Afife’ye hayat veren Begüm Sarp: Afife, seçimleriyle Afife oldu

Söyleşi: DİLAN AYDEMİR
“Bir Mülazım Artist Afife Jale” oyunuyla dört sezondur Afife Jale’ye hayat veren Begüm Sarp ile Ankara Üniversitesi’nde Sanat Tarihi okurken tiyatroyla yolunun kesişmesine, sahne önü ve sahne arkasındaki yaratımlarına, bir oyuncu olarak Afife Jale’ye atfettiği öneme ve sahne sanatları alanında kurduğu platform “Görü Performans’a” dair konuştuk.
İnsanların seçimleriyle var olduğunu söyleyen Begüm Sarp, “Seçtiklerimiz oluyoruz. Afife, seçimleriyle Afife oldu. Kimsesizler mezarlığına gömülmek onun yolu olmak zorundaydı. Aksi halde Afife olamayacaktı. Şimdi onu konuşamazdık. Tarih budur. Bir şeyler olur, akışı koparak bir şeyler…” dedi.
Ankara Üniversitesi’nde Sanat Tarihi okurken sizi tiyatronun büyüsüne kaptıran şey neydi?
Sanat Tarihi kıymetli bir bölüm benim için. Geçmiş ve dolayısıyla arkeoloji, öncesinde neler oldu fikri hep merak bende. Küçüklüğümden beri resim, müzik hep hayatımın parçası idi. Fakat ben bu bölümü çaresizlikten seçmiştim. Parlak bir öğrendi değildim lisede. Kafam hep başka yerlerde olurdu. Hayal kurar, hayalimin kumpanyasında yaşardım… Evin içinde çadır evimin olması gibi. Fakat aileye “endişelenmeyin” demem gerekiyordu. Bana en yakın, normal yollardan okuyacağım bölüm sanat tarihi oldu. Samimiyetle söylüyorum başka bir şey olamaz benden. Yapamam yani. Şimdi anlaşılacağı üzere bu “normallik” hiç bana göre değildi ve hemen üniversitede orta bahçede merdivenlerde otururken, Dursun abiden de çayımı alıp, Nedim Hoca’nın solfej dersinden gelen sesleri dinleyip dedim ki… “Hadi Begüm’cüğüm sesin gittiği yere” sonra da ait olduğum yerdeydim. Tek bir okul istiyordum DTCF Tiyatro. Vizyonumun benzediği ve “işte ben bunları yapacağım” dediğim yerdi. Türk Tiyatrosu’na ve geleneklere aşığım. Ailem operadan, ben tiyatrodan… Buluşunca temaşa âlemi oluyor. Gerisini biliyorsunuz…
Sanatın birçok dalıyla iç içe olmak hayatı algılamanızda nasıl bir rol üstleniyor?
Artık sanatın terim anlamıyla ilgilenmiyorum. Derin anlamı ise zaten sanatı oluşturuyor. Her şey bir bütün, bütünün parçalarıyız. Bu yüzden sanatın her “dalı” ağacın köküne gidecekse, o ağaç var olabiliyor. Beslenmek lazım. Beslendikçe, görüş mesafesi uzuyor, bu da size bilinç ve farkındalık getiriyor. Dolayısıyla ziyadesiyle acı çekip üzülüyoruz çoğu zaman. Her duyu ve duygu bizim için. Sanat ise bunları izleklik konusunda duyularımıza götüren bir zemin oluşturuyor. “Şimdi seni daha iyi görüyorum” demek gibi. Bunu bir notayla veya kombinasyonla duyabiliriz. Duyarak da bakabilmeli. Sanatın yazım dili şiir gibi gelir bana. Sanatı müzikle duyarsın. Dansla, tiyatroyla ifade edersin. İşte kocaman bir ağaç olduk bile.
Sizi hep sahne önündeki işlerde izledim ama bir de bu işin sahne arkası var. Sizce üretim bağlamında sahne önü mü daha zor sahne arkası mı? “Bir Mülazım Artist Afife Jale” oyununda yazar olarak da bir sorumluluğunuz var…
Sahne eşittir adrenalin. Ve ben adrenalin bağımlısıyım galiba. İçindeyken de hep arkadayım. Sahne arkasında da hep içindeyim. İşim olmayan her şeye de bulaştığım için belalara da hazırım hep. Fakat bütünde iyi iş çıksındır çabam. Teknik ve alt yapı çok önemli işimizde. Temel ne kadar sağlam olursa devrilmeden ilerleriz. Yazmak ise bir zemin için en önemli temel. İşte bu noktada iki insan olmak durumundayım. Biri yazar, biri okuyucu. Bir tane daha geliyor sonra, eleştirmen. Gittikçe benlikler çoğalıyor. Aynı yöne bakıyoruz bazen, bazen kayboluyoruz benlerimle. Fakat çıktığımız yol hep aynı. Öyle ya da böyle sahnede buluşuyoruz… Yazdıktan sonra Afife Jale’nin ezbere zor başladım. İnsan yazdığı şeyi nasıl bu kadar zor ezberler diye kendime sormuştum. Anlayacağınız üzere yazar olan benlik buna epey güldü. Oyuncu olan endişelendi. Canım benler…
Peki “Bir Mülazım Artist Afife Jale” fikri nasıl doğdu? Biraz bunu konuşalım derim…
Doğmadı, hep vardı. Adı Afife Jale değildi. İsimlerin çok önemi olmuyor bende, fikrin duygusunu hissetmeye çalışıyorum. O duygunun sonucunda adı konuldu. Kendimden yola çıkarak ruh eşimi bulmuş kadar sevindim Afife ile hasbihal ettikten sonra. Pandemi unutamadığım dönemlerden biri. O sıralarda kavuştuk Afife’yle, sonra da ayırabilene aşk olsun.
Begüm Sarp’ın gözünden Afife Jale’nin nasıl göründüğünü anlatır mısınız? Afife Jale’ye hayat vermenin en heyecan verici yanı nedir sizin için?
Öncelikte tarihin bir zincirindeki gerçek, benim hayalimdeki hikâyeyle kavuştu. Bu işte işin en heyecanlı kısmı. Yani zaten vardık, sadece tekrar karşılaşmışız gibi bir his. Bunu anlatmak biraz zor benim için. İçsel bir durum daha çok. İyi ki varsın diyebiliyorum Afife’ye. Zaaflarıyla yaklaşıyorum karakterlere. Afife’yi bilemiyoruz, nasıl bir oyuncuydu? Belki çok vahimdi, nasıl konuşurdu? Bu sorular ilgi alanıma giriyor. Kendimizi de böyle tanırız yavaş yavaş…
Dördüncü sezonuna girdi Afife, kendimle nasıl uğraşıyorsam, onunla da yolumuz bitmedi. Her oyun farklı, Begüm farklı. Siz farklısınız. Her an değişiyoruz, yaş alıyoruz. Mezarcılık gibi geliyor oyunculuk bana. Kahramanların mezarlarını kazıyoruz. Hayali de olsa bu bir zihinde mezar. Bakalım daha kimlerin mezarını açacağız.
Seçimlerimizle var oluyoruz. Seçtiklerimiz oluyoruz. Afife, seçimleriyle Afife oldu. Kimsesizler mezarlığına gömülmek onun yolu olmak zorundaydı. Aksi halde Afife olamayacaktı. Şimdi onu konuşamazdık. Tarih budur. Bir şeyler olur, akışı koparak bir şeyler…”
Afife Jale özelinde de düşünecek olursak, insanın kendi hikâyesini, hayatını kurgulama gücüne sahip olduğuna inanıyor musunuz? Sahnede böylesine güçlü bir figüre hayat vermek nasıl bir sorumluluk duygusu yaratıyor?
Afife için şöyle bir not almıştım kendime: “Geç ve derin vadilerde yürü. Kararlı bir eğilimle yönel ama nazik ol. Ruhun her şeyi kaşısın” bunları söylemek kaderin yolunu açmak gibi. Sorumluluk sadece yaşamak. Nefese ortak oluyorsun. Bu cesarete bayılıyorum. Ateşe atlamak gibi. Yanalım o zaman. Seçimlerimizle var oluyoruz. Seçtiklerimiz oluyoruz. Afife, seçimleriyle Afife oldu. Kimsesizler mezarlığına gömülmek onun yolu olmak zorundaydı. Aksi halde Afife olamayacaktı. Şimdi onu konuşamazdık. Tarih budur. Bir şeyler olur, akışı koparak bir şeyler… Tasavvufa gidiyor bu yolun sonu bende. Oraya girersek çıkamayız. Yolumuzu şekillendiren biziz. Soru işareti ile birlikte(?)
Kurgu olanı yaratma konusunda, zaman zaman “reel/rasyonel” şartlarla karşılaşıyoruz. Sizin Afife Jale’yi sahneye taşırken yaşadığınız zorluklar nelerdi?
Kronoloji yardımcı oldu bana bu konuda. Çünkü genel olarak net tarihler var elimizde. Ve reel olarak hemen alanı daraltabildim. Cumhuriyetin kurulma aşamasından başlıyoruz incelemeye. Bu genel çerçeve günümüze gelirken kırılmıyor. Günümüzle çok uyumlu ve üzücü taraflardan biri. Kıyaslama yapamadım yer yer. Değişen tek şey isimler ve yüzler. Sahneye taşırken dönemin dili üzerinde çok düşündüm. Ağdalı o eski Osmanlıca’dan Türkçe’ye geçiş ve o eski lügât sözcükler, günümüzde seyirci tarafından anlaşılabilir mi yoksa yormuş mu olacağız diye… Sonra kendi içinde o dil uyumlandı.
“Bir Mülazım Artist Afife Jale” oyununun yönetmeni de sizin gibi Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü mezunu olan Başak Vural, Afife Jale üzerinden aranızdaki bu işbirliği nasıl doğdu?
Evet, okuldan arkadaşız. Yazdığım zaman ilk onun okumasını istemiştim. Görüş ve yorumları kıymetli idi. Sonra yolumuz şekillendi. Denge mühim. Süreci güzel çalışarak geçirdik.
Bir oyuncu olarak Begüm Sarp aynı zamanda nasıl bir izleyicidir?
Acımasız bir izleyicidir. Çok fenayım. İyi bir iş izlediğim zaman o kadar yoğun duyguları bir arada yaşıyorum ki. Gurur, sevinç, alkış, dua… Artık aklınıza ne geliyorsa. Ve izlediğim kimse o ekiple oynayarak izlerim. Koltukta kıpır kıpır izleyen kişi benim. Eleştirmeyi ve eleştirilmeyi kıymetli buluyorum. Umarım ülkece bu konu üzerine eğitim alırız. Bir işin gelişmesi için yapılan yorum ile başka türlü yorumları karıştırıp eleştirmen kurultayı düzenliyoruz. Biz kimiz diye sormadan. Güzel niyetlerle, nice iyi işlere…
Son olarak, sahne sanatları alanında bir üretiminiz olan “Görü Performans’tan bahsedelim isterim. Nasıl ortaya çıktı? Platformda sanatseverleri neler bekliyor?
Görü. Kelime kökü ve köklere çekilirim çoğu zaman. Görmek, görünen, görüş, bunlar çoğalabilir. Anlamları değişebilir. Fakat görü hep yolda olan bir izleklik. Bir hareketin bitme hızına odaklanmayız. O anda o hareket kendini kanıtlamıştır zaten. Bitişi sonuçtur. Görü, doğamızın hızına bir gönderme. Oyunculukta “hiç” olmanın verdiği keyfi paylaşmak benim tek amacım. Oynamak nedir? Performe etmek? Görü bir oluş sadece. Duygular gibi. Bunun için yaşıyor ve üretiyorum. Üreti platformu olarak kuruldu Görü. İçinde atölyelerin olduğu, “başka kâşifler de var mıdır?” sorusuna yanıt bulmak ise amacı. Repertuarında önemli bir eser olacak, zamanını bekliyor, “Zühre” dans ve tiyatronun birlikte eridiği, Nurhan (Karadağ) Hoca’ma selam gönderdiğim bir performansa hazırlanacağım. Umarım ileride üzerine bolca konuşuruz. Zemin oluşturmak niyetindeyim. Arkadan gelen çok meslektaşım var. Gençler var. Kapı aralamak lazım bize. Görü-şelim diyebilelim yeni alanlarda, birbirimizi bulmamız lazım. Yalnız değiliz!
* İn Oyuncuları’nın sahnelediği “Bir Mülazım Artist Afife Jale”, 20 Mart Perşembe günü Claphall’de izlenebilir.
“Bir Mülazım Artist Afife Jale”
Yazan ve Oynayan : Begüm Sarp
Yöneten : H.Başak Vural
Yönetmen Yardımcısı: Engin Baysal
Müzik: Yamaç Telli
Müzisyen: Bekir Sıtkı Güven
Kostüm Tasarımı: Nuray Kurtay
İn Oyuncuları