Şuan Okunan
Metin Boran: Marilyn Monreo’nun hayatı hüzünlü, ezgili ve ritimli

Metin Boran: Marilyn Monreo’nun hayatı hüzünlü, ezgili ve ritimli

Rampa Tiyatro, bu sezon da önemli bir sanatçıyı tiyatro sahnesine taşımaya hazırlanıyor. Ahmed Arif, Orhan Kemal ve Attila İlhan gibi isimlerin ardından bu kez Marilyn Monreo sahnede olacak. Marilyn Monreo’yu anlatan müzikal formundaki oyun Aralık ayında izleyici ile buluşacak. Yönetmen Metin Boran ile Rampa Tiyatro’nun oyunlarını, yeni projesini ve sanatçıların tiyatro sahnesinde ne aradığını konuştuk.
METİN EKİNCİ

Rampa Tiyatro, önce Attila İlhan, sonra Orhan Kemal, bu sezon da Marilyn Monroe ile ilgili oyunları sahneye taşıyor. Önceki yıllarda da Ahmed Arif gibi önemli edebiyatçıların hayatını oynamıştınız. Yazarların, sanatçıların hayatını anlatma tercihinin nedeni nedir?

Yukarda isimlerini saydığınız şair ve yazarlar Türkiye’de şiir ve romanın usta kalemleri olarak bir kuşağı etkilenmiş, yanı sıra toplumsal duyarlılıkla, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde sorumluluk üstlenmiş aydınlar olarak tarihe geçmişlerdir. Bu anlamıyla Ahmed Arif, Attila İlhan ve Orhan Kemal, toplumcu sanat anlayışları, yapıtları ve yaşamlarıyla siyasal iktidarların hışmına uğramış, mapus yatmış, sansüre uğramış, kitapları yasaklamış, yoksul bırakılmış ve her türlü eziyete maruz bırakılmışlardır.

Bu hayatları sahneye taşırken öne çıkardığımız toplumsal olgu şu; Türkiye’de iktidara karşı cümle kuran, şiir yazan, roman yayınlayan ve muhalif mecrada tavrıyla konumlanan aydın ve sanatçıların kendi hayatlarında hangi zorluklarla mücadele ederek yapıt ürettikleri üzerine tarihsel bir anımsatma… Ve aynı zamanda bu yazarlarımızın sanat ve edebiyat anlayışlarını, yapıtları üzerinden ortaya koymak. Diğer yandan bu sanatçıların genç kuşaklara tanıtmak. Bu amaçlar doğrultusunda oyunlarımızı içerik ve biçim olarak kurgulayarak seyircimizin karşısına çıkardık.

Attila İlhan’dan başlayalım isterseniz. “Sisler Bulvarında” usta şairin kitapları, anıları ve anlatılarından kurgulanmış bir oyun. Hangi boyutuyla öne çıkıyor Attila İlhan?

Attila İlhan, sanat ve edebiyatta çok yönlü üretimleriyle bilinen bir sanat insanı. Şiir, roman, deneme, anı ve senaryo yazarlığı yapıyor… Dramatik ve hüzünlü bir hayatı var. Genç yaşında siyasal mücadeleye dâhil oluyor. Yapıtlarını oluştururken Türkiye’nin tarihsel, kültürel ve edebi birikiminden yararlanıyor. Yapıtlarında bir dönem toplumsal mücadele, sosyal değişim, özgürlük ve demokrasi mücadelesi ön çıkarken, 1960’lardan sonra “birey” vurgusu dikkati çekiyor. Sisler Bulvarı’nda öncelikle Attila İlhan’ın hayatında dönüm noktası olarak olaylar anlatılıyor, (A. İlhan lisede bir kıza içinde Nazım Hikmet’in yasaklı bir şirini de koyarak yolluyor, mektubu okul idaresi yakalıyor, İlhan okuldan atılıyor. Sonrasında önce cezaevi sonrasında akıl hastanesi)

Attila İlhan’ın sol duyarlılığı lisede başlıyor ve sonrasında hayatının bütününü sol ideoloji ve edebiyat ve sanat oluşturuyor. Marksizmi ve sinemayı öğrenmek üzere yurtdışına gidiyor, dönüşte tutuklanıyor. 1951 yılında ilk romanı Sokaktaki Adam’ı yayınlıyor. Bu roman o dönem içerik ve anlatı tekniği olarak acımasız eleştiriliyor. Oysa bu dönem Attila İlhan toplumcu gerçekçi edebiyatın öncüsü olan Mavi Dergisi’nde yazı ve şiirleri çıkıyor. Sisler Bulvarı’nda Attila İlhan’ın üretimleri, edebiyat-sanat felsefesini oluşturma süreçleri, dalgalı hayatı, mücadelesi, düşün dünyası ve eleştirel tutumu ile birlikte entelektüel kimliği kendi hayatından esinlenilerek anlatılıyor.

Orhan Kemal edebiyatımızın en önemli kalemlerinden biri. İşçilerin arasında yaşayan, öykülerinde onları anlatan Orhan Kemal’in oyununda sahnede kimler var? Orhan Kemal’in hayatının hangi dönemlerini, nasıl bir kurguyla görüyoruz?

Orhan Kemal muhalif bir ailenin çocuğu olarak büyüyor. Çocukluğu yoksulluk içinde geçiyor, genç yaşında farklı işlerde çalışıyor. Bu arada yazma hevesi ediniyor, edebiyat ortamına 1940’larda hikâye ile giriş yapıyor. Ancak askerdeyken tutuklanıyor. Fakat genç Orhan Kemal, pes etmiyor, yılmıyor. Yazmaya cezaevinde devam ediyor. Nazım ile üç buçuk yıl birlikte Bursa mahpushanesinde yatıyor. Burada Nazım’ın da yönlendirmesiyle roman tarzında yazmaya başlıyor. Genç yaşında iyi bir gözlemci, izlenimleri nesnel. Anlatımı doğal ve yalın. Yoksulluğu bertaraf etmek ve edebiyatçılara yakın olmak için İstanbul’a taşınıyor. Burada hem romanlarını yazıyor hem de politik mücadeleye katılıyor. Yapıtlarında çalışanların, işçilerin, emekçilerin hayat mücadelesini sade ve anlaşılır bir dille anlatıyor. Oyunda Orhan Kemal’in “ustam” dediği Nazım Hikmet, karısı Nuriye, genç sevgilisi Filiz ve Adanalı bir tüccar ve daha başka figürler var. Oyunda bir sahne Bursa mahpushanesinde geçiyor. Sonra çalıştığı fabrika ve iş yerleri, İstanbul’daki zorlu hayat mücadelesi ve sinema senaryo piyasasında geçen olaylar var.

 

Şimdi gündemde Marilyn Monreo var. Rampa Tiyatro’nun geçmiş yıllardaki ve halen sahnelediği oyunlar düşünüldüğünde Marilyn Monreo biraz ayrıksı durmuyor mu? Nasıl başladı bu hikaye?

Rampa Tiyatro’nun öz yaşam hikayelerini kurgusal olarak sahnelemesinin amacını yukarda açıklamaya çalıştım. Bu bağlamda Marilyn Monroe’nun hayatı da benim için aynı anlamda önem arz ediyor. Marilyn Monroe’nun yaşamına nesnel bir gözle odaklanıldığında “sarışın efsane”nin bize sunulduğu gibi sıradan bir kadın, basit bir oyuncu, alkolik, müptela, cinselliğini öne çıkararak ilgi toplayan ve çevre oluşturan dişi bir Hollywood figürü olmadığı görülecektir.

Marilyn Monroe’nun yetiştirme yurdundan başlayan çileli yaşamı, onu hırslı bir kadına dönüştürüyor ve cesaretle hayallerinin peşinden gidiyor. Genç yaşında edindiği yaşama felsefesi ile iç dünyasını besliyor. Hırslı… Hep tutkuyla bağlandığı oyunculuk mesleğinde sürekli başarı arıyor. İşini özenli yapıyor, sorumluluk bilinciyle hareket ediyor… Enerjisi yüksek, yaşama sevinciyle dolu, konforu seviyor. Doyumsuz… İç dünyasını herkese açmıyor. Başarılı olmak, zirvede görünmek kalbini mutlu etmiyor. Aktör Stüdyo’da “metot oyunculuk” öğreniyor… Yanında Marlon Brando, Elia Kazan ve William Saroyan var.

Artur Miller ile evleniyor. “Artur hayata farklı bir açıdan bakmamı sağladı” diyor. Dünya edebiyatını okuyor. Tolstoy’un Anna Karenina’sında oynamak istiyor, Karamazov Kardeşler’ini sahnelemeye girişiyor. Öldüğünde o gece göğsünde Lübnanlı Halil Cibran’ın ‘Meczup’ adlı kitabı var. Hep mutsuz… Hep yalnız…

 

20. yüzyılın en önemli dünya starlarından birini 2024 Türkiye’sinde sahneye taşırken, nasıl bir yol izlediniz? Oyun metni nasıl ortaya çıktı? Nasıl bir reji öngörüyorsunuz?

Ayrıca Bakınız

Marilyn Monroe’nun hızlı, dalgalı ve sert bir hayatı var. Kısa bir ömür. Trajik bir ölüm. Kısa fakat yoğun yaşanmış bir hayat. Üstelik bu hayatın bütününü sinema, sahne ve sanat oluşturuyor. Hüzünlü, ezgili ve ritimli bir hayat…

Oyunun kurgusunda Marilyn hayatını hem anlatıyor hem de yaşamında dönüm noktası ya da kırılma noktası olarak bilinen yaşantı parçalarını dramatize ediyor. Müzikal formunda kurgulanan PoP İkoN Marilyn’i sahneye taşırken ışık, müzik, dans ve oyunculuğun ortak uyumuyla görselliği güçlü, seyirlik bir eğlence çıkarıyoruz karşınıza.

 

Son olarak eklemek istedikleriniz nedir? Seyirci oyunlarınızı nasıl bir takvim içinde görebilecek?

Bu konuşmamızda tiyatronun içinde bulunduğu sorunlar da dile getirilmeliydi. En başta ekonomik düzlemde prodüksiyon giderleri, sonra salon sorunu ve seyirciyle buluşma aksaklıkları… Özellikle İstanbul şehri için tiyatro sahici sorunlar yaşıyor. Ama bu zaten yetmiş yıldır böyle bu… Hiçbir kurum ya da kuruluş tiyatronun sorunlarına içerden bakmıyor ve çözüm üretme konusunda gerçekçi bir yaklaşım içine girmiyor.

Oyunlarımızı düzenli oynamak ve seyirciyle sistematik bir buluşma için uğraşıyoruz. Ancak yukarda söylediğim gibi içinde bulunduğumuz sorunlarla boğuşuyoruz. Salon ve sahne olanağı elde ettiğimizde Aralık ayında seyirciyle buluşmayı hedefliyoruz. İlginize teşekkür ederiz.

 

METİN BORAN

1966’da Ankara’da doğdu. 1985 yılında Ankara’da amatör tiyatro çalışmalarına başladı. 1986’da Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirinden oyunlaştırılan, “Ağlasun Ay Şafağı” adlı gösteriyle ilk kez sahneye çıktı. 1996 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nden mezun oldu. Bir yıl Ankara Devlet Tiyatrosu’nda reji asistanı ve oyuncu olarak çalıştı. 1996-1999 yılları arasında Almanya’da üç yıl iki farklı toplulukla tiyatro çalışması yürüttü. 1999-2005 yılları arasında Diyarbakır Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği yaptı. 1992 yılında Ankara’da günlük Siyah Beyaz gazetesinde aynı zamanda da çeşitli dergilerde kültür sanat ve estetik üzerine yazılar yazdı. 1993 yılında Özgür Gündem gazetesinde kültür ve sanat üzerine yazılar yazmaya başladı. 1996 yılından 1999 yılına kadar Özgür Politika gazetesinde haftalık yazılar yazdı. Beyoğlu Belediyesi’nin desteği ile 2007-2009 yılları arasında Dolapdere ve Tarlabaşı’nda yoksul çocuklarla Sanat Atölyesi Koordinatörlüğü yaptı. İki yıl süren bu Sanat Atölyelerinde ritim, dans, drama, resim ve tiyatro alanlarında 11-13 yaş aralığındaki yaklaşık 600 çocukla çalışmalar yaptı. Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü’nde Dramaturji, Oyun Sahneleme ve Tiyatro Eleştirisi dersleri verdi. Aynı zamanda Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin Genel Sekreterliğini yaptı. Evrensel Gazetesi’nde Ramp Işıkları adlı köşesinde tiyatro eleştirileri yazdı.


Tüm Hakları Saklıdır 2024 - Tasarım: Merhaba Grafik