarafından bir süzme yapılarak Başkan’ın tercihine sunulacak en az 2 adayın belirlenmesi. Yani doğru tercihe varılması için katmanlı bir eleme skalası oluşması. Ancak, yukarıda belirttiğim ilkeler nedeniyle, tiyatronun bir yönetim organı olarak değil, Başkanlığa bağlı bir istişarî kurul olarak. 

Sizleri, Genel Sanat Yönetmeni seçiminin ilk aşamasına ortak ederek onurlandırma ve hoşnut kılma çabası idi. Ancak siz bununla da yetinmediniz ve izleyen satırlarınızla itiraf ettiğiniz hileye başvurdunuz. Buyrun, kendi ağzınızdan:

Sonuçta; biri üst biri alt seviyede iki bürokratın da bulunduğu toplantıda, -Yücel Ertenin de yazıcıları arasında olduğu- başlangıç” Yönetmelikinin esas alınması yönünde ortaklığa varıldı. Hasılı kelâm, Yücel Ertenin, önlendiğini iddia ettiği ve isim vermese de, çok sayıda olduğu anlaşılan düşman”larını zemmetmesine tanık olduğumuz yönetmelik darbesi” iddiası, bundan ibarettir. 

Genel Sanat Yönetmeni, Yönetim Kurulu, Direktörler, her şeyiyle 3 yıldır yaşayan ve başarıdan başarıya koşan Kurum, hiçe sayılmış; bir gece, gizlice bir yönetmelik yapılıvermiş; gizlice Meclis gündemine sürülmüş; ve hepsi ‘bundan ibaret’miş!…‘Bundan ibaret’ diye örtmeye çalıştıkları kabahat fena halde kokuyor: Sahte demokratlık ve apaçık oligarşi hevesi! Bu eylemleriyle tiyatroya kötülük ve düşmanlık ettiler. Benim düşmanlarım olsalar ne yazar, dostum olsalar ne?…

Kurucu Danışma Kurulu olarak, bugüne kadar sessiz kalma çabamız, bilgi kirliliğine maruz kalan Tiyatroyu temiz tutma çabasından ibarettir. Büyük ölçüde yüksek nitelikli kadrosuyla, geleceğe açılacağına inandığımız İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, yıpratılmak bir yana, itinayla korunmalı ve 2012 sonrası İstanbul Şehir Tiyatroları’nınki benzeri, tiyatronun ruhuna aykırı yönetmeliklerden uzak durmalıdır. 

Bu çeşit tatara titirilerden tiyatro dünyamıza gına geldi artık. Konuşmanız gereken yerde susan sizdiniz. Tiyatro sanatının ruhuna aykırı yönetmelik tasarlayan, savunan siz. Daha ilk kuruluş çalışmasında “kadrolu olmasın, prodüksiyon tiyatrosu olsun” gafletini ortaya atan arkadaş, sizin aranızda. Ek maaşı kesilince küsen ve düşman kesilen sizin aranızda. Başkanlarla ilişkisinde U-dönüşü ile parmak ısırtan, sizin içinizde. Her türlü dedikoduyu İstanbul’a Ankara’ya taşıyarak bilgi kirliliği yaratan ve yayan, içinizde. Konuk yönetmen olarak kadroyu birbirine düşüren, tiyatronun bilgisi dışında Belediye ile görüşmeler yapıp yönetimi ve belediyeyi yasaya aykırı işleme sürüklemek isteyen çokbilmiş de sizin aranızda. 12 oyunun hiçbirini izlemeyip kurulda kasılarak ahkâm kesen de, her fırsatta kurula huzur hakkı ödenip ödenmediğini soran da sizin içinizde. Gökten zembille indiğinizi mi sanıyorsunuz? Bırakın artık makam-mansıp telâşı içinde İzmir Şehir Tiyatrosu’na abanmayı.

Bir de âdet yerini bulsun diye, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun yönetmeliğine lâf çakınca, çok ilerici oldunuz, aferin! Biz İzmir’de o tuzağa düşmemek için mücadeleyi en sert şekliyle yaşadık. Siz de tiyatronun öz erkini siyasilere ve bürokratlara emanet etmekte sakınca görmeyen, statükocu bir zihniyetin temsilcileri olarak karşımızda durdunuz. 

Yeni Belediye Başkanı Cemil Tugay, elbette yeni bir Danışma Kurulu kurmaya mezundur. 

‘Mezundur’ sözü ‘izni vardır’ anlamına gelir. Sanki siz izin vermişsiniz gibi bir anlam kayması oluşmuş. Biraz ayıp kaçmış, ama bana ne?

Asıl önemli soru şu: Siz böyle Sayın Soyer’in sırtından hikâyeler üretirken, Sayın Tugay’ın kayığında kürek çekiyor musunuz? Bu sorunun cevabı da şurada:

Biz çok kısa bir özet yapma mecburiyetindeydik, hiçbir detaya girmedik, biraz olup biteni söyledik. 

Bakındı hele! Başkan Tugay’ın basın mensupları önünde dile getirdiği anlamsız dedikoduları onlar anlatmamışlar. ‘Biraz olup biteni söylemişler’ 

’Özet yapma mecburiyetindeydik’!… Sayın Tugay onları ifade vermeye zorlamış olamaz. O zaman bu mecburiyet nereden doğmuş acaba?… Peki, 2,5 ay Yücel Erten’e randevu vermeyen Başkan, yürürlükteki yönetmeliğe göre artık var olmayan bir grubu, görüşmeye mi davet etmiş? Eğer öyleyse, yine yürürlükteki yönetmeliğe göre var olan tiyatronun Yönetim Kurulu’nu ya da Direktörlerini neden davet etmemiş? Yoksa bu açıklamayı imzalayanlar, bir koşu yeni Başkan’la görüşme imkânı mı aramışlar?…

‘Hiçbir detaya girmedik’!… Herhalde konunun özüne dair hiç bir şey söyleme gereğini duymamışlar ki; Başkan Tugay kamuoyu önünde “Bu Yücel Erten şöyleymiş-böyleymiş. Şöyle etmiş-böyle etmiş” şeklinde, hiç de hakim olmadığı konularda, onlardan edindiği söylentileri aktardı durdu. 

‘Biraz olup biteni söyledik’!… Sevsinler. “Vallıyi billiyi, iki gözüm önüme aksın ki azıcık söyledik” der gibi, felâket çocukça. Neredeyse ‘Hain Evlât Ökkeş’ gibi…

İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları  çok  yaşasın!  

Orhan Alkaya, Zeynep Altıok, Eren Aysan, Cezmi Baskın, Bilgehan Oğuz, Levent Üzümcü”

Ey, yukarıda isimleri olan tiyatrocu vatandaşlar! Ey, çıkar beklentisiyle onların peşine düşmüş İzmirli ortakları! Ey, tiyatro içinden devşirebildikleri saftirik yandaşları! Az dek durun da İzmir Şehir Tiyatrosu yaşasın yahu!…


Tüm Hakları Saklıdır 2024 - Tasarım: Merhaba Grafik